Marmara iletişim belki bize eğitim açısından çok büyük imkanlar sağlayamadı, belki iyi bir gazeteci olmamıza neden olacak hiçbir temel veremedi. Ancak en azından benim açımdan Kemal Aslan'ı tanımamı ve habercilik hakkında bildiğim her şeyi öğrenmemi sağlayan ortamı yarattı. Nişantaşı'nda kimsenin yerini bilmediği, Marmara Üniversitesinin sahip çıkmadığı yetim bir fakültede olsa o fakülte bizimdi. Nurçay Türkoğlu, Kemal Aslan gibi yeri doldurulamayacak hocalardan ders almadıkça, istediğiniz teknik desteği sağlayın o okuldan fikri hür, vicdanı hür hayatı sorgulayan adam gibi gazeteci ve televizyoncuların yetişmesini artık beklemeyin.
Atamayla gelen bir Doçentin önce Profesör sonra Radyo Televizyon bölüm başkanı ve son olarak ise Dekan olması, o okula yılları veren hocalara hakarettir. Yusuf Devran isimli tepeden inme bu dekana ses çıkarmayan, yönetimine destek olan, Nurçay Türkoğlu gibi önemli bir hocanın harcanmasına göz yuman Ali Balabanlar gibi hocalarda ne yazık ki saça göre tarak uydurmakta ne kadar başarılı olduklarını gösterdiler. Zamanında Miha görüntülü bölümün ortadan kalkması için elinden geleni yapan, Marmara İletişim'de öğretim görevlisi olmasına karşın kadrolu hoca gibi oda sahibi olan Kayıhan hocada yeni yönetim tarafından uzaklaştırılmış. Belki Kayıhan hoca o okulda çok kişiyi harcamıştır ama Miha yazılı bölümün başarısını da onsuz düşünmek olmaz.
Belli ki birileri bize ait olan, hayatımızı değiştiren, hiçbir şeyin zamanında açıklanmadığı, her şeyin derme çatma ama bize ait olan bu sahipsiz kalan okulu sahiplenmeye, elimizden almaya çalışıyor. Marmara İletişime ilk geldiğim günü hatırlıyorum da bahçede iki katlı derme çatma bir yapı, bahçenin sol kısmında öğrenci işleri denilen tek katlı barakayı ilk gördüğümde ben nereye düştüm demiştim. Öğrenci belgelerinin bir hafta beklendiği, bir transkript almanın ise neredeyse imkansız olduğu bir fakülteydi Marmara İletişim. Daha sonra biraz düzelse de hiçbir zaman iyi bir okul değildi. Ancak benim haber anlayışımı ve belki de bugün adam gibi haber yazabilen, kendini yetiştirmiş birçok önemli muhabiri yetiştiren Kemal Aslan ile işte o fakültenin çamurlu bahçesinde tanıştım.
Başkası için Marmara İletişim ne demek bilmem ama benim hayatımı baştan sona değiştiren çok önemli bir başlangıç. Dışarıdan gelip o okula yıllarını veren önemli hocaları bertaraf eden AKP'nin dekanı Yusuf bey şunu bilsin ki o okula verdiği maddi ve manevi her zarara karşılık bu okulun mezunları yakasına yapışacaktır. Belki dışarıdan Marmara Üniversitesi dahil kimsenin sahip çıkmadığı yetim bir fakülte gibi görünebilir ama şunu bilin medyanın içinde bu fakültede yetişen ve ne olursa olsun o okula sahip çıkacak çok insan var. AKP hükümeti bu ülkenin başından gitmeden ne gazeteciler ne de üniversiteler yani sorgulayan, düşünen kısacası AKP faşizmine karşı potansiyel tehlike taşıyan hiç kimse rahat yüzü görmeyecektir. Ama ne yazık ki bu ülkede AKP iktidarını seçimle alaşağı edecek bir halk gücünü de görmek mümkün değil. Sadece eski muhalifler değil eskiden hükümete destek veren yazarların birer birer muhalif sesler çıkarması ciddi bir sorun olduğunun en büyük kanıtı. Buradan Marmara iletişimli arkadaşlarıma sesleniyorum, haydi gelin okulunuza sahip çıkın. Bu okul bize katkı yapmış olmasa da bugünlere gelmemizi, o masalarda oturmamızı sağlayacak cesareti vermiş olması yeter. Hepimiz bu okulda birilerini tanıdık, hepimizin o okulun sıralarında anıları var. Ünsal Oskay'ını kaybetti bu okul, yetimdi daha da yetim kaldı. Artık bu okulu yetim bırakmayalım, birilerine bu okulun gerçek sahiplerini hatırlatalım.