Terör ve şiddetin normalleşmesi

Daha birkaç gün önce Türkiye Hakkari'de 24 şehit verdi. Nedense bu ülkede şehit sayısının çokluğu tepkinin şiddetini, hiddetini hatta tepki verilip verilmeyeceğini belirleyen ana etken olarak karşımıza çıkıyor. Peki ama teröre nasıl bir tepki veriyoruz? Tam da 24 şehit verdiğimiz bu günlerde, şiddetin ve ırkçılığa varacak derecede ayrımcılığın hem dilimizde hem de eylemlerimizde açıkça kendini gösterdiğini gözlemliyoruz.

Burada kesinlikle terörün kanlı yüzünü, kendini solcu gibi gösteren faşizan bakış açılarını yadsımıyorum. Ama bunların hiçbirisi şiddeti fiziksel, yazınsal ya da sözsel olarak şiddetin hayatımızın merkezine yerleşmesine bahane değil. Bugün terörün amacını sorguluyor ve sonu küfürlerle biten cümlelerle bu amacı kendimizce dile getiriyoruz. 

İşte hani o sorguladığımız ve belki de amacı olmadığını düşündüğümüz terörün amacı şiddeti körüklemek. Bizim her terör saldırısı sonrası bir yerlere saldırmamız, her saldırı sonrası bütün Kürtleri terörist olarak görme yanlışımız, bunlar terör örgütünün ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değil. Özellikle kendine ülkücü diyen ve bu kisve altında Taksim'de esmer gördüğü herkese saldıran, Kürtçe konuşanları linç etmeye çalışan gruplar ancak iki halkın birbirinden kopmasına neden olur. Dün Van'da meydana gelen deprem sonrası her ne kadar Türkiye'nin büyük çoğunluğu başsağlığı dilese de, her türlü yardım bölgeye ulaştırılmaya çalışılsa da hala o bölge insanını terörist olarak gören kendini bilmez faşizan sözde insan toplulukları neredeyse oh iyi olmuş diyecek kadar insanlıktan çıkmış durumdalar. Tamam acımız taze, oralarda askerlik yapan hangi genç ölmeyi hak eder? Ama ne yazık ki biz bu hain saldırıları yapan ve kendini sözde özgürlük savaşçısı olarak lanse eden, faşist Kürt milliyetçisi gruplara tepki duyacağımıza yine Türklük yapıp önyargıyla hareket edip bütün Kürtleri hatta esmer olan herkesi sanki saldırıların sorumlusu onlarmış gibi suçluyoruz. Bu tür duygusallık anlarında bunları normal karşılayabiliriz ama ne yazık ki bu normalleştirme yüzünden, Kürtlere olan bakış açımız normal bir hal almaya, temel bir refleksimiz olmaya başladı. 

Van'da 7.2 şiddetinde bir deprem meydana geliyor ama hala birilerinin bunu bir intikam aracı olarak görme, Allah'ın gazabı olarak sunmaya çalışması benim vicdanımı rahatsız ediyor. Çünkü kim ne derse desin ben Türk kimliğimden önce insanım. Eğer insan olduğumuzu unutup sonradan edindiğimiz bu milli kimlikleri benimsemeye başlarsak ancak birbirimizi boğazlarız. Bu arada naberler.com'da Mehmet Nuri Sönmezer'in, terör dünyanın hiçbir yerinde müzakereyle çözülmemiştir, yok ederek çözülmüştür iddiası da bu faşizan bakış açısının en açık örneği. Herhalde sayın Mehmet bey başka bir dünya da yaşıyor ya da yaşadığı dünyada nelerin olduğundan haberi yok. İRA, ETA ve en son olarak Tamil gerillaları müzakereler sonucu silah bıraktı. Tam tersine benim herhangi bir terör örgütünün yok edilerek ortadan kalktığını hatırlamıyorum. Eğer ASALA diyecekseniz şimdiden söyleyeyim ASALA intikam amacıyla kurulmuş ve bütün dünyaya Ermeni meselesini duyurmaya odaklanmış bir örgüttü. Evet ASALA'nın kurucusu Çatlı tarafından öldürüldü ama zaten ASALA artık misyonunu tamamlamıştı. Yoksa ASALA'nın başına geçecek adam yok değildi. Ama Ermeni Diasporası   bu ölüm sonrası artık siyasi hamlelerin zamanı geldiğinin farkına vararak ASALA'nın fişini çekti. Hem ASALA bir intikam örgütüydü, PKK, İRA ya da ETA gibi belirli bir bölge ya da milletin bağımsızlığını amaçlayan bir örgüt değildi. Yani benim bildiğim bir böyle bir örnek yok ama eğer sizin varsa buyurun paylaşın, bizde bilgilenelim.  Bu durumda sorun masaya oturmakta değil, masaya nasıl ve hangi şartlarda oturduğunuz. Sanki Türkiye'yi masada Başbakan temsil ediyor da bunu PKK'nın iktidarını tanımak olarak görüyorsunuz. Siz ister kabul edin ister etmeyin, doğuda bir sorun var ki o bölgede dallanıp budaklanan bir terör örgütü var. Yıllarca kimlikleri tanınmayan, ezilen, sömürülen bir halktan bahsediyoruz. Bunların hiçbiri PKK gibi faşizan amaçları olan sözde Marksist bir terör örgütünün saldırılarını meşrulaştırmaz. Ama her terör saldırısı sonrası bölge insanını aşağılayarak da ne yazık ki sorun çözülmüyor. 

Daha öncede söyledim, bu bölgede barışın tesis edilebileceğini PKK'nın saldırıların olmadığı 1998-2004 yıllarını bir göz atarak görebilirsiniz. Biz millet olarak PKK'nın sarsıldığı, lider kavgasına girişip yeniden toparlanmaya çalıştığı bu süreci ne yazık ki elimizin tersiyle ittik. PKK'nın sempatisini yitirmeye başladığı bu dönemde, Gaffar Okkan gibi insanı merkezine alan bir Polis şefi öldürüldü. Bu olayın perde arkası hiç bir zaman aralanmadı, aralanmak istenmedi. İlk başta PKK yanlıları öldürdü denildi, bir ara Hizbullah öldürdü denildi. Ama nedense devletin bir polis katili için bütün ülkeyi ayağa kaldıran emniyetin bu konuda kılı kıpırdamadı. Birileri bu bölgede barış ve huzur istemiyor. BDP'nin, Kürt milliyeçiliği çizgisinden yavaş yavaş tıpkı Fehmi Işıklar'ın başkanlık yaptığı HEP (Halkın Emek Partisi) partisi benzeri tüm Türkiye'yi benimseyen sosyalist bir hareketin temelleri atılırken bu saldırı yapıldı. PKK'nın amacı belli, BDP'nin bugünkü çizgisinden, Kürtleri mesele edinen, Kürt milliyetçiliği yapan çizgisinden kopmasını istemiyor. Ama BDP hala PKK'ya tavır alabilmiş, PKK saldırılarını adam akıllı kınayabilmiş değil. Hala silahla patlamasın diyor. Bir tarafta karakola baskın düzenleyen ve 24 canı şehit eden bir örgüt var ve sen çevir kazı yanmasın misali nasıl PKK'ya tavır almadan bu olayı kınayabilirimin peşindesin. Umarım bu saldırılar BDP'nin yeni bir sol hareket meydana getirme, sadece Kürt sorunu değil, Türk işçisinin, emekçinin, sendikaların sorunlarına da eğilen bir hareketin parçası haline gelir. Böyle bir hareket sonrası belkide bir gün gelir, İspanya Bask bölgesinin sosyalistleri gibi terör örgütüne kafa tutan güçlü bir kitlesel harekete sahip oluruz. Ama bunun için BDP'nin siyasi değil insani reflekslerle hareket etmesini beklemeye, sabretmeye ihtiyacımız var. Ne yazık ki bu süreçte PKK hem bizim hem de BDP'nin sabrını sınayacak. Umarım bu sarsıcı süreç sonrası yolumuz bir iç savaşa değil barışa düşer. Van'da ölenlere Allah'tan rahmet dilerken umarım bu felaket iki halkın tekrar yakınlaşmasına vesile olur ve barışın yolunu açar. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski