Akit, Vakit, Yeni Akit ne derseniz deyin bu gazete hakkında daha öncede bu sayfalarda yazı yazdım ve yazmaya devam edeceğim. Ahmet Hakan nedense Yeni Akit'in haber çarpıtma tavrına şaşırmış gibi görünüyor. Hayır yani bu gazeteyi bizlerden daha iyi tanıdığını bilmesem inanacağım söylediklerine ama neyse demek ki kırmak istemediği bazı ağabeyleri var. Ben kendimi bildim bileli bu gazete ve önceki versiyonları haber çarpıtır ve ekmeğini de buradan kazanır. İşin acıklı olan kısmı insanların bir Akit haberine inanıp gaza gelmiş olmaları. Ama suç insanlarda değil, haberin çarpıtma olduğu, dezenformasyonu amaçladığı ortaya çıkmasına rağmen bir ülkenin Başbakanı halen aynı kuyruklu yalanın peşine takılıyorsa yapacak bir şey yok.
Hadi Başbakanı geçtik ama sokaktaki vatandaş ortaya çıkanlara rağmen neden hala aynı yalanın etrafında kırk takla atıyor. Hani derler ya delinin biri kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış diye işte o hesap. Yok efendim neymiş, bin kişi açlık grevindeyken BDP'li vekiller kebap ziyafeti çekiyormuş. Bari söylediğiniz doğru olsa. Fotoğrafın çekildiği tarihi yalanlayan o kadar şahit çıktı ki nedense bu yalanı uyduranların yüzleri kızarmadı. Daha önce Sivas'ta ölenler kurşunlandı yalanı yüzlerine vurulunca da aynı vurdumduymaz tavırla aynı çirkeflikle yalanlarını savunmuşlardı. Hani üzerlerine diri yılan atsan kabullenmeye niyetleri yok. Tamam bende açlık grevlerini çok eleştirdim işin siyasi boyutunun hak arama boyutunun çok önünde yer aldığını söyledim ama bu insanların hayatlarından daha değerli değil. Kendi yazılarımı okuyunca sanki bu ikircikli tavrı, açlık grevlerinde sağlıklarından olan insanların yaşam hakkının önüne koyuyormuşum gibi bir hisse kapıldım. Böyle düşünmediğimi bilmeme rağmen bazen hem nalına hem mıhına vuracağım derken abarttığımı anladım.
Her neyse, insanlar hangi siyasi görüşü savunursa savunsun ortada insan hayatı var. Açlık grevi sizin için siyasi bir meşrutiyet kaynağı olmayabilir. Bunu çözüm olarak görmeyebilir eylemi yapanların siyasi çizgileri size tamamen ters olabilir. Ama insanlar bir şeyler için hayatlarını ortaya koyuyorsa en azından kulağımızı kabartmamız ve onları dinlememiz gerekir. Burada devletin sokaktaki adama göre çok daha duyarlı olması lazım ama devlet hiç geçmişten ders almış görünmüyor. Ecevit döneminde yapılan faşizan bir askeri müdahale ile eylem sona erdirilmeye çalışılırsa hiç şaşırmayın. Çünkü belli ki iktidarlar değişse de devlet denen kurumun bakışı hiç değişmiyor. Kürtlerin ana dilde eğitim hakkı gibi temel haklar için açlık grevine gitmiş olması önemli. Ancak ortada büyük bir sorun var bu anadil eğitimi için nasıl bir yöntem belirlenecek. Hadi diyelim Türk halkının Kürtçeye karşı olumsuz tavrı bir şekilde kırıldı ama Kürtlerin Türkçe'ye karşı olumsuz bakışı değişmediği sürece orta yol bulmanın imkanı yok.
Öcalan'ın değerlerini ve fikirlerini kabul etmenin imkanı yok ama devletin neredeyse bir yıldır Öcalan'a olan ziyaretleri engellemek adına türlü şark oyunlarına başvurması ve Apo'yu tecrit altında tutması hafife alınabilecek bir eylem tarzı değil. Bir şekilde aslında Türk devleti bu tavrıyla açlık grevinin de yolunu açmış oldu. Bizim devlet geleneğimiz baştaki iktidar kim olursa olsun değişmiyor. Bu ülke tarihinde yapılan bütün açlık grevi türü barışçı eylemler ne yazık ki büyük bir kıyımla sona ermiştir. Mesela en yakın örnek Ecevit hükümeti döneminde 2000 yılında F Tipi cezaevlerine karşı girişilen açlık grevleri. O zamanlar kamuoyuna F tipi cezaevleri o kadar lüks olarak tanıtıldı ki o günlerde gazetelerinde bu hücreleri öve öve bitiremeyenler bugün aynı kutu gibi hücrelerde bir nevi tecrit koşullarında yaşamak zorunda kalıyorlar. O günlerde tutuklular kendilerini yaktı yalanlarına inananlar ve bunu yayan medya bugünde kuzu kebap yalanına balıklama atladı mesela. Kısacası ortada devletin düzenine karşı yapılan bir eylem varsa dikkat edin bütün medya ortak bir bilinçle hareket ediyor. Hani başka zaman görmek nasip olmayan Liberalizmin gizli eli bir şekilde iş devletin bekası olunca devreye giriyor.
