Hayata düşülen notlara dair


Son zamanlarda yazdığı yazıları şöyle bir gözden geçiriyordu adam. Son birkaç yıldır hayatında ne oluyorsa yazmaya, sayfalara dökmeye başlamıştı. Hani hep o eleştirdiği günlük tutma mantığıyla değil kendince daha edebi bir şekilde yapıyordu bunu. Ama işte kendi yazdıklarını beğenmiyordu adam. Hani deseler gel bu yazdıkların arasından kitap filan yayınlayacağız kendin seç deseler, bir tane yazısını bile önermezdi adam. 

Yazılarını sürekli olarak tekrar tekrar okurdu adam. Hep yanlışlarını görür bazen olur düzeltir bazen de kendisine ceza veriyor gibi bulduğu gibi bırakırdı. Sevdiği kadınları, yaşadığı sancılı süreçleri yazılardan okumak ilginçti. Adamın kendi hakkında gururlandığı tek şey ufak tefek değişiklikler olsa da bu blogu yazmaya başladığından beri politik olarak çok değişmediğini görmesiydi. Sadece kendini yenilemişti adam ama dün siyah dediğinin siyah, beyaz dediğinin beyaz olduğuna ve grilerin varlığına halen inanıyordu. 

Yazılarının genelinde konuyu dağıtmak gibi bir sorunu vardı adamın. Haber metni ya da iş için bir makale kaleme aldığında mesela böyle bir sorunla karşılaşmıyordu. Çünkü o yazılar için zaman ve emek harcıyordu adam. Peki ama kendi kişisel blogunda yazdıklarına neden bu kadar zaman ayırmazdı. İşte yine adamın cevabını bilmediği bir soru daha. Sorsalar ben kendimi çok iyi tanırım diyen adam kendi hakkında binlerce soruya cevap veremiyordu. Hani bir cevabı varsa bile yalandı, inanmamak gerekiyordu. 

Sandalyesine oturdu tekrar, yazılarını okumaya devam etti. İçinden bu yazıları kağıda dökmesi gerektiğini düşündü. Üzerinden para kazandığı iyi makaleleri çoğunlukla böyle yazmıştı adam. Bilgisayarda yazı yazamayan biri değildi aslında. Aksine bu işi uzun süredir yaptığı için ustası olmuştu. Ama yazılarını daha okunabilir yapmak, kendine daha fazla saygı duyabilmek için eski yöntemlere dönmesi gerekiyordu. Üniversite yıllarında karalayarak iyi yazılar kaleme aldığını keşfetmişti adam. Şimdi o günlere geri dönmesi gerekiyordu. 

Benim işim t-shirt katlamak, müşterilerle ilgilenmek değil, olmadı hiç bir zaman dedi. Hani yapamadığı, beceremediği bir iş değildi. Ama işte yazı yazması gerektiğini düşünürdü adam. Öyle ahım şahım şeyler yazdığına hiç inanmıyordu. Bunun böyle olduğunu söyleyen arkadaşlarına rağmen. Adamın tek inandığı ilerde bir gün çok iyi olmasa bile ortalama bir yazar olabileceğiydi. 

Tüm bunları düşünürken adam aslında şu anda sadece sevdiği kadını düşünüyordu. Sevdiği kadını görememenin, onunla konuşamamanın hüznüyle boğuluyordu son bir aydır. Sevdiği kadının telefonu vardı aslında elinde ama yok yapamazdı, arayamazdı onu. Korktuğundan, çekindiğinden ya da gururuna yediremediğinden değil aslında. Çok seviyordu adam ama belli ki kızın niyeti yoktu. Böyle durumlarda beklemekten daha iyi bir şey olduğuna inanmazdı adam. Ama ara sıra görse, gözlerine baksa fena da olmazdı hani. Gerçi kısa süre sonra gidecekti kız uzaklara. Orada hayat boyu filan kalmayacak geri dönecekti kısa bir süre ama adam için bir ömür gibi geçecekti bu süre. 

Yazılarını okumaya bir süre ara verdi adam. Bu kadının hayaletinden kurtulması gerekiyordu. Yeni bir hayata adım atarken böyle bir bunalımı kaldıramazdı. Hayatını yeniden şekle sokmanın zamanıydı. Şimdiye kadar ertelediği her şeyi hayata geçirmek istiyordu. Son günlerde kendini yeniden genç hissediyordu adam. Hem gencecik bir kıza vurulmuş hemde tembellikten kurtulmaya başlamıştı. Şimdi uyumanın ve yarın yeni bir güne başlamanın zamanıydı. Gece rüyasında yine sevdiği kadını görecekti. Acıda verse aslında hoşuna gidiyordu adamın. Bir sevdiğinin olması, kalbinin heyecanla atması kendini iyi hissettiriyordu. Her şeye rağmen mutluydu adam. O zaman neden ağlıyordu. Cevabını vermeden gözlerini kapattı adam. Sevdiği kadına kavuşamayacağını bildiğinden ya da hayatın kendine adil davranacağına inanmadığından ağlıyordu. Belki de mutluluktan dökülmüştü gözyaşları. Ama tek bilinen adamın kimseye bu gözyaşlarını göstermediğiydi. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski