Milliyetçiliğe kuramsal bir bakış



Milliyetçilik kuramları üzerine şimdiye kadar kapsamlı bir yazı yazmış değilim. Bu yazıyı da ciddi bir makale olarak ele almamak gerekiyor. Tüm bunlara rağmen kendi milliyetçilik kuramıma ilişkin fikirlerimi da satır aralarında okumanız mümkün. Peki ama bayram değil, seyran değil nereden aklıma geldi bu milliyetçilik üzerine yazı yazma fikri. Hani haberci günlük blogumu takip edenler bilir zaten hali hazırda böyle yazıları her zaman yazarım. Ama Radikal blog okurları ilk defa benim bir yazımla karşı karşıya kalıyorlar. Dün akşam Radikal blog sayfalarında okuduğum iki yazı doğrusu artık bu konu hakkında adam akıllı bir yazı kaleme almamın zamanı geldiğini bana hatırlattı.

Bugün siyasetin temel aldığı Milliyetçilik söylemi ne yazık ki dünyanın her yerinde halen ilkel ya da ön Milliyetçilik denen kuramı temel alıyor. Burada tek fark belkide Marksistlerin Milliyetçilik görüşleri olarak ele alınabilir. Ama işte nedense kendini solda tanımlayan birçok örgütlenme iş devlet kurma gibi Milliyetçi söyleme gelince Marksist görüşler yerine sırtını ilkel milliyetçi görüşlere dayıyor. Çünkü ilkel milliyetçi görüş dışında hiçbir Milliyetçi yaklaşım geçmişte var olan tarihsel milletleri bugünü tanımlamak için kullanmıyor. Zaten bu açıdan üç temel yaklaşım var. İlkel Milliyetçi yaklaşımlar, Marksist Milliyetçilik kuramları ve Etnik Milliyetçilik kuramları. Marksist Milliyetçi kuramlar daha çok ilkel milliyetçi görüşleri eleştiren ve yine daha çok Fransız devrimi gibi tarihlerde Milliyetçiliğin oluşturduğunu savunan görüşleri içeriyor. Etnik Milliyetçi kuramlar ise hem ilkel hem de Marksist görüşleri eleştiren bir yaklaşım. Etnik görüşe göre geçmişi bugünle bu kadar bağlamak doğru değil. Ancak Etno Milliyetçi kuramlar Marksist görüşlerin geçmişi bir kalemde silip Milliyetçiliğin bir anda oluştuğunu söylemesini de eleştiriyorlar.

Tabii ki bunlar kuramlara ilişkin temel bilgiler. Daha ayrıntılı bilgilere Ümit Özkırımlı tarafından kaleme alınan ve Doğu Batı Yayınlarından çıkan Milliyetçilik Kuramları kitabından öğrenebilirsiniz. Yani şimdi çıkıp birisi bunlar çok basit anlatımlar, bu kuramlar böyle basitçe geçiştirilemez diye karşımıza çıkmasın. Amacımız burada Milliyetçilik kuramlarına ilişkin geniş bilgi vermekten öte, siyasetin neden halen kuramsal olarak çökmüş olan bir Milliyetçi görüşü savunduğu.

Aslında sorunun yanıtı basit. Yıllardır eğitim sistemini bu tez üzerine yapıp hala tarih kitaplarınızı aynı tezin üzerinden çocukların kafasına yerleştirmeye çalışırsanız ortaya çıkan millete başka türlü bir milliyetçi bakışla hitap etmek pek mümkün olmuyor. Ama burada tek sorun milli eğitim sisteminin dayattığı tarihsel milliyetçi bakış değil. Mesela Kürtlerin kendi dil ve kültürel hatta devlet kurma haklarını savundukları tezleri bir inceleyin. Sanki birisi bütün Kürtleri bir odaya toplayıp, Kürtler ta şuradan gelir, yok biz şöyle büyük milletiz, şu tarihsel liderler aslında Kürt diye eğitim vermiş. Bu tezleri o kadar çok Kürt arkadaşımdan dinledim ki bu temelin nereye dayandığını merak ettim. Ve nereden bakarsam bakayım hep karşıma 19. yy sonlarında Moskova'da düzenlenen iki Kürt Milliyetçiliğine dair toplantı çıktı. Bu toplantılarda Kril alfabesinden üretilen bir Kürtçe alfabe bile var. Medler ile Kürtlerin bağlantısı, Firavunların içinde Kürt varlığı, Selahaddin Eyyübi'nin Kürt olması gibi birçok Kürt tezinin bu toplantılarda konuşulduğunu öğrenmiş olmak gerçek anlamda şaşırtıcı.

Yani evet Türkler bu topraklarda kendilerini steplerde at koşturan ve adlarına Türk denilen Orta Asya kabilelerine bağlıyorlar. Bu kabilelerin etnik yada ırksal olarak Türklerle ne kadar bağlantılı olduğu önemli olan nokta değil. Önemli olan bu kabilelerin ortak dil konuşmanın dışında kendilerini bir millet olarak görüp görmediği ya da böyle ortak bir hareket tarzı olup olmadığı. Bugün belki bu Türk denilen ırkla hiçbir anlamda ortak atalarımız bile olmayabilir ama bu aynı dili konuştuğumuz gerçeğini de değiştirmez. Ama işte tarihte yaşayan liderler ve devletler üzerinden şu Türk, şu Yunan, şu Alman ya da şu Kürt demek bugün için bize bir şey kazandırmaz. Tarihsel bağ önemlidir ama bu tarihsel uluslar bugünkü anlamda bir Milliyetçi bakışa sahip değildi. Sahip olsaydı eğer Bizanslar Anadolu'da ve Afrika'da, Osmanlı Balkanlar ve Ortadoğu'da, Selçuklular ve Safeviler İran'da barınamazdı. Milletlerin tarihsel bir geçmişi yok sadece dillerin ve kültürlerin bir arada tuttuğu kavimler var. Bugün karşımıza çıkan antropolojik kanıtlar, ilkel milliyetçiliğin tersine diller ve millet arasında beklendiği kadar sağlam bir bağın olmadığını da ortaya koyuyor. Bu gerçeği Hitler ikinci dünya savaşı sırasında yaptığı deneylerde görmüştü.

Yani bir halkın mesela Kürtçe konuşması onun ırksal anlamda Kürt olduğunu da kanıtlamaz. Aynı şey bir Türk ya da Alman içinde geçerlidir. Belki bundan bin yıl sonra Almanya'da yaşayan Türkler dillerini unutacak ve Almanca konuşacaklar. Ama ırksal anlamda bu halk halen Türk kalacak. O zaman bu halkı Almanca konuştuğu için Alman, ırksal anlamda Türk mesela beraber yaşadıkları Afrikalıların kültürünü özümsedikleri için Afrikalı mı sayacağız? Kısacası şu millet tanımının yeniden yapılması ve birilerinin tarihe sahip çıkmakla ırkçılık yapmak arasındaki farkı görmesi gerekir.

İşte Milliyetçiliğin bu yalan üzerine kurulu bugünkü yapısı nedeniyle Ulus devlet modeli bugün olmasa bile bir gün sonlanacaktır. Kürtlerinde kendi dilleri ve kültürlerini korumak yerine Ulus devlet kurma sevdasına girişmesi bu yüzden midemi bulandırıyor. Ne yazık ki sözde Marksist olan birçok terör örgütü sırf Ulusal özgürlük adına, Marksist Milliyetçi görüşleri değil ilkel milliyetçi görüşleri kabulleniyor. Özellikle bu konuda Amerikan Başkanı Wilson'ın ilkeleri hali hazırda kendi devletini kurmak isteyen halklar için önemli bir kılavuz. Önce kendi tarihsel millet kuramını oluşturup sonra biraz solun devrim sosuna bandıran bu hareketler Wilson kılavuzluğunda kendi Ulus devletlerini kurmanın hayaliyle yanıp tutuşuyor.

Keşke onun yerine daha zor bir yol olan kendi yaşadıkları Ulus devletleri değiştirme yoluna gitseler. Ama işte mesela Kürtler bugün anadilde eğitim hakkını, kültürel var oluş haklarını bile savunurken uydurulmuş tarihsel "gerçeklere" sırtını dayıyor. Sonrada Türklerin Orta Asya'dan geldik biz tarih teziyle dalga geçiyor. En azından bunu uyduran Türklerin kendileri. İşin kötü yanı Moskova'da yapılan toplantıda İngilizlerden, Fransızlara kadar birçok milletten temsilci var. Yani bu Kürt milli tarih tezini kimin yarattığı bile belli değil.
Hem kabul edelim, Türkler en azından tarihi birçok belgede kendilerine Türk denilen ve bugün bizimle benzer bir dili konuştuğuna dair daha somut veriler elde olan bir milletle bağ kuruyor. Kısacası Türk milleti dünden beri vardı saçmalığı, Kürtlerin millet tezinden daha az sırıtıyor. Yani ben Kürtlerin yerinde olsam bırakırım şu devlet kurma hayallerini, Türkiye denen bu topraklarda eşit ve özgürce yaşamak adına mücadele ederim. Çünkü öteki türlü gerçekten Kürtlerin davalarını savunmak zor geliyor. Bırakalım şu ilkel milliyetçi görüşlerimizi, yok buradan geldik biz, böyle büyük milletiz açıklamalarını. Yarının dünyasında bu tür milliyetçiliğe yer yok. Hatta bugün bile yer yok ama bütün dünyada halen ulus devletler kendi halklarına ilkel milliyetçi bakış üzerinden tarih öğretimi yapıyor. Galiba bu öğrenilmiş tarihsel saçmalıklardan kurtulmadıkça özgür bir dünya hayal olarak kalmaya devam edecek.

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski