Eskiden beri tanıdıklarıma hep söylediğim bir şeydi, artık Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan ve 19 Mayıs gibi resmi bayramlar saçma resmi törenlerle, devlet ciddiyetiyle kutlanmamalı diye. Kendimi bildim bile bu bayramların o saçma resmi törenlerinden nefret ederim. Daha güzel ve alternatif bir bayram kutlaması gerekiyor. Birilerinin bu günlerin bayram olduğunu tekrar hatırlaması gerekiyordu. Hani bayram denilince aklımıza koca stadyumlarda askeri düzende geçiş yapan öğrenciler geliyorsa o ülkenin bayram anlayışında bir sorun var demektir. O yüzden, AKP'nin Cumhuriyet törenlerine ilişkin yasaklama girişimleri bana göre hayırlara vesile oldu. O coşku yaşandı mı, bayram kutlaması gibi oldu mu olmadı ama en azından insanlar bayramın sokakta kutlanacağı gerçeğini kavramış oldu.
Polis'in barikat kurması, halkın yürümesini engellemeye çalışması ve insanlara gaz sıkması görülmemiş bir rezaletti. Ama günlerdir felaket senaryoları çizen arkadaşlarıma, kimse insanların 1. Meclis ve Anıtkabir'e yürümesini engelleyemez, olay filan çıkmaz demiştim de kimse inanmamıştı. Hani buna o kadar inandım ki bu tezi savunmak adına bir yazı yazmayı bile ihtiyaç olarak görmedim. Bu ülkedeki en anlamsız törenler ne yazık ki resmi törenlerdir. Hani sizi bilmem ama ben küçüklüğümden beri saatlerce ayakta dikildiğim o resmi törenleri sevmedim, sevemedim. Askere gittiğimde ilk fark ettiğim şey ben sağa sola nasıl dönüleceğini, nasıl marş marş yürüneceğini ezbere biliyordum. Peki ama nereden? Sonra hatırladım, bize beden derslerinde bunları öğretirlerdi. O zaman bizim için zulüm olsa bile anlam veremeden öğrendiğimiz anlamsız ayrıntılardan biri daha. Resmi törenler, bu askeri marş yürüyüşleri bunların hepsi 12 Eylül'ün Kenan paşanın bize mirasıydı.
Şimdi ne oldu, ben bundan on yıl önce arkadaşlarıma milli bayramlar festival gibi kutlanmalı, millet sokaklara dökülmeli, bu saçma resmi törenlerden kurtulmak gerek dediğimde bana vatan haini gibi bakıyorlardı. Şimdi ise herkes bu fikre baya bir alışmış gibi görünüyor. Demek ki bu ülkede insanların bir şeylerin değerini anlaması için yasak gerekiyor. Kimse önüne engel konulmadan alışılmış olandan vazgeçmeye niyetli değil. Devlet önüne ne koyarsa onu kabullenen bir milletiz biz. Farklı bir şey isteyen bizim için her zaman haindir.
Yıllardır bu ülkede, Üniversitelerde neden İnkilâp Tarihi dersi var diye sorguladık. Hem bana söyleyin bu ülkede İnkilâp tarihi dersinden Cumhuriyet ve Kurtuluş Savaşı'nı öğrenebilen insan var mıdır acaba? Bu kadar yavan ve tarihten nefret ettirecek kadar kalıpsal anlatılan bir ders, Atatürk ve Devrimlerini sevdirmek şöyle dursun, gerçek anlamda bunları özümsemeyen birçok kişinin nefret etmesine bile yol açar. Benim gibi tarihi çok iyi olan, en sevdiği ders tarih olan biri bile İnkilâp tarihi dersinden nefret edebiliyorsa gelin gerisini siz düşünün. Hem lise yıllarında insanlara bu dersi zaten zorunlu olarak veriyorsun, Üniversite birinci sınıfta bu dersin işi ne. Bir Üniversite öğrencisinin not ortalamasını düşürmekten başka ne işe yarar İnkilâp tarihi.
Kısacası bu ülkede şimdiye kadar tanıdığım insanlar arasında yaşadığı rejimin değerini bilmek şöyle dursun ne anlama geldiğini bilecek adam sayısı bir elin parmağını geçmez. Kendisine aydın diyen, Üniversite'de Profesörüm diyen adamlar bile iş Cumhuriyet'e gelince bir okul müdürü, bir kaymakam bir belediye başkanı hatta sokaktaki herhangi bir insandan çok farklı bir şeyler anlatamıyorsa birileri çıkıp bize bu rejimi sevdirmek isteyenlerin gerçek amacının ne olduğunu sorgulamalı. Çünkü yıllardır bize ezberletilen ama içi boş tanımlamalar değildir Cumhuriyet. Cumhuriyet dün sokaklara dökülen halkın içindeki o coşkudur. Cumhuriyet, bayrak asmak, elde bayrağı sallamak değildir, yaşadığın memlekete sahip çıkmaktır. Haberin olmasıdır mesela, memlekette neler döndüğünden. Eğer Polis, Cumhuriyet kutlayanlara biber gazı sıkıp, tazyikli su sıktığında haberin oluyorsa bu ülkede nasıl bir Polis zihniyetinin var olduğundan ve o zaman şikayet ediyorsan Polisten, Cumhuriyet'i anlamak sana bir numara büyük geliyor demektir. Daha düne kadar çocukların asker gibi stadyumlarda yürümesi hayatının hiç bir döneminde sana garip gelmediyse sen Cumhuriyet'i anlayanlardan değil ezberleyenlerden olmuşsundur mesela.
Çünkü Cumhuriyet tıpkı kelime anlamında olduğu gibi halka ait olan bir rejimdir. Hani rejime ve devlete dair bir fikrin yoksa, öylesine yaşıyorsan bu dünyada bu Cumhuriyet sana hitap etmese de olur. Halkın egemenlikte söz sahibi olması demektir Cumhuriyet. Hani bunu ister temsili demokrasi ister doğrudan demokrasiyle isterse demokrasi dışı farklı bir yolla yapabilir. Önemli olan halkın seçimden seçime de olsa yönetimde söz sahibi olmasıdır. Ama işte bana göre sadece seçimden seçime halkın yönetim hakkında düşünmesi ve sonra yerini temsilcilere bırakması gerçek anlamda bir Cumhuriyet değil. Demokrasi hiç değil. Ülkesi hakkında düşünmek, sorgulamak, yanlışlara karşı çıkmak Cumhuriyet'te yaşayan her vatandaşın görevidir. Ama şimdi ne oldu, 29 Ekim'i kutlayan kalabalıklar tekrar televizyonun karşısına geçip, Muhteşem Yüzyıl'ın yeni bölümünü beklemeye koyuldu. Bir daha ki tepkisel eyleme kadar sadece oturduğu yerden işine geleni eleştirmeye devam edecek büyük bir kitle. İşin garip yanı dün sokaklara çıkıp, Cumhuriyet kutlayan herkes Kemalist olarak görülüyor. Yani bayrağı eline alıp sokağa döküldün ya tamam bitti artık kafatasçı Atatürkçülerden biri oldun, hayırlı uğurlu olsun.
Yazımın son cümlesinden de anlaşılacağı gibi Atatürk sevgisini, Kraldan çok kralcı kafasıyla yaşayan Kemalistleri pek sevemedim şimdiye kadar. Hani Atatürk'ü önemli bir lider olarak görürüm ama yani ne yazık ki hayatını Atatürk üzerine inşa edenlerden değilim. Evet Atatürk'e sahip çıkmak lazım ama bana göre bir lidere sahip çıkmak, heykel dikmek, resimlerini her yere asmakla olmaz. Her neyse bu memlekete göre hala uçta olan görüşlerimi herkesle paylaşmanın alemi yok. Daha fazlasını öğrenmek isteyenler bizzat bana başvurabilir.