Dile kolay tam 22 yıl geçti üzerinden. Hayatımı kökünden değiştiren bir yıldı 1993. Daha yılın başın 24 Ocak'ta katledilen Uğur Mumcu ile başladı her şey. Hani Mumcu'dan öncede bu ülkede faili meçhul cinayetler oldu ama bilmiyorum işte o zaman on yaşındaydım ve haberlerde patlamış bir araba görüntüsü, karların üzerine dağılmış kanlı ceset parçaları görmek pek iyi bir şey olmasa gerek. Annem, bir kenara geçmiş sessiz sessiz ağlıyor, babam küfürler saydırıyor kim bilir kimlere. Ben televizyonun karşısında oturmuş belli ki annemin ağlamasına üzülüp onunla birlikte ağlıyordum. Canım annem her ağladığında tutamam göz yaşımı işte, belki de o günden kalma bir refleks.
Hiç tanımadığım, ölene kadar varlığından bile haberim olmadığı bir adam için göz yaşı dökmek nasıl bir duygudur, tarif edemem. Başkalarının acılarını ilk defa o zaman yüreğimde hissetmeye başlamıştım. Çocukluğumu o gün orada yitirdim ben. Her 24 Ocak'ta ne kadar mutlu olsam bile bir an gelir Selda Bağcan'ın Mumcu için yaktığı ağıt aklıma gelir. Tutamam o anda gözyaşlarımı. Bugünde öyle oldu, hani hüzünlenmem için hiç bir sebep olmadığı bir anda aklıma geldi ve anlamsız yere döküldü gözyaşlarım.
Ve ne yazık ki bu ülkede Ocak ayları her zaman uğursuzdur. Ne yiğitleri kaybettik, bu ülke ne aydınlarını kaybetti bu ayda. Aynı tarihte başka bir 24 Ocak'ta, Diyarbakır'da halkla Polis arasındaki gerginliğe son veren Gaffar Okkan katledildi. Bu ülkede ezberleri bozan, Türkiye şartlarına uymayan ne kadar insan varsa Ocak ayında katledildi nedense. Hrant Dink 19 Ocak 2007 yılında, Agos gazetesi önünde katledildi mesela. Üzerine bir gazete parçası örtmüşlerdi. Ajan dedikleri o gariban adamın ayakkabısının altındaki delik acaba birilerinin yüzünü kızartmış mıydı? Sanmıyorum. Yüzleri kızarması gereken o arkadaşlar o sıra "Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeni'yiz" lafından kıllanmak ile meşguldü. Bu ülkede tekrar edile gelen ezberleri bozar, devletin "birliğine" zeval getirirseniz, yani birileri rahatsız olursa sizin varlığınızdan, bir Ocak günü çekerler ipinizi.
Ve ne yazık ki üzerinden 22 yıl bile geçmiş olsa nedense sözde katiller ceza evine konulmuş olsa bile vicdanınız rahat etmemiştir. Çünkü birileri o tuğlayı çekip duvarın altında kalmayı göze alamaz bu ülkede. Hangi birini anlatayım, 2 Temmuz 93'te diri diri yakılan aydınları izleyip Alevi olduğu gerçeğini acı bir şekilde öğrenmek mesela. Bir insanın çocukluğundan hatırladıkları nasıl sadece cinayetler olabilir.
Hayatım son zamanlarda Ocak ayı ve 1993 yılı etrafında dönmeye başladı. Aslında on yaşından beri bu böyleydi ama yeni yeni farkına varmaya başlıyorum. Sanırım Ocak ayıyla ve 93 yılıyla barışmam gerekiyor. Yoksa çocukluğuma dair kaybettiklerime kavuşamayacağım. İşte hayatımda eksik olan ve aradığım şey bu. Bunun farkında olmama rağmen bu eksiği nasıl dolduracağım bilmiyorum. Ne Mumcu ne Dink ne Gaffar Okkan ne de Sivas ve daha yüzlerce adaletin yerini bulmadığı cinayetler, katliamlar. Bunlar çözülmeden sanırım bu eksik tamamlanmayacak. Eğer bu ülkeyi biraz olsun tanıyorsam, hani umutsuzluk gibi olmasın ama, sanırım o eksiklik hiç tamamlanmayacak.