Yazmayı özledim ama içimden 
gelmiyor. Sorunlarımla, hayatla o kadar boğuşur hale geldim ki içimdeki 
benin sesini duyamaz oldum. Siyasetin hali de başka bir mesele. Bir 
televizyonu açıp bir saat haber kanallarını seyredip de depresyona 
girmemek elde değil. Böyle karışık bir gündemde aslında malzeme bulup 
yazmak hiç zor değil. Ama ben haftada bir aynı şeyleri yazmaktan bıktım 
ama ne hükümet ne de muhalefet aynı şeyleri konuşmaktan -hem de hiçbir 
ilerleme kaydedemeden- bıkmadı.
Bende kendi kendime düşünüp taşınmaya başladım ya bu sürekli 
didişmeye dayalı politik gündemi yazmaya bırakacaktım ya da farklı bir 
yol bulacaktım kendime. Ben kendime yeni bir yol çizmeye karar verdim. 
Ama yanlış anlamayın yazmayı filan bırakmış değilim. Ama artık çok 
içimden gelmedikçe derin analizler içeren ve insanı beynini kemiren 
yazılarımı yazmayacağım. Şu an için hayatımda buna ayıracak ne sabrım ne
 de zamanım var. Ama tabii gündemden kopmak biz habercilerin en çok 
korktuğu şeydir. Ben televizyon aracılığıyla hep bu gündemi kovalamaya 
çalışıyorum. Yazılarımda da azda olsa bahsedeceğim. Ama peki başka ne 
yazacağım. Yazmak zor iş onun için ortaya karışık salata misali bir 
şeyler yazmaya çalışacağım artık.
Mesela bu Anayasa meselesi çok kafamı kurcalıyor. 
AKP’nin yargıyı kendi denetimi altına almaya çalıştığı ortada. Ama 
çoğumuzun göz ardı ettiği bir şeyde bu ülkede kendi hegemonyasını 
yıllarca sürdürmüş yargı elitinin varlığı. Yani şu an için bana itici 
gelen bir partinin güven vermeyen icraatları ne yazık ki bu durumu 
değiştirmez. AKP öncesi dönemde birçok kez yargının özellikle devlet 
içindeki statükocu kesime karşı korumacı tavrı eleştirilirken AKP’ye 
karşı açık vermemek adına yargıyı bu kadar koruyup kollamak doğru mudur?
 Ülkede sanki bir savaş havası var ve herkes kendi cephesine geçmiş 
karşı cephenin bir hatasını bekliyor. Sanki bugün yargıyı eleştirsek 
savaşı AKP kazanacak gibi bir hava var ülkede. Askeriye içinde aynı 
şeyler geçerli. Kısacası dünün yaramaz çocukları bugün savaş 
kahramanları olarak cepheye sürülüyor.
Bence boşuna uğraşıyoruz, bize acilen bir yargı 
reformu gerekiyor. Yargının her türlü çevreden soyutlanacak bir yapıya 
kavuşması lazım. Madem bu meclis bu konuda anlaşamıyor bari bu konunun 
uzmanlarını bir araya getirsin. Avrupa’daki örnekler incelensin ve 
Türkiye şartları da düşünülerek bu kadar kısa sürede değil daha uzun 
mesela 2 sene gibi süre içinde bir Anayasa taslağı hazırlansın. Hem 
tartışmalar son bulsun hem ülke biraz huzur bulsun. Artık kurucu meclis 
gibi seçimle mi olur, yoksa partilerde dâhil her sivil toplum örgütünden
 eşit temsilciyle kurulacak bir komisyonla mı olur orasını bilemem. 
Tabii kurulacak bu komisyonda ancak çok yüksek bir oy çoğunluğu aranırsa
 hem adil hem de çağdaş bir anayasamız olur. Buradan çıkacak taslak 
meclise gelir oylanır ve hatta sonradan Anayasaya meşruluk kazandırmak 
için halkoyuna sunulur.
Eğer iki tarafta bu reformlarda samimiyse artık 
savaşmak yerine beraber ama çıkarlarını da unutmadan masaya oturmayı 
öğrenmeliler. Özellikle muhalefete ve sanatçıların bile katıldığı 
yemekli toplantılara katılanlara göz ucuyla bakanlara lafım, masaya 
oturmakla kendinizi satmış olmazsınız.  
Ben derin analizler, çözümler filan sunmayacağım 
dedim ama bir kere yazmaya başladığım da kendimi tutamıyorum doğrusu. En
 iyisi ben yazmaya devam edeyim ama arada bir es vererek.
 
