Başkasının yerine geçebilmenin huzuru



Paris'te yaşanan Charlie Hebdo saldırısı özellikle Türkiye gibi kendini demokratik bir İslam medeniyeti olarak tanıtan bir ülke için turnusol kağıdı işlevini gördü. Charlie Hebdo Türkiye'de örneği verilemeyecek türde bir hiciv geleneğinden geliyor. Dini kutsallar, dogmalar, muhafaza edilen ve eleştirilmez denen her ne varsa bu geleneğin diline, kalemine dolanıyor. Özellikle 2006 yılında tüm dünyada gösterilere neden olan, radikal saldırıların önünü açan Danimarka'daki Hz. Muhammed karikatür krizi aslında Charlie Hebdo saldırısına ön ayak oluşturmuştu. Charlie Hebdo'nun bu tepki çeken karikatürü yayınlamasıyla ilk defa tetikler Fransa'ya çevrildi. 

Tetikler diyorum çünkü ortada demokratik bir tepki sınırlarını aşan tehditler ve saldırılar vardı. Charlie Hebdo'ya daha önce molotof kokteyli saldırısı yapılmıştı mesela. Bu ilk karikatürü hatırlamayanlar için söylemek gerekirse, Hz. Muhammed bir terörist gibi karükatirize edilmişti. Evet fazlasıyla çirkin ve kaba bir üslup. Bir dinin kutsalını aşağılamak gibi bir özgürlüğümüz yok, saçma bulabilir ve eleştirebiliriz ama bu yapılan fikir özgürlüğü değil bana göre. Dikkatinizi çekerim bana göre diyorum. Kendi şahsi fikrimce kabul görmemesi gereken çirkin bir abzürtlük.

 Ama burada farklı bir nokta var. Charlie Hebdo bu karikatürü verilen aşırı tepkiler sonrasında yayınladı. Müslümanlar ne yazık ki daha önce Salman Rüşdi örneğinde olduğu gibi kendi değerlerinin eleştirilmesine ve hicvedilmesine aşırı büyük bir reaksiyon gösteriyor. 

Batının bu konudaki düşünce özgürlüğü argümanları da zayıf kalıyor. Karikatür doğası gereği her şeyi eleştirebilen bir yapıdadır. Amacı hicvetmek, okuyanın, görenin üzerinde çizgilerle etki bırakmaktır. Ben peygamberin resmedilmesi gibi bır kutsalın savunucusu değilim. Ama iş bir dine inananları rencide edici boyutlara vardığı zaman işin rengide değişiyor. 

Şimdi bu parantez arasını ekledikten sonra Charlie Hebdo saldırısına gelmek lazım. Şimdi bir mizah dergisine ya da bir basın kuruluşuna fikir beyan etti diye, yanlış bile olsa sınırları aşmış bile olsa hiciv yaptı diye saldırmanın aması olmaz. Onlar böyle yapmasaydı saldırıda olmazdı diyerek daha insani bir noktaya gelemeyiz. Vicdanlarımız büyük bir muhasebeden geçiyor. Bir taraftan dini duygularınızı rencide eden bir dergi bir tarafta ise onlara bu yaptıklarını canlarını alarak ödettiğini sanan sözde müslümanlar. 

Doğrusunu söylemek gerekirse benim rencide filan olduğum da yok. Ama sonuçta bana göre eleştirinin dozu fazlasıyla kaçmış. Hem doğu toplumları dinle olan ilişkilerini henüz bu boyutlara taşıyamadı. Ama bu seviyede değiliz diye bahane uydurup değerlerini tiye alanlara saldırmakla bir yere varılmıyor. Kimse sana ve medeniyetine saygı duymuyor. Çünkü daha düşünce özgürlüğü gibi kavramın varlığı Türkiye dahil hiç bir müslüman ülkede hazmedilmiş değil. Fiziki saldırıyı ve hakareti düşünce özgürlüğü sanıyoruz mesela ülkemizde. Dedim ya eleştirmek ayrı bir şey hakaret ve fiziki saldırı ayrı. Nefret söylemi geliştirenler bu saldırıya neden olmuştur bana göre. İslamiyet'i barış dini diye sunup sonra kendi insanlarına eziyet edenlerin çelişkisini ortaya koyanlar değil. Bu onların medeniyetlerinin çelişkilerini de ortadan kaldırmıyor ayrıca. 

Bu ülke insanının yanıldığı bir nokta var. Peygambere hakaret etmiş olmaları ölmeleri için bir sebep değil. Bunun karşılığı hukuki ve demokratik yollarla alınır. Batı bütün müslümanlara terörist gözüyle bakıyor. Hz. Muhammed'i terörist örgüt lideri olarak karükatirize ediyor. Müslüman ne yapıyor bunu yayınlayan basın kuruluşlarına saldırı düzenliyor. Peki bu saldırı karşısında biz ne yapıyoruz? Başbakanımız sözde birlik yürüyüşüne katılıyor. Ama içeride kimse kutsal değerlere dil uzatmasın diye ahkam kesiyor. Bütün yandaş basın birleşip onlarda radikalleri tetikleyecek derecede sivri dilli olmasaydı diyor. 

Sonra ne yapıyor? Ülkede Charlie Hebdo'nun dayanışma için bastığı son dergiyi yayınlayan gazetelere davalar açılıyor, sitelere erişim engelleniyor. Sosyal medyada Je suis Charlie yani hepimiz Charlie'yiz diye paylaşım yapanlar neredeyse vatan haini diye damgalanacak. Yok efendim Peygamber'e dil uzatanları mı destekliyorsun. Hayır ben ifade özgürlüğünü destekliyorum. Peki sen Fransa'nın ortasında katliam işleyen bu terörist zihniyeti mi destekliyorsun? Onun cevabı hazır, hayır canım bende kınıyorum bu saldırıyı ama peygambere dil uzatırsan... Herkes bu üç noktayı kendine göre dolduruyor işte. 

Bir kere burada Charlie Hebdo'nun yaptığı yayını benimsersin ya da benimsemezsin insani bir durum var. Fransa'nın ortasında ülkenin en önemli mizah dergisine saldırı yapılmış, Türkiye'nin önemli mizah dergileri, internet siteleri ve gazeteleri bu düşünce özgürlüğüne karşı yapılan saldırıya karşı tepkisini koyuyor. Yok neymiş bu peygambere hakaret edenlere destek oluyormuş. Ya arkadaş hem bir dinin kutsalıyla dalga geçmenin komik olmadığını, hakaret olduğunu insanları rencide ettiğini söyleyip hem düşünceye yapılan saldırıyı kınamak mümkün değil mi acaba? Tamam sen hepimiz Charlie'yiz diye bağırma. Ama bari bu empatiyi kuranlara dil uzatma. Empati kurmayı bilmeyen daha hepimiz Ermeniyiz diye neden bağırıldığını bile anlayamayanlardan bu olaya doğru tepki vermelerini bekliyoruz. 

Bazen nasıl bir ülkede nasıl insanlarla yaşadığımı unutuyorum işte. Ara sıra etrafıma bakıp bunun farkına varmam gerekiyor sanırım. Bu tür konularda kimin ne kadar düşünce özgürlüğüne değer verdiğini ortaya koyuyor.

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski