Medya iktidar savaşları

Medyanın iktidar ile ilişkisi hep sancılı ve inişli çıkışlı olmuştur. Bazen iktidar ile aralarından su sızmayan medya, bazen de iktidarla girdiği kavgalarla özgürlüğüne darbeler aldı. Peki bugün Doğan, Erdoğan çatışmasıyla gündeme gelen ve astronomik vergi cezasıyla doruğa tırmanan medya iktidar savşları Türk basın tarihine nasıl yansıdı.


Anadolu topraklarında ilk gazete olan Takvim-i Vakai devletin resmi gazetesi kimliğini taşıyordu. Bugünkü anlamda resmi gazete olarak bu gazeteyi göstermek yanlış. Gazetede Osmanlı topraklarında yaşanan gelişmeler ve 2. Mahmut'un yaptığı yenilikler haberleştiriliyordu. 2.Mahmut'un gazeteyi kendi sözcülüğünü yapmak için kullandığı bugün biliniyor. Kısacası daha yolun başında Türk basını iktidarla arasına bir çizgi koymayı beceremiyordu. Bu ilişki biçimi CHP ve Ulus gazetesi arasında da yaşanacaktı.

Abdülhamit'in özellikle kendi burnuyla ilgili karikatür yayınlayan veya bunu tiye alan gazeteleri kapattırdığı da biliniyor. Bunun dışında Abdülhamit'in döneminde birçok gazete kapatılmış ve Namık Kemal, Şinasi gibi Türk edebiyatının öncü isimleri o dönemde, Malta ya da Avrupa'ya sürgüne gönderiliyordu. Özel Türk basının gelişmeye başladığı bu dönemde bugün için tarih olan Bab-ı Ali kavramının da oluştuğu zamandır. Saraya yakın olmak isteyen basının Sadrazam sarayının bulunduğu Bab-ı Ali yani devlet kapısına yakın yerlerde gazetelerini kurduğu biliniyor.



Bu medya iktidar ilişkisinin ilk dönemleri basın için acı bir tecrübe olarak tarihe geçti. Cumhuriyet döneminde de gazeteler rahatça hareket edemedi. Atatürk döneminde gazetelerin Atatürk ve hükümeti eleştirmeye pek cesaret edemediğini ve cesaret edebilen gazetelerin İstiklal Mahkemesi'nde yargılandıkları biliniyor. Özellikle Takrir-i Sükûn kanununyla, parti gazetesi Ulus dışında kalan bütün Türk gazeteleri kapatılmıştı.



Atatürk sonrası dönemde, Recep Peker'in ve Şükrü Saraçoğlu'nunda gazeteler üstünde baskı kurduğu biliniyor. İşte Ulus'un gerçek anlamda tek kaldığı bu dönem sonrası Adnan Menderes ve DP neredeyse bütün basın tarafından desteklenmişti. Bu desteklenme DP ile basın arasında belki de eşine az rastlanır bir basın özgürlüğü dönemi olara Türk basın tarihine geçecekti. Ancak DP gücünü arttırdığı 54 seçimlerinden sonra basın ile iktidarın arası açılmaya başladı. Bu dönemde medyanın aşırı eleştirel yayınları yeni başlamıştı. Bu eleştirel yayınların dozunun kaçmaya başlamasıyla Menderes'in basını susturma çabaları da başlamış oldu. Özellikle 57 seçimlerinde muhalefetin de güçlenmesiyle DP iktidarında muhalif basın mensuplarına hapis ve işkence yolları gözüktü.



Özal döneminde basın şekil değiştirmişti. Daha önce gazeteci ailelerin elinde olan Babı ali yavaş yavaş işadamlarının eline geçmeye başladı. Bu dönemde ortaya çıkan Dinç Bilgin ve Aydın Doğan dönemin simge isimleridir. Özal'ın gazetecilerle kişsel ilişkisi çok iyi gibi görünüyordu. Ama Özal'ın bu güleç yüzünün arkasında gazeteciler hakkında soruşturmalar, kapatılan gazeteler vardı.
 
Bugün AKP hükümeti ve Doğan grubu arasında yaşanan gerilimde de tıpkı bundan önceki savaşlarda olduğu gibi çıkar çatışmalarının rolü büyük denebilir. Erdoğan'ın kendi hakkında ve partisi hakkında hatta çevresi hakkında yapılan haberlere karşı bir hassasiyeti olduğu ortada. İktidara geldiği günden itibaren birrçok gazeteciye dava açan ve çoğunu kazanan Başbakan yine bir yayın grubu olan Uzanları iktidarının ilk dönemlerinde ortadan kaldırmayı başarmıştı.Son astronomik vergi cezası sonrasında Başbakan'ın yeni hedefi Doğan grubu gibi görünüyor.

Haberci'nin Yorumu: 

 Bu Aydın Doğan'a bile yapılmaz 
Aydın Doğan'ın büyük bir medya patronu olduğu ve kendi medya organını bir silah gibi kullandığını biliyoruz. Özellikle Özal'ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde, Mesut Yılmaz'ın partinin başına geçmesinde Doğan'ın rolü hep ortaya koyulur. Mesut Yılmaz'ı yalısının kapısında pijamalarıyla karşıladığı iddiaları bugün bile güncelliğini koruyor. Yine Çiller'i de Demirel'in Cumhurbaşkanlığı sonrası onun yerine Başbakan olduğunda destekleyen bir Doğan grubundan bahsedebiliriz. Ancak kısa sürede Çiller'le arası bozulan Doğan'ın Çiller ile olan kavgasında 1997 yılında Çiller'in bir mitingde Doğan grubuna verilen devlet teşviklerini açıklamasıyla doruğa ulaşmıştı.



Özellikle bu dönemlerde Arena'da ve diğer Doğan grubuna ait gazete ve Kanal D televizyonu haber programlarında Çiller iktidarına ilişkin yolsuzluk haberlerinin ardı ardına gündeme gelmesi belki de garip bir tesadüften ibaretti. Çiller'in Erzurum mitinginde "Dininiz ve diyanetinizin koruyucusu biziz" şeklindeki sözleri birgün sonra Milliyet gazetesinde, söz hakkında savcılığın soruşturma başlattığı manşetini attı. Çiller ihbarı haberi yapan gazetecinin yaptığını iddia etti. Doğan HBB canlı yayına bağlanarak ispat edersen taksim meydanında intihar ederim dedi. Garip olan bunu Çiller'in belgeleriyle ispatlamasına rağmen Doğan'dan ses çıkmamasıydı.

Ancak tüm bunlara hatta, Doğan'ın Erdoğan hükümeti üzerinde son zamanlarda baskı kurmaya çalışmasına rağmen, hükümetin Doğan'a verdiği ceza basın özgürlüğüne darbe vurur nitelikte. Özellikle işin ayrıntısı ortaya çıktığında ne kadar kanunsuz bir ceza olduğu da ortada. Cezanın Doğan grubunun %25'inin satışından elde edilen gelirin vergisinin ödenmediğine ilişkin olduğu söyleniyor.




Ancak garip olan, ceza satışı görüşmelerin başladığı tarihi satış tarihi olarak görülmesinden ortaya çıktığı anlaşılıyor. Yani daha satış olmadan Maliye satış için Doğan'dan vergi ödemesini isityor. Bu da demekki bir şekilde Doğan'ın açığını yakalayamayan Erdoğan, sesini kessin diye Doğan için bir açık yaratmış. Doğru söylemek gerekirse her şeye rağmen bu Doğan'a bile yapılmaz.

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski