Askerden geleli tam anlamıyla 1 ay oluyor. Bu bir ay içerisinde tüm zamanım iş aramakla geçti. Malum kendi sektörüm olan gazetecilikte bu mevsimde iş bulmak biraz sıkıntılı. Gerçi bizim meslekte iş bulmak ne zaman sıkıntılı olmadı ki? Her neyse maddi sıkıntılardan ötürü başka sektörde bir iş buldum ve yakında başlayacağım. Ama şu gazeteciliğin gözü kör olsun, hayat insanı ne kadar başka yönlere savursa da bir kere bu mesleğin tadını alınca başka bir işte odaklanmak gerçekten zor oluyor.
Askerlik anılarımı anlatacağım ama şimdi değil. Önce kafamda iyice toparlayıp, daha önce habercigünlük ve onverita'da yayınladığım hatıra yazılarımı da sentezleyerek, bir tür yazı dizisi şeklinde haftada bir yayınlama düşüncesindeyim. Bunda amacım askerde yaşadıklarımı paylaşmanın yanı sıra, şu askerlik anılarını bir kere anlatıp, ikide bir anlatsana şu askerliği biraz yaygarasından kurtulmak. Beni sivil hayatta tanıyanlar bilir ben pekte ben merkezli hikayeleri anlatmakta başarılı değilim. Bunu ancak yazabiliyorum. İnsanlar, askerlik anılarını yıllarca anlatıp duruyorlar, bu da bizim farkımız olsun, bir kere yazalım,herkes okusun. Ne demişler söz uçar, yazı kalır.
Madem bilgisayarın karşısına geçip yazmaya başladım, biraz uzak kaldığım gündemleri de değerlendireyim. Her ne kadar bahsedeceğim konular hakkında daha ayrıntılı yazılar yazmayı düşünsem de, temel olarak askerlik sonrası ilk yazımda şöyle üstün körü gündemin üzerinden geçmek yararlı olacaktır.
İnternet'in kara günü: 22 Ağustos
Her ne kadar bu konuda yazı yazmam için daha çok araştırma yapmam gerekse de en azından belli bir oranda bir bilgim ve bu bilgiye dayanan bir fikrim var.
Ne kadar iyi niyetli olursanız olun, interneti bir tür filtreleme programıyla kısıntıya uğratmak, ne adla adlandırırsanız adlandırın sansürdür. Bunun dünyada örnekleri olması da bu sansürü ne haklı ne de gerekli kılar. Tabii ki özgürlük sınırsız değildir. Kimsenin de bu ülkede çocuk pornosu, ırkçı içerikler vb aşırı uçtaki sitelerin engellenmesine karşı olduğunu sanmıyorum. Ama iş bu aşırılığı, belirli kelimeler üzerinden filtrelemeye çalışan programların devreye girmesiyle farklı boyutlar kazanıyor. Çünkü bu tür filtreleme programları ne kadar masum olursa olsun, bir çok legal siteye erişimi sırf bu saçma kelime listesi nedeniyle engelleyebilmektedir.
Her şeyi bir kenara bıraksak, bu filtrelemenin sadece isteyenlere uygulanacağını söyleyip bunu normalleştirme eğilimi de çok tehlikeli. Burada Türkiye'de internet abonelerinin çoğunlukla ebeveynler ama kullanıcıların çoğunlukla gençler olduğu unutulmamalı. Burada devletin, çocukları korumak ve internete sansür arasındaki ince çizgiyi çokta umursamadan aceleci bir tasarıyı 22 Ağustos'ta internetin üzerine yıkacağı ortada. Ne yazık ki Türk devleti her zamanki gibi, göç yolda dizilir özdeyişiyle bir kanunu daha Türkiye'ye kazandırmış oldu.
Şimdi düşündüm de ben diğer gündemleri de değerlendirmeye kalkarsam bu yazı baya uzayacak. Benden şimdilik bu kadar, bir daha ki sefere daha toplu bir yazı kalem almam dileğiyle...