Türkiye AK Parti iktidarında yine çok farklı ve akıllara ziyan bir yılı geride bıraktı. 2013 yılı Gezi Parkı olaylarının etksiyle anılmıştı. 2014 yılı Gezi eylemlerinin etkisinin sönmeye başladığı, Soma ve benzeri felaketlerle toplumsal hafızanın harekete geçirilmeye çalışıldığı bir yıl oldu. Özellikle Cemaat ile AKP arasındaki savaşta ilk defa kılıçlar 2013'ün sonunda çekildi ve 2014 bir şekilde iktidarla Cemaat'in savaş meydanı haline geldi.
Peki ama artık içinde olduğumuz 2015, bu ülkede bir şeylerin değişeceğine inanmamız için bize umut veriyor mu? Hani umuda her zaman yer vardır ama bugün karşılaştığımız haberler bile nasıl bir ülkede yaşadığımızı her gün hatırlamaya devam edeceğimizin göstergesi.
Yılın ilk bebeği haberleri bu sene farklı bir boyuta taşındı. 2015'in ilk kız çocuğuna sahip olan aileyi hastanede ziyaret eden Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, kadının kariyer peşinde koşmak yerine evinde oturup anne olmasını öğütledi. Bu devlet büyükleri ne kadarda düşünüyor kadınlarımızı böyle değil mi ama? Anneliğin kutsallığı ve tartışılmazlığı üzerinden kadının kariyer için yaptığı mücadeleyi neredeyse ahlak dışı ilan etme çabası. Ne yazık ki yüzyıllardır kadının dışarı çıkıp güçlü olmasını kendine yediremeyen biz erkeklerin en sevdiği ezberdir bu. Annelik kutsaldır, çalışıp ne yapacaksın ben hepimize bakarım. Çekirdek aile yapısı bozulursa toplumsal düzen bozulur diyerek bir anlamda alttan alta kadının toplumsal özgürleşmesinin önü tıkanıyor.
İtiraf etmek gerekir hiçbir erkek kendisinden daha güçlü bir kadına tahammül edecek cesarete sahip değil. Bu tahammülü sadece kapalı kapılar ardında yani evinde gösterebiliyor. Dışarı çıkıp kadın kendi ayakları üstünde durmaya başladığında erkek onu kaybetmekten korkuyor. Oyuncağını paylaşmak istemeyen bir çocuk gibi sarılıyor kadına.
Meselenin temeli derin ve çok su götürür doğrusu. Bir taraftan bakanın kendi cenahının fikrini yansıtma çabası varken diğer tarafta bir fotoğraf ve o fotoğrafa yapılan yorum sosyal medyada bir linç girişimine neden oldu. Çarşaflı ve yüzü görünmeyen bir kadın, kucağında kızıyla poz veren sakallı bir baba. Barış Atay'ı bilen bilir. Bilmeyenler için RedHack soruşturması sırasında gözaltına alınan Alevi tiyatro sanatçısı diyelim. Atay, bu fotoğrafa, fotoğraftaki anneyi bulunuz şeklinde bir yorum yazmış.
Bu yorum üzerine, yok sen bacımın örtüsüne dil uzatamazsıncılar piyasaya çıktı. Atay'a yapılan hakaretler, ölüm tehditleri, sözde alaya almalar gırla. Peki ama bir kadını en mutlu gününde yüzünü bile gizleyecek kadar "namus" düşkünü bu zihniyetin hiç mi suçu yok? Yanlış anlaşılmasın ben Barış Atay'ın yanlış bir yorum yaptığını düşünmüyorum. Hatta bir hatası olmasa bile daha sonradan büyüklük yapıp özür bile dilemiş. Ama işte burası Türkiye, özür dilemenin suç olduğu, zayıflık olduğu ülke. Daha özür dileyecek, hatalarımızdan ders çıkaracak hatta kendimizi hatalı görecek ve bunu itiraf edebilecek kadar bile insan olamamışız. Ve birde kalkıp her gün kendi medeniyetimizi ve kendi değerlerimizi övüyoruz.
Biz asıl kültürümüz olan bağışlamayı, düşmana bile el uzatmayı, kin tutmadan yaşamayı çoktan unutmuşuz. Bunları kendi kültürümüzden çoktan çıkarmışız. Bugün batı doğunun terk ettiği bu kültüre sahip çıkıyor. Anlamadığımız şey şu; biz mütevaziliğimizi ve dünyaya barışçı bakışımızı yitirdikten sonra aslında doğu medeniyeti çöküşe geçti. Kendini her şeyden üstün görmeye başlayan, bencilce ve savrukça davranan bütün medeniyetler çökmeye mahkumdur. Tarihin çöplüğü böyle medeniyetlerle dolu.
Her neyse konu fazla dallanıp budaklandı. Barış Atay görülen, görülmesi gereken bir şeye parmak basmış. Müezzinoğlu'nun ve fikriyatının görmek istediği kadın modeli. Bahsettiğim şey çarşaf değil, bir şekil ve kıyafet üzerine takılmıyorum. Bahsettiğim şey, anne olmayı meslek edinen ve kocasının eşi olmak, çocuklarının annesi olmak dışında bir vazifesi olmayan kadın modeli. Bu kadın o fotoğrafta kendini saklayan, kocasının ardına gizlenen ve onun gölgesi haline gelen kadındır. Ve inanın bu toplumu çökertecek bir şey varsa o da güçlü kadınlar değil kocasının ardına saklanmış kadınlardır. Kadınları cahil ve güçsüz olan bir toplumun fikri ve vicdanı hür bireyler yetiştirmesini beklemeyin. Ama bu toplumun kadınlarının annelik kariyerini zorunlu seçmek zorunda kaldıklarında bile cahil ve güçsüz olacaklarına inanmıyorum. Buna rağmen hiçbir kadın bu zihniyetin dayattığı bir şekilde yaşamak zorunda değil. Anneliği seçip kariyerini bırakan bir kadına söz söylemek değil amacım. Ev hanımı olmak cehalete sebep değildir. Ama kadını eve hapsetmek cehaleti doğurur, söylediğim şey bu. Bugün kadının anne olmasını savunan, madem amacı anne olmak kızları okutmayın boşuna diye karşımıza dikilir.
Kadınlara cinsel bir obje olarak bakan toplum sanki bu tür bakışa medeniyet neden oldu diye karşımıza dikilmeye çalışıyor. Oysa dünyada hiç bir toplum yoktur, kadını cinsel meta olarak görmesin. Bize kendini medeniyet diye sunan batı değil midir kadını sevişilmek için yaratılmış bir varlık olarak sunan. Nasıl doğu bu gerçeğin farkına varıp kadını kapatmaya çalışıyor, gizlemeye çalışıyorsa, batıda kadını erkeğe sunmanın peşinde değil mi? Dünyanın temel sorunlarından biri taciz ve tecavüz olayları. Özellikle son dönemlerde artan çocuklara yönelen bu sapkınlık ne yazık ki erkek doğasının en ilkel ama en doğal eylemlerinden biri. Amacım tecavüzü sıradanlıklaştırmak değil. Tarihsel örnekler ve bugün yaşadıklarımız bize bu gerçeği sunuyor. Bunu moderniteyle aşmaya, erkeği bir nevi ehlilleştirmeye çalışıyoruz. Kadının ilkel güdüleri yok mu var? Ama bu güdüler erkeğin ilkelliği kadar zarar verici ve travmatik değil.
Peki ama bunları neden anlatıyorum? Bugün 14 yaşında bir kızın 50 yaşında bir adam tarafından kaçırılıp tecavüze uğradığını öğrendik. Bu ülkede yaşayanlar için pek anormal bir durum değil ne yazık ki. Ama babası ve abisi tarafından tecavüze uğraması işte bu gerçekten allak bullak olmama neden oldu. Midemde olur olmadık bir ağrı hissettim. Öfke ve hüzünle karışık garip bir ruh halinin yan etkisi olsa gerek. Bu olay bize Türkiye'de konuşulması bile yasak olan ensest ilişkilerin varlığını yeniden hatırlattı. Sedece Türkiye değil bütün dünyada çocuk pornosu ve ensest büyük bir sorun. Ama buna neden olan şey medeniyet diyerek bu işten sıyrılamayız. Ne kadını özgürleştirmek adına metalaştıran batı ne de kadını köleleştiren doğu kültürü buna çözüm olamadı. Batı ülkeleri güvenilir aile kurumunun çok güvenilir olmadığını bu gerçekle yüzleşince anladı. Oysa biz daha karısını döven bir kocaya bile ses çıkarmayı beceremiyoruz. Acaba binlerce yıllık aile yapısı mıdır bugün dünyanın bu kadar yaşanmaz olmasına neden diye sorgulamak bize bir kaç beden büyük gelir. Batı bile aile kültürünü sorgulamaktan çekinirken doğunun aileye inancının sarsılmasını beklemek hayal olur.
Bu bir kurtuluş mu, aile olmadan ya da dönüştürülerek, şeffaflaştırılarak bir toplumsal yapı kurmak mümkün mü henüz bu soruların cevabını bilmiyorum. Ama uzun süredir bunu sorgulamaya, aile ve akraba ilişkilerine farklı yerlerden bakmaya başladım. Sonum hayırlı olacak mı yaşayıp göreceğiz.
Peki ama artık içinde olduğumuz 2015, bu ülkede bir şeylerin değişeceğine inanmamız için bize umut veriyor mu? Hani umuda her zaman yer vardır ama bugün karşılaştığımız haberler bile nasıl bir ülkede yaşadığımızı her gün hatırlamaya devam edeceğimizin göstergesi.
Yılın ilk bebeği haberleri bu sene farklı bir boyuta taşındı. 2015'in ilk kız çocuğuna sahip olan aileyi hastanede ziyaret eden Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, kadının kariyer peşinde koşmak yerine evinde oturup anne olmasını öğütledi. Bu devlet büyükleri ne kadarda düşünüyor kadınlarımızı böyle değil mi ama? Anneliğin kutsallığı ve tartışılmazlığı üzerinden kadının kariyer için yaptığı mücadeleyi neredeyse ahlak dışı ilan etme çabası. Ne yazık ki yüzyıllardır kadının dışarı çıkıp güçlü olmasını kendine yediremeyen biz erkeklerin en sevdiği ezberdir bu. Annelik kutsaldır, çalışıp ne yapacaksın ben hepimize bakarım. Çekirdek aile yapısı bozulursa toplumsal düzen bozulur diyerek bir anlamda alttan alta kadının toplumsal özgürleşmesinin önü tıkanıyor.
İtiraf etmek gerekir hiçbir erkek kendisinden daha güçlü bir kadına tahammül edecek cesarete sahip değil. Bu tahammülü sadece kapalı kapılar ardında yani evinde gösterebiliyor. Dışarı çıkıp kadın kendi ayakları üstünde durmaya başladığında erkek onu kaybetmekten korkuyor. Oyuncağını paylaşmak istemeyen bir çocuk gibi sarılıyor kadına.
Meselenin temeli derin ve çok su götürür doğrusu. Bir taraftan bakanın kendi cenahının fikrini yansıtma çabası varken diğer tarafta bir fotoğraf ve o fotoğrafa yapılan yorum sosyal medyada bir linç girişimine neden oldu. Çarşaflı ve yüzü görünmeyen bir kadın, kucağında kızıyla poz veren sakallı bir baba. Barış Atay'ı bilen bilir. Bilmeyenler için RedHack soruşturması sırasında gözaltına alınan Alevi tiyatro sanatçısı diyelim. Atay, bu fotoğrafa, fotoğraftaki anneyi bulunuz şeklinde bir yorum yazmış.
Bu yorum üzerine, yok sen bacımın örtüsüne dil uzatamazsıncılar piyasaya çıktı. Atay'a yapılan hakaretler, ölüm tehditleri, sözde alaya almalar gırla. Peki ama bir kadını en mutlu gününde yüzünü bile gizleyecek kadar "namus" düşkünü bu zihniyetin hiç mi suçu yok? Yanlış anlaşılmasın ben Barış Atay'ın yanlış bir yorum yaptığını düşünmüyorum. Hatta bir hatası olmasa bile daha sonradan büyüklük yapıp özür bile dilemiş. Ama işte burası Türkiye, özür dilemenin suç olduğu, zayıflık olduğu ülke. Daha özür dileyecek, hatalarımızdan ders çıkaracak hatta kendimizi hatalı görecek ve bunu itiraf edebilecek kadar bile insan olamamışız. Ve birde kalkıp her gün kendi medeniyetimizi ve kendi değerlerimizi övüyoruz.
Biz asıl kültürümüz olan bağışlamayı, düşmana bile el uzatmayı, kin tutmadan yaşamayı çoktan unutmuşuz. Bunları kendi kültürümüzden çoktan çıkarmışız. Bugün batı doğunun terk ettiği bu kültüre sahip çıkıyor. Anlamadığımız şey şu; biz mütevaziliğimizi ve dünyaya barışçı bakışımızı yitirdikten sonra aslında doğu medeniyeti çöküşe geçti. Kendini her şeyden üstün görmeye başlayan, bencilce ve savrukça davranan bütün medeniyetler çökmeye mahkumdur. Tarihin çöplüğü böyle medeniyetlerle dolu.
