Gazetecilikten elimizde kalanlar


Başbakan Erdoğan'ın genişletilmiş AKP il başkanları toplantısında yaptığı vahim konuşma nasıl bir ülkede yaşadığımızın ve nereye doğru sürüklendiğimizin açık kanıtı. Sivas davası hakkında ki yazımda bu ülkenin iyi bir yerlere gideceğine dair bir umudum kalmadı demiştim. Başbakan'ın gazetecilere yönelik bu açıklamaları da zihniyet açısından değişim sinyalleri bile olmadığını gösteriyor.


Bir ülkenin Başbakanı gazetecilerin 212 sayılı yasaya göre çalıştırılmadığı sürece sarı basın kartı alamadığını bilmiyorsa, sarı basın kartı olmayan büyük çoğunluğu gazeteci olmamakla itam etmek gibi büyük bir gafın altına imza atmaz herhalde. Biz bu mesleği seçerken, büyüklerimiz bizi uyarmıştı, bu meslekte tutunmak zordur. Hani oldu ya bir gazete yada haftalık bir neşriyatta mesleği icra etmeye başladınız eğer siyasi bir tutumunuz, belli toplumsal yaralara parmak basan, dikkat çeken haberlere imza atarsanız birilerinin çok fena dikkatini çekersiniz. Artık belli çevrelerce kara listeye alınmış en ufak bir yanlışınızda ipinizi çekmeye hazır cellatları yanınızda hazır bulur hale gelirsiniz. Muhtemelen bu dikkat çekmeniz nedeniyle ödüller alır ve daha fazla dikkat çeker hale gelirsiniz. Ama konu aldığınız, parmak bastığınız olaylar çokta birilerini rahatsız etmiyorsa ya da tam su ısınmadan yada soğuduktan sonra gündeme getirdiyseniz o zaman kısa sürede yükselip sarı basın kartına sahip olmanız daha kolaydır. Yani beyler bu ülkede adam gibi mesleğinizi yaparsanız sarı basın kartına ulaşmanız biraz zor. Tabii ki kendinizi TRT ya da AA gibi bir devlet haber kuruluşuna atmadıysanız.


Başbakan'ın diğer bir hatası ise sayılar üzerinden ve isnat olunan suçlar üzerinden birçok gazeteci arkadaşımızı bir yargıç rolüne soyunarak yargılamasıydı. Cezaevinde yatan birçok meslektaşım belki savcılara göre uydurma kanıtlar eşliğinde terörist suçlamasıyla yargılanmış olsa da onların yazdıkları, düşündükleri için içeride olduğunu bilmek için çok büyük araştırmalar yapmaya da gerek yok. Bu ülkenin yargı sistemini bilmeyenler için söyleyeyim Uğur Mumcu ve birçok gazeteci büyüğümüz bu ülkede bölücü faaliyette bulunduklarına dair saçma sapan kanıtlarla yıllarca hapislerde yattı. Onun için bugün gelip Türk yargısını Platon'un devletinde anlatılan kusursuz bir devletin kusursuz bir kurumu olarak görmek benim vicdanımı oldukça rahatsız ediyor. Ama belli ki kürsüden yalan üzerine yalan kurgulayan Erdoğan için ortada bir vicdan problemi yok. Bu kadar kara bir tablodan sonra, ülkenin bu çarpık yargısı hakkında yurt dışında beyan verenleri suçlayan Erdoğan keşke başkalarına laf yetiştireceğine gazetecilerin bu kadar kolay terörist olarak suçlanabilmesinin nasıl önüne geçebileceğini düşünse.


Ama tabii ki sadece gazeteciler değil bu durumdan müzdarip olan, Özel yetkili mahkeme ve savcıların DGM'lerin yerini aldığı günümüzde, terörist ilan edilmek için birilerinin tekerine çomak sokmanız yeterli. Hep kendinden önceki dönemlerde bu kadar özgürlük olmadığından dem vuran Erdoğan'a sormak lazım biz muhalifler ne zaman o görünmez özgürlüklerden payımızı alacağız. Böyle söyleyince, bakın diyorlar istediğinizi söyleyip yazabiliyorsunuz. İnsanların düşünce ve ifade özgürlüğünü bir lütuf olarak sunmak bir yana zaten mesele istediğinizi söyleyip yazmak değil, hükümetin ve belli çevrelerin istemediklerini yazdığınızda başınıza gelenler. Neyse biz Başbakan'ı Polyana ile birlikte mutlu Türkiye hayalinde baş başa bırakalım. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski