Aylardır Ergenekon'la yatıp kalkıyoruz. Peki ya gerçekten iddianamenin bize sunduğu gibi resim büyük mü? Evet büyük çünkü bu yıllardır söylene gelen bir tezdi. Nedir o tez? Kontrgerilla'nın hem sağa hem sola silah sattığı, nedir o gerçek Kontrgerilla'nın hem sağın hem solun önemli örgütlerini kontrol etmiş olduğu. Peki bu iddianame hala neden bize gerçekçi gelmiyor?
Gerçekçi gelmiyor çünkü bir kere çok alelacele hazırlanmış, toparlanmamış görüntüsü var. Mesela bugün Umur Talu'nun köşesinde bir Jandarma'nın anlattığına göre Ahmet Taner Kışlalı cinayetinde Polislerin delil karartmaya yönelik çabaları olduğu, cinayeti işlediği söylenen kişinin ifadelerinin çelişkili olduğunu anlatıyor.
Gerçekçi gelmiyor çünkü bir kere çok alelacele hazırlanmış, toparlanmamış görüntüsü var. Mesela bugün Umur Talu'nun köşesinde bir Jandarma'nın anlattığına göre Ahmet Taner Kışlalı cinayetinde Polislerin delil karartmaya yönelik çabaları olduğu, cinayeti işlediği söylenen kişinin ifadelerinin çelişkili olduğunu anlatıyor.
Hatırlarsanız Mumcu cinayeti de birkaç yıl önce üstlenilmiş ve içeriye suikastın zanlısı olarak bazı örgüt üyeleri atılmıştı. Ancak yıllardır çözülemeyen cinayetin bir anda çözülmesi ve bunun hangi delillere dayalı olarak yapıldığı tam olarak anlaşılamamıştı. Yine o süreçte daha önce Mehmet Ağar’ın taşı çekersek bizde duvarın altında kalırız sözü acaba neden gerçekleşmedi? Neden güya dosya kapatıldıysa kimse için ardından soruşturma açılmadı. Yine o dönemde Mumcu’nun polislerce ortadan kaldırılan bilgisayarı hakkında hala neden sorular cevaplanamıyor?
İşte bunlar kafamızda oluşan sorulardı. Şimdi de önümüze sürülen yeni belgelerle Mumcu cinayetinden, Kışlalı’ya, Hablemitoğlu’na hepsinin aynı elden yapıldığı söyleniyor. Zaten ta başından beri birçok aydın kesim bunların devlet içindeki bir örgütlenme tarafından yapıldığını söylemedi mi? Maraş katliamından, Çorum’a kadar bunların arkasında kontrgerilla olduğunu sanki yeni duyulmuş bir tez ortaya sunmak nasıl bir gazeteciliktir?
Peki ya PKK bağlantısı, Uğur Mumcu’nun Öcalan’ın devlet tarafından korunduğu, Suriye’ye darbe öncesinde kaçmasında istihbarat aldığını anlatmıyor muydu? Zaten Mumcu öldüğünde birçok arkadaşı son hazırladığı kitabı Kürt dosyasının cinayete neden olduğunu yazmadılar mı? Şimdi gelip bize PKK ile Ergenekon bağlantılı deniliyor. Acaba hangi Ergenekon’dan bahsediyoruz? 1950’li yıllarda kurulmuş Özel Harp dairesinin devamı olan Ergenekon mu, yoksa 1999’da yeniden güç kazanmaya çalışan Ergenekon mu? Veli Küçük’ün 96’da Susurluk’ta deşifre olmasıyla eski gücünü kaybettiği dedikoduları ne kadar gerçekti? Acaba Küçük 99’da yeniden güçlenmek için mi bu örgütlenmeyi yaptı?
Peki, iddianamede adı geçen Perinçek gerçekten Öcalan olan bağını devam ettirdi mi? Perinçek konusunda aslında şüphem yok çünkü Perinçek solun içine girdiğinden beri solun parçalanmasında da büyük rol oynadı. Perinçek’in PKK’ya ilk kuruluş yıllarında verdiği destek iddianamede İşçi Partisi’nde ele geçtiği söylenen belgede açıkça itiraf edilmiş. Zaten Perinçek’in Öcalan’a gül verdiği ve üzerine yazdığı yazı PKK’ya büyük propaganda malzemesi oldu. Oysa Perinçek’in bu yüzden ne yargılandığını ne ceza aldığını gördük.
Bir şeyler döndüğü ortada ama polisin delilleri ele geçirme yöntemleri de kuşkuluydu. Gizli tanık yasası ve Ergenekon’da ortaya çıkan gizli tanıklar. Bakıyoruz mesela Susurluk davasında araçta bulunan silahlarda parmak izi yoktu hatırlanırsa. Neden sonra bir silahta Çatlı’nın parmak izi bulunmuştu. Onun dışında bazı silahların kendi var kurşunları yoktu, bazılarında da kurşun var ama silah yoktu. Yine Çatlı’nın hep yanında taşıdığı söylenen çantası kayıptı. Dikkat edilirse kazadan tek sağ kurtulan Sedat Bucak’ta hala konuşmuş değil. Yine o dönemde isimi geçen Mehmet Ağar’da devlet sırrı savunmasıyla konuşmamıştı. Sadece Hanefi Avcı’nın önemli tanıklıkları vardı. Peki, şimdi Susurluk’ta bu davaya konu ediliyorsa hani nerede Bucak ve Ağar? Yıllarca susan bu iki isim hakkında neden gözaltı emri çıkartılmadı?
İddianame belli ki tek bir şey üzerinde duruyor. 99’da kurulduğu belli olan ve devlet içinde yeniden etkili olmaya çalışan bir grubun kontrgerilla görevinde yaptığı eylemlerle, 99’da yeniden örgütlenme çabaları. Onun dışında iddianameye konulan belge ve tanıklıklar sadece bu kişilerle ilgiliyse yer verilmiş. Yani belli ki devlet içinde bir temizlik operasyonu yapılıyor. Bunun dışında mesela olaylarla bağlantılı hiçbir emniyet mensubu hakkında soruşturma açılmaması ilginçtir. Yine Uğur Mumcu cinayetinden sonra ortaya Şevket Kazancı tarafından atılan ve sahteliği kanıtlanmış olan güya MİT’e ait sahte belgenin iddianameye kanıt olarak sunulması. Bunlar ne yazık ki bize büyük resmi gösterme çabasından çok her şeyden bir parça tattırıp, sadece belirli bir zümreyi hedef alarak bizi memnun etme çabası olarak görülüyor. Bu davanın sonucunda bütün toplum ne güzel işte bütün sorunlarımız çözüldü, AKP bizi demokratlaştırdı yanılsamasıyla yıllarca kendini avutmaya devam edecek.
Bakın PKK bile öğrenmiş, Güngören saldırısını biz değil Ergenekon yaptı diyorlar. Hani Ergenekon’da PKK’yla çalışıyor deniliyordu ama PKK bunu diyor ve Ahmet Türk’te destekliyorsa bir bildikleri vardır herhalde.
İşte bunlar kafamızda oluşan sorulardı. Şimdi de önümüze sürülen yeni belgelerle Mumcu cinayetinden, Kışlalı’ya, Hablemitoğlu’na hepsinin aynı elden yapıldığı söyleniyor. Zaten ta başından beri birçok aydın kesim bunların devlet içindeki bir örgütlenme tarafından yapıldığını söylemedi mi? Maraş katliamından, Çorum’a kadar bunların arkasında kontrgerilla olduğunu sanki yeni duyulmuş bir tez ortaya sunmak nasıl bir gazeteciliktir?
Peki ya PKK bağlantısı, Uğur Mumcu’nun Öcalan’ın devlet tarafından korunduğu, Suriye’ye darbe öncesinde kaçmasında istihbarat aldığını anlatmıyor muydu? Zaten Mumcu öldüğünde birçok arkadaşı son hazırladığı kitabı Kürt dosyasının cinayete neden olduğunu yazmadılar mı? Şimdi gelip bize PKK ile Ergenekon bağlantılı deniliyor. Acaba hangi Ergenekon’dan bahsediyoruz? 1950’li yıllarda kurulmuş Özel Harp dairesinin devamı olan Ergenekon mu, yoksa 1999’da yeniden güç kazanmaya çalışan Ergenekon mu? Veli Küçük’ün 96’da Susurluk’ta deşifre olmasıyla eski gücünü kaybettiği dedikoduları ne kadar gerçekti? Acaba Küçük 99’da yeniden güçlenmek için mi bu örgütlenmeyi yaptı?
Peki, iddianamede adı geçen Perinçek gerçekten Öcalan olan bağını devam ettirdi mi? Perinçek konusunda aslında şüphem yok çünkü Perinçek solun içine girdiğinden beri solun parçalanmasında da büyük rol oynadı. Perinçek’in PKK’ya ilk kuruluş yıllarında verdiği destek iddianamede İşçi Partisi’nde ele geçtiği söylenen belgede açıkça itiraf edilmiş. Zaten Perinçek’in Öcalan’a gül verdiği ve üzerine yazdığı yazı PKK’ya büyük propaganda malzemesi oldu. Oysa Perinçek’in bu yüzden ne yargılandığını ne ceza aldığını gördük.
Bir şeyler döndüğü ortada ama polisin delilleri ele geçirme yöntemleri de kuşkuluydu. Gizli tanık yasası ve Ergenekon’da ortaya çıkan gizli tanıklar. Bakıyoruz mesela Susurluk davasında araçta bulunan silahlarda parmak izi yoktu hatırlanırsa. Neden sonra bir silahta Çatlı’nın parmak izi bulunmuştu. Onun dışında bazı silahların kendi var kurşunları yoktu, bazılarında da kurşun var ama silah yoktu. Yine Çatlı’nın hep yanında taşıdığı söylenen çantası kayıptı. Dikkat edilirse kazadan tek sağ kurtulan Sedat Bucak’ta hala konuşmuş değil. Yine o dönemde isimi geçen Mehmet Ağar’da devlet sırrı savunmasıyla konuşmamıştı. Sadece Hanefi Avcı’nın önemli tanıklıkları vardı. Peki, şimdi Susurluk’ta bu davaya konu ediliyorsa hani nerede Bucak ve Ağar? Yıllarca susan bu iki isim hakkında neden gözaltı emri çıkartılmadı?
İddianame belli ki tek bir şey üzerinde duruyor. 99’da kurulduğu belli olan ve devlet içinde yeniden etkili olmaya çalışan bir grubun kontrgerilla görevinde yaptığı eylemlerle, 99’da yeniden örgütlenme çabaları. Onun dışında iddianameye konulan belge ve tanıklıklar sadece bu kişilerle ilgiliyse yer verilmiş. Yani belli ki devlet içinde bir temizlik operasyonu yapılıyor. Bunun dışında mesela olaylarla bağlantılı hiçbir emniyet mensubu hakkında soruşturma açılmaması ilginçtir. Yine Uğur Mumcu cinayetinden sonra ortaya Şevket Kazancı tarafından atılan ve sahteliği kanıtlanmış olan güya MİT’e ait sahte belgenin iddianameye kanıt olarak sunulması. Bunlar ne yazık ki bize büyük resmi gösterme çabasından çok her şeyden bir parça tattırıp, sadece belirli bir zümreyi hedef alarak bizi memnun etme çabası olarak görülüyor. Bu davanın sonucunda bütün toplum ne güzel işte bütün sorunlarımız çözüldü, AKP bizi demokratlaştırdı yanılsamasıyla yıllarca kendini avutmaya devam edecek.
Bakın PKK bile öğrenmiş, Güngören saldırısını biz değil Ergenekon yaptı diyorlar. Hani Ergenekon’da PKK’yla çalışıyor deniliyordu ama PKK bunu diyor ve Ahmet Türk’te destekliyorsa bir bildikleri vardır herhalde.