Her neyse konu fazla dallanıp budaklandı. Barış Atay görülen, görülmesi gereken bir şeye parmak basmış. Müezzinoğlu'nun ve fikriyatının görmek istediği kadın modeli. Bahsettiğim şey çarşaf değil, bir şekil ve kıyafet üzerine takılmıyorum. Bahsettiğim şey, anne olmayı meslek edinen ve kocasının eşi olmak, çocuklarının annesi olmak dışında bir vazifesi olmayan kadın modeli. Bu kadın o fotoğrafta kendini saklayan, kocasının ardına gizlenen ve onun gölgesi haline gelen kadındır. Ve inanın bu toplumu çökertecek bir şey varsa o da güçlü kadınlar değil kocasının ardına saklanmış kadınlardır. Kadınları cahil ve güçsüz olan bir toplumun fikri ve vicdanı hür bireyler yetiştirmesini beklemeyin. Ama bu toplumun kadınlarının annelik kariyerini zorunlu seçmek zorunda kaldıklarında bile cahil ve güçsüz olacaklarına inanmıyorum. Buna rağmen hiçbir kadın bu zihniyetin dayattığı bir şekilde yaşamak zorunda değil. Anneliği seçip kariyerini bırakan bir kadına söz söylemek değil amacım. Ev hanımı olmak cehalete sebep değildir. Ama kadını eve hapsetmek cehaleti doğurur, söylediğim şey bu. Bugün kadının anne olmasını savunan, madem amacı anne olmak kızları okutmayın boşuna diye karşımıza dikilir.
Kadınlara cinsel bir obje olarak bakan toplum sanki bu tür bakışa medeniyet neden oldu diye karşımıza dikilmeye çalışıyor. Oysa dünyada hiç bir toplum yoktur, kadını cinsel meta olarak görmesin. Bize kendini medeniyet diye sunan batı değil midir kadını sevişilmek için yaratılmış bir varlık olarak sunan. Nasıl doğu bu gerçeğin farkına varıp kadını kapatmaya çalışıyor, gizlemeye çalışıyorsa, batıda kadını erkeğe sunmanın peşinde değil mi? Dünyanın temel sorunlarından biri taciz ve tecavüz olayları. Özellikle son dönemlerde artan çocuklara yönelen bu sapkınlık ne yazık ki erkek doğasının en ilkel ama en doğal eylemlerinden biri. Amacım tecavüzü sıradanlıklaştırmak değil. Tarihsel örnekler ve bugün yaşadıklarımız bize bu gerçeği sunuyor. Bunu moderniteyle aşmaya, erkeği bir nevi ehlilleştirmeye çalışıyoruz. Kadının ilkel güdüleri yok mu var? Ama bu güdüler erkeğin ilkelliği kadar zarar verici ve travmatik değil.
Peki ama bunları neden anlatıyorum? Bugün 14 yaşında bir kızın 50 yaşında bir adam tarafından kaçırılıp tecavüze uğradığını öğrendik. Bu ülkede yaşayanlar için pek anormal bir durum değil ne yazık ki. Ama babası ve abisi tarafından tecavüze uğraması işte bu gerçekten allak bullak olmama neden oldu. Midemde olur olmadık bir ağrı hissettim. Öfke ve hüzünle karışık garip bir ruh halinin yan etkisi olsa gerek. Bu olay bize Türkiye'de konuşulması bile yasak olan ensest ilişkilerin varlığını yeniden hatırlattı. Sedece Türkiye değil bütün dünyada çocuk pornosu ve ensest büyük bir sorun. Ama buna neden olan şey medeniyet diyerek bu işten sıyrılamayız. Ne kadını özgürleştirmek adına metalaştıran batı ne de kadını köleleştiren doğu kültürü buna çözüm olamadı. Batı ülkeleri güvenilir aile kurumunun çok güvenilir olmadığını bu gerçekle yüzleşince anladı. Oysa biz daha karısını döven bir kocaya bile ses çıkarmayı beceremiyoruz. Acaba binlerce yıllık aile yapısı mıdır bugün dünyanın bu kadar yaşanmaz olmasına neden diye sorgulamak bize bir kaç beden büyük gelir. Batı bile aile kültürünü sorgulamaktan çekinirken doğunun aileye inancının sarsılmasını beklemek hayal olur.
Bu bir kurtuluş mu, aile olmadan ya da dönüştürülerek, şeffaflaştırılarak bir toplumsal yapı kurmak mümkün mü henüz bu soruların cevabını bilmiyorum. Ama uzun süredir bunu sorgulamaya, aile ve akraba ilişkilerine farklı yerlerden bakmaya başladım. Sonum hayırlı olacak mı yaşayıp göreceğiz.