Şimdi her şey güzel hoşta Şeytanın Orospusu dediğimiz bazı noktalarda insanın aklına gelmiyor değil. Mesela, Kürtler Öcalan'ın tecrit edilmemesini istiyorlar ama insanın aklına şu da geliyor bugün bu eylemden sonuç alan örgüt yarın Öcalan'ın özgür bırakılması adına daha kapsamlı bir eyleme girişir mi? Zaten BDP'liler daha önce bir kaç kez Öcalan'ın serbest bırakılmasına ilişkin bir iki kelam ettiler. Önemli olan bu açlık grevlerinin yani insan hayatının Öcalan gibi bir caniye özgürlük kazandırmak adına Uluslararası baskı aracı haline gelme ihtimali. Bugün cezaevlerinde Apo posterleriyle açlık grevine girenlerin yarın Öcalan'a özgürlük istemesi çokta garip gelmiyor bana. Umarım çatışma değil çözüm istiyoruz diye bağıranlar belki Kürt halkı için bir lider gibi olsa da Türk halkı için büyük bir katil olarak görülen Apo gibi bir adama bu barış politikasını bağlamak gibi bir hata işlemezler. İşin kötü tarafı çoktan barış diye ağızlarına aldıkları çözümün Apo etrafında şekillenmeye başlamış olması.
Galiba barış değil çözüm istiyoruz diye bağıran BDP'liler Apo'nun içinde olduğu bir çözümün Türkiye devleti açısından ne kadar kabullenilemez olduğunun farkında değiller. Eğer Türk tarafı barış için kırmızı çizgilerden taviz verecekse Kürtlerinde Apo'ya rağmen o masaya oturması gerekiyor. Kürtler Apo'nun kendi koltuğunu sağlama almak adına giriştiği bu operasyonda kukla rolünü oynamaya devam edecek olursa kaybedecek olan ne yazık ki Kürt halkı olacak, Apo değil. Ama işte insanoğlu kendine o kadar hayrandır ki içinde bulunduğu durumu ve geleceği yine kendi egosu üzerinden tanımlar. Hani olur ya başkasının o kader üzerinde etkisini hiç hesaba katmaz. Kürtlerde her ne kadar itiraf edilmese de o kadar devlet kurma sevdasına düşmüş ki bugün ağzına aldıkları barışa ne kadar uzak olduklarının farkında değiller. Ne diyelim umarım iş işten geçmeden farkına varırlar.
Şimdi bu satırları okuyup önce devlete salladığımı sonrada devleti koruyup paçayı kurtarmaya çalıştığımı düşünenler olacaktır. Ama yazının başında da belirttiğim gibi işin insani boyutu farklı, siyasi boyutu farklı bir yerde. Çözüm ne devletin sert müdahalesinde ne de olur ya devlet uzlaşma yapmaya masaya oturursa, bunu fırsat bilip birilerinin bir adamı özgür kılmaya çalışmak adına bir halkın kültürel ve siyasi haklarını geri plana itmesinde. Böyle diyorum çünkü şu an bile açlık grevi Öcalan'ın tecritten kurtarma operasyonu şeklinde devam ediyor. Evet Öcalan'ın tecritte tutulması haksız ancak ortada anadilde eğitim gibi temel bir istek varken Öcalan tecridinin bu kadar ön plana çıkması ancak ve ancak belli çevrelerin gerçek hesaplarını ortaya koyuyor. Kimsenin tecrit denen insanlık dışı uygulamayı savunması mümkün değil. Ve bu insanlık dışı uygulamaya karşı girişilen açlık grevinin samimiyetine ilişkinde bir sözümüz olamaz. Ama dedik ya satır aralarında verilen mesajlar, Apo posteri ve PKK bayraklı açlık grevi fotoları ve yine eyleme ilişkin açıklamalarda söylenenler, yazılanlar farklı bir tablo çıkarıyor karşımıza. Kısacası ortada yukarı tükürsen sakal aşağı tükürsen bıyık çelişkisinde olduğu gibi bir Araf durum var.
Türk devletinin ve Erdoğan'ın bu sorunu tatlı dille çözme imkanları olmasına rağmen çözeceklerine ihtimal vermiyorum. Yine ne yazık ki cezaevlerinde ölüm oruçlarını engellemek adına ya bir operasyon yapılacak ya da daha beteri devlet ölüm orucu tutanların ölmesine göz yumacak. Erdoğan'ın Almanya'da ölüm orucu tutan kimse yok açıklaması da aslında bu tavrı doğrular nitelikte.