ODTÜ'nün derdi kimleri gerdi?

                                                                                *

Türkiye gündemi sarsılıyor ama ben işten güçten elimi alıp, şu bloga adam gibi iki satır bir şey yazamadım. Tam artık yeter, bugün de yazmayayım diyordum ki habervaktim yazarları sağ olsun susmamamız gereken zamanları iyi hatırlatıyor. Bu saçmalığın daniskasından bahsetmeden önce biraz ODTÜ'de çıkan olaylar üzerine bir şeyler kaleme almak lazım. Lazım çünkü hani bahsedeceğimiz saçmalık, Sivas olaylarını meşru göstermek adına ODTÜ'de Polis'in öğrenciye dayak atmasını normalleştirme gibi bir ahmaklığa girişiyor.

Hani bilen bilir, ODTÜ kampüsüne yukarıdan baktığınızda Rusya yani eski SSCB'ye dönük bir tetiği andırır. ABD tarafından anti komünist yetiştirmek adına kurulan bir Üniversite ODTÜ. Bu yüzdendir eskiden beri kimilerinin ODTÜ'den nefret etmesi. Hani beklendiği gibi Sovyetler'e değil, kurucusu ABD'ye dönen bir tetiktir ODTÜ. Ülkede Üniversiteleri kendi kontrolüne almak isteyen Başbakan'ın amaçlarından biri de ODTÜ'ye sahip olmak. Daha önce Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, ODTÜ'nün ormanlık arazisine göz dikmişti. Tüm bunlar iktidarın ülkede kendine karşı muhalif ses çıkaran tüm kaleleri ele geçirme çabası. Bütün Üniversite Rektörleri artık iktidarın adamı. Bunu ODTÜ olayları sonrası, öğrenciyi kınayan açıklamalarından anlamak mümkün. Peki ama ODTÜ'de ne oldu da bu kadar gürültü koptu?

Başbakan ve adamları, adına Göktürk-2 dedikleri Türk yapımı uydunun Çin'den uzaya fırlatılma töreni için ODTÜ'ye, TUBİTAK tesislerine geldi. Başbakan'ın ODTÜ'ye geleceğini öğrenen öğrencilerde protesto için yürüyüş hazırlığı yapmıştı. Evet bu yürüyüş grupları içerisinde Polis'in saldırıya geçmesi halinde molotoflarını hazırlayan bir grubunda olduğu ortada. Zaten böyle protesto eylemlerinde her zaman bu tür gruplar vardır. Bu diğerlerinin protesto hakkını engellemez. Engelliyorsa eğer zaten bu tür molotoflu grupların istediği olur. Polis'in beklenmedik bir kalabalıkla sözde Başbakan'ı korumak adına daha bir kilometre önce öğrencileri durdurması ilk gerginlik meselesiydi. Diğer bir ikincisi ise daha ortada hiç bir şey yokken öğrenciye gaz sıkılmaya başlaması. Birde bunu savunabilecek insanlar çıkıyor Televizyonlara. Yok neymiş efendim, Polis istihbarat almış o yüzden öğrencilere saldırma hakkı varmış. Hani hocanın hesabı daha testi kırılmadan şamarı vurmak gerektiği düşünülüyor. Bunun ne kadar sağlıklı bir düşünce olduğunu da artık sizin vicdanınıza bırakıyorum. 

İşte Üniversiteler'i kendi hakimiyetine almak isteyen AKP ve Erdoğan, ülkeyi de sadece kendine tabi kılmak istediğine dair ilk sinyali de verdi. Hani bu sinyali uzun süredir veriyordu ama bu sefer kimseden saklamaya beis görmeden kürsüden açık açık söyledi. Kürsüden erkler ayrılığının zararlarını açıklayan Erdoğan, böylece Türkiye'ye özgü Başkanlık modelinin de nasıl bir temele bağlı olduğunu açıklamış oldu. Hani tüm bu açıklamalara rağmen hala bu adamın demokrat olduğunu savunabilecek kadar yağdanlığı geniş insanlar var. Erklerin bir arada olduğu ve tek elden idare edildiği yönetim biçimine ne dendiğini ben söylemeyeyim isterseniz en basit siyasi idare tanımlarına bir bakarsanız, anlarsınız. Ne diyelim Erdoğan'ın diktatörlük sevdası olduğunu anlamak için daha neyi beklemek gerekiyor acaba? Hala bu adam demokrat ise biz demokrasiden hiç bir şey anlamışız demek ki. Bu konu hakkında daha geniş bir zamanda ayrıntılı bir yazı kaleme almak gerekiyor. Ama bizim kaleme aldığımız yazılar bir şeye yarıyor, kimlerinin gözünü açıyor mu, pek ümidim de yok o konuda. 

Gelelim, habervaktim adıyla yayın yapan siteye. Aslında habervaktim, Yeni Akit adlı gazete parçasının İnternet sitesi. Aslında bu adamlara gazete, çalışanlarına da gazeteci demek bile mesleğe hakarettir ama ne yapalım, maksat prosedür yerine gelmiş olsun. Adı Ali Karahasanoğlu olan "nur yüzlü" bir gazete yazarı, ODTÜ ve Sivas davalarını akla hayale gelmeyen, gelmeyen, gelemeyen bir şekilde karşılaştırmış. Hani elma ile armut toplanır mı derseniz, elma ile armuda aynı gözle bakan adamlar için herhalde bu çok normal bir günlük aktivite. Bu yazının linkini vermek isterdim ama benim asabım bozuldu bari sizin bozulmasın diye vermiyorum. 

Efendim neymiş, Sivas olayları ile ODTÜ'deki olaylar aslında birbirine çok benziyormuş. Nedenmiş, ODTÜ eskiden beri muhalif olduğu için yaptıklarını meşru gösterenler, Sivas için de aynı muameleyi yapmalıymış. Neymiş, Sivas'ta ki insanlar da aslında orada tepki göstermiş, "protesto" haklarını kullanmış. Hani "iyi niyetini" bilmesem "nur yüzlü" yazarın bize linci, diri diri insan yakmayı protesto eylemi diye yutturmaya çalıştığını düşüneceğim. Bende ne kadar kötü düşünceli bir insanım. Hatta bakın ne diyor "nur yüzlü" yazar, eğer ODTÜ'de Polis engel olmasaymış tıpkı Sivas gibi ölümler yaşanırmış. Neymiş, Sivas'ta Polis engel olamadığı, yeterince önlem almadığı için 33 aydınımız diri diri yanmış. Hani insanının küfür etme limitlerini zorlayan böyle adamlar varken terbiyemize mukayyet olmak pek mümkün değil. Bu sözde yazarın söylediklerine cevap yazmaya bile tenezzül etmiyorum. Sadece görün, kimin neyi nasıl gördüğünü, görün ve düşmanınızı tanıyın, ibret alın diye yazıyorum buraya. 

Evet düşman, çünkü karşısındakinin acılarını paylaşmayı bırakın böyle alaya almaya cüret eden insanlar ancak düşman olabilir. Ama işte keşke düşmanın merti karşımıza çıkmış olsaydı. Hani ben düşmanın zeki ve mert olanı tercih ederim. Akit gibi gazetecilik dışında her şeyi yapan adamların düşmanlığı da insana bir şey katmaz aksine kaybettirir. O yüzden cahilin kelamını ciddiye almaya, üstüne binlerce kelime dökmeye hacet yok. Ama işte dediğim gibi ibret almak, düşmanı iyi tanımak gerekir. 

 *  ODTÜ'nün ünlü tetik şeklindeki kampüs haritası 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski