Taraf olmanın değil arafta kalmanın zamanı

Bazen düşünüyorum ben mi çok pesimistim diye. Sanırım sürekli bardağın boş tarafını görüyorum. Ama yok iş o kadar kolay değil. Evet oradan bakınca her seferinde ülkenin haline küfreden aksi bir adam gibi görünebilirim. Ama inanın bana ülke bu kadar kötüye gitmesine, hayatımda yolunda giden hiç bir şey olmamasına rağmen hiçte pesimist değilim. Hatta fazlasıyla optimistim diyebilirim. 

Nasıl bir ülkede yaşadığınızı düşünsenize? Düne kadar birbirinin sırtını sıvazlayan, devletin içine AKP tarafından bizat sokulan cemaat bugün AKP tarafından bizzat devletten el çektiriliyor. Bugün cemaate küfürler, hakaretler yağdıranların dün cemaate yapılan en ufak eleştiriye gelemedikleri zamanları hatırlayın. Bunları hatırlamak için iki sene öncesine gitmeniz bile yeterli. Peki ama bugün yeni yandaş medyalarında yeni kurbanlar ve günahkarlar yaratan bu iktidar ve yandaşları bizi keriz mi sanıyor acaba? Doğrusu onlara oy veren ben değilim, o yüzden bu sorunun muhattabı da ben olmuyorum. İşte ülkenin böyle bir halet-i ruhiyesinde bile gelecekten umutluyum. Hala ilerde bir yerde ışık olduğuna inancım tam. 

Düşünün, başınızı iki elinizin arasına koyun ve düşünün. Dün 16 yaşında bir genç bu ülkede Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği için tutuklandı. Hani işi neresinden tutalım. Basın açıklaması yapan gencin 16 yaşında olması mı, Cumhurbaşkanı'na yöneltilen her eleştirinin hakaret sayılması mı, hangi ayıbı örteceğiz. Düşünce özgürlüğü hakkında fikri olmayan, hayatı boyunca kendine ait bir düşüncesi bile bulunmayan bir çoğunluğun arasında yaşam mücadelesi veriyoruz. Ve bu çoğunluğun aynadaki sureti olarak karşımıza çıkan Tayyip Erdoğan gibi nevi şahsına münasır bir lider tarafından yönetiliyoruz. 

Söyleyin bakalım buna rağmen hergün kendi mesleğimle ilgisi olmayan bir iş yapmama, böyle saçma bir ülkede yaşamama, saçma sapan insanların suratlarını çekmeme rağmen o yataktan huzurlu bir şekilde kalkıp nasıl pesimist olabilirim? Tamam bu yargıyı yapanın ben olduğumu düşününce tabii ki kendi kendimle kavga etmiş bulunuyorum şu anda. Ama işte gerçeğe giden yolda insanın önce kendi kendine bir sınavdan geçirmesi gerekir. Kendimi son zamanlarda çok pesimist ve hatta depresif görüyordum. Ama bunların hepsi anlık kızgınlıkların ötesine geçmiyor. Ben bu kızgınlık ve öfkemi düşünce dünyama taşımaya çalışıyorum. Ama işte ya taşıyamayasaydım. İşte beni pesimistlik ve optimistlik arasında tutan ince çizgi bu. Eğer düşüncelerimi bu sayfalara aktaramasaydım sanırım dünya benim için anlamsız hale gelirdi.

Hani halime mi şükrediyorum, yoksa hayatı benden bin beter olan insanların farkında olduğum için kendini şanslı sayan bencilin tekimiyim bilmiyorum. Ama bu yaşıma gelmeme, insanların riyaları ile karşılaşmama rağmen halen bu dünyada iyiliğin varlığına inanıyorum. Hani temiz saf bir iyilikten filan bahsetmiyorum. Muhtemelen kendi dünya görüşüme yakın ve bana saf gelen bir iyilik türü bu bahsettiğim. Bana benzeyen insanların dışında olanlar için iyi olmayan bir şey belki. Benim baktığım yerden iyi olan diyelim şuna. Nasıl olsa benim siyah dediğime beyaz, beyaz dediğime siyah diyecek birileri olacaktır. Önemli olan grilerin farkında olmak ve dünyada tek başına yaşamadığını anlamak. 

Sanırım bunu anladığım ve iyi olana inancımı sürdürdüğüm için pesimist olamıyorum. Ama dünyadaki her şeyi tertemiz görecek, çamura çikolata diyecek kadarda optimist değilim doğrusu. Yani dünde araf gözükmüştü bize belli ki bugünde yolumuz arafa düştü. Bu ülkede yolu arafa düşen daha çok insan olması dileğiyle.

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski