Biz büyüdük ve kirlendi dünya...





Hoşgörüyü, barışı, kardeşliği temel alan, gerçeğin yalandan daha değerli olduğu Anadolu kültürü gerçekten var mı, yoksa tüm bunlar bizleri uyutmak için anlatılan masallar mı? Hangimiz keşke hiç büyümeseydik demedik ki? Çocukken ne mutluyduk oysa, ne zaman şiddetin tüm sorunları çözdüğü öğretildi bize o zaman kaybettik masumiyetimizi. Oysa babalarımızın sözde kahramanlık destanlarını dinlemek yerine annelerimizin vicdan yüklü nasihatlarını dinleseydik belki daha mutlu çocuklar, daha mutlu insanlar olabilirdik.

Peki ama neden bu ülkeye atfedilen değerleri bir masaldan ibaret sayıyorum? Gezi eylemleri sırasında gözümüzün içine baka baka söylenilen tüm yalanlara inanmadık mı? İşin garip tarafı bunların yalan olduğunu bilmemize rağmen. Sadece Kabataş yalanına, Cami’de içki içildi yalanına inanan kitlelerden bahsetmiyorum. Toma’nın insanları ezdiği yalanına mesela sonradan uydurma olduğu ortaya çıkmasına rağmen inanmaya devam etmedik mi? Yani işimize geleni gerçek olarak görmek gibi bir sorunumuz yok mu sizce de? Türkiye’de kaçakçılıktan zengin olanları gözümüz görmeden, Uludere’de katırlarla kaçakçılık yapıp ekmek parasını kazanmaya çalışan insanlara terörist muamelesi yapmaya ne demeli mesela? Elinde silahı bile olmayan insanların ölmesine kaçımız ses çıkarabildik? Kürt olmaları, insan olmalarına engel miydi acaba?

İsmet Berkan karşımıza çıkıp, ben görüntüleri gördüm, Kabataş’ta türbanlı bir kadına saldırdılar diye savunurken dilsiz şeytanı oynayanlar suçlu değil mi? Kabataş yalanını propaganda malzemesi yapıp Gezi’yi karalamaya çalışan, bizi ahlaksızlıkla ve vicdansızlıkla suçlayanları saymıyorum bile. O kadar utanmazlar ki tüm gerçekler ortaya çıkmasına rağmen hala yüzleri kızarmadan ortada gezebiliyorlar mesela. 
Ülkenin Cumhurbaşkanı Ergenekon, Balyoz gibi davalarda bizi kandırdılar diye açıklama yapıp bizim zekamızla alay ediyor resmen. 


Kendisi bu davaların savcısı değildi zaten. Türkiye’yi darbe girişimlerinden kurtardım diye oy devşiren başka bir AKP’ydi.  Cemaati yıllarca savunup, devletin içine kadar sokup sonrada düşman bellemelerini saymıyorum bile. Benzer bir hikayeye George Orwell’in 1984 romanında rastlayabiliriz ancak. Ne olacak sanıyoruz peki, gözümüzün içine baka baka yalan söyleyen bu insanlara Anadolu insanı hak ettiği cezayı verip iktidarı elinden alacak mı sizce? Bende bu kadar pesimist olabilmek, bulutların pembe olabileceğine inanmak isterdim. 

Bize anlatılan bütün o hoşgörü masalları yalan değil aslında. Orada bir yerde, bu toprağın altında hoşgörü ve barışı her şeyden üstün gören bir kültürün kökleri yatıyor. Sorun biz o kültürle olan bağlarımızı her geçen gün yitiriyoruz. Biz ne zaman toprağa ana gibi sarılmak yerine onu mal gibi alıp satmaya başladık işte orada yitirmeye başladık köklerimizi. Bugün toprağın altındaki köklerle aramızda aşılmaz büyük kayalar var. Bunları temizlemek, özümüze dönmek, insan olduğumuzu hatırlamak kolay olmayacak. İşin kötü tarafı buna çoğumuzun niyeti bile yok. 


Öyleyse kimse o masalların gerçeğe dönüşmesini beklemesin. Yeni Türkü’nün söylediği gibi, biz büyüdük ve kirlendi dünya...

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski