Bu ülkede yaşanan bir katliamın sümen altı edileceğini, sanki hiç böyle bir olmamış gibi gösterileceğini tahmin etmek için fütürist filan olmaya gerek yok. Evet Ahmet Şık ve Nedim Şener hak ettikleri gibi tutuksuz yargılanmak için serbest bırakıldılar. Ama Sivas'ta yanan 33 aydın ve 2 otel görevlisinin hesabını soramadık.
Böyle bir dava sonucu sonrası, Oda TV davasında adil bir yargılama bekleyen kaldı mı? Ahmet Şık ve Nedim Şener madem tutuksuz yargılanabiliyorlardı, bunu anlamak için bir yıl mı gerekiyordu? Peki ya diğer sanıklar, yıllardır Silivri'de yatan Tuncay Özkan, Mustafa Balbay. Her zaman söylerim Tuncay Özkan'ın fikirleri ve zihniyeti beni hep rahatsız etmiştir. Ama bu yıllarca daha ne suçu olduğunu bile anlayamadan hapiste yatması için bir neden değil. Ahmet Şık ve Nedim Şener içinde aynısını söyledik ve içeride KCK bağlantısıyla yatan daha birçok gazeteci arkadaşımız var. Başbakan'a göre hiçbiri gazetecilik faaliyetinden içeride değil ama daha yeni Pozantı davasını araştıran muhabirlerin KCK davasından içeri alınmaları da acaba bir tesadüf müydü? Sanki bu ülkede şimdiye kadar hangi gazeteci, gazetecilik faaliyetinden içeri alınmış. Bu ülkede eskiden beri gazetecilerin üzerine çamur atan, onları toplum önünde rencide edip, muhalif seslerden kurtulmaya çalışan devlet zihniyeti hep vardı. Şimdi var olan zihniyetin tek farkı şimdi daha sistematik, daha derinden darbe vuracak şekilde dört koldan saldıran bir mekanizma haline gelmiş olması.
Devletin bu zihniyet "devrimi" sokaktaki vatandaşa da yansıyor. AKP propagandası Göbels'in kara propaganda yöntemlerini hatırlatan bir mekanizmaya sahip. Böylece sokaktaki adam çoktan farklı olana saygı duymayan, hatta farklı olanı direkt olarak terörist ilan eden bir zihniyeti benimser haline gelmiş. Bu memlekette her önüne gelene, her Kürt'e, Kürtlerin haklarını savunan herkese terörist gözüyle bakan bu zihniyeti artık görmeye ve duymaya tahammülüm kalmadı. Eskiden ne kadar tahammülüm vardı oysa her türlü ırkçı fikri bile dinleyip bunun ne kadar temelsiz bir fikir olduğunu karşı tarafa kanıtlayabilecek kadar tahammüle sahiptim. Ama görüyorum ki benim fikirlerime, benim düşüncelerime bırakın aynı tahammülü yarısı kadar bile tahammülü en sevdiğim insanlar bile gösteremiyor. Bu da AKP zihniyetinin ne kadar başarılı olduğunu, insanların kafasını karıştırmayı fazlasıyla başardığının açık kanıtı.
Sivas'ta öldürülen canlar için herkesin en azından bildiğim herkesin haksızlığı görmesi ise belkide bu ülkede bir şeylerin değişmeyeceğine dair inancımı biraz olsun sarsmayı başardı.Bu tür olaylar böyle yoğun kara propaganda bombardımanını delip daha sakin düşünebilmemiz için bize fırsat yaratıyor. Demek ki bu toplum her şeye rağmen, tüm farklılıklara tüm dayatmalara rağmen o evrensel birlikteliği sağlayabilecek kapasiteye sahip. Sivas davasına gösterilen toplumsal tepkiyi ele alalım. Alevi olup bu katliamı protesto etmek gerçekten kolay bir iş. Çünkü orada yananlarda sizde benzer inanışlara sahipsiniz empati kurmak daha kolay. Ama siz sünni geleneklere göre yetişmiş ve birazda olsa büyüklerinizden öğrendiğiniz dinsel bilinçaltı öğeleri kabullenebiliyorsanız Sivas katliamını en azından ilk oluşunda protesto edebilmeniz için gerçekten evrensel bir bakış açısına ihtiyacınız var. Her ne kadar orada ölen insanların kimliklerinden önce diri diri yakılmış olma vahşeti bugün ortak tavır alma sebebi de olsa gerçekten bu ülkede buraya gelebilmiş olmak bile sevindirici.
Ama aynı tepkiyi katliam zamanında birçok "saygın" gazeteci bile gösterememişti. Sivas katliamının yaşandığı dönemdeki gazeteleri açın, şimdilerde aydın geçinen köşe yazarlarına şöyle bir göz gezdirin neler yazdıklarına bir bakın anlayacaksınız. Olayın içinde Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Aziz Nesin'in olmasını provokasyon olarak görebilecek kadar aciz o adamlar bugün medyanın çok önemli yerlerinde rahat koltuklarında oturuyor. Bugün ise en beklemeyeceğiniz yazarlar bile Sivas hakkında bizi şaşırtacak yazılar yazabiliyor. Üzerinden zaman bile geçmiş olsa, geç bile kalsalar bu empatiyi kurabilmek önemli.
Birazda katliam sırasında yaşanan ve sorgulanmayan olayları ele almak lazım. Mesela kimse Sivas davasında, kalabalığın Madımak oteline yönlendirenleri, Cuma namazı öncesi dağıtılan broşürleri dağıtanları nedense araştırmıyor. O günün Refah partili belediye başkanının meydana çıkıp gazanız mübarek olsun demesi, meydandaki Pir Sultan Abdal heykeli kaldıracak açıklamaları nedense bugün unutuluyor. Başbakan'ın çıkıp, vatana millete hayırlı olsun açıklamasını, bizim çocuklar paçayı kurtardı olarak görmek fazla mı paranoyakça? Bence değil, aynı zihniyetin avukatlarını vekil yapan bir parti genel başkandan daha azını beklemek çok iyi niyetli olurdu.
Peki zaman aşımını protesto edenlere panzerlerle su sıkanlar, Sivas katliamı yaşanırken ne yapıyordu? İçişleri bakanı neden Valinin değilde bir belediye başkanının sözlerine inanır. Bu olayı bu kadar basit olarak gören DYP-SHP koalisyonundan hangi bakan Sivas davası için soruşturmaya maruz kaldı? Ne dersek boş, artık Sivas davası zaman aşımına uğradı. Bu ülkede bir nesil daha bir katliamın nasıl zaman aşımına uğrayabileceği gerçeğiyle yüzleşti. Kimse yargıdan insanlık suçunun ne olduğunu çözmesini ya da hükümetten zaman aşımına dair daha net ve kesin ifadeler içeren bir yasa çıkarmasını beklemiyor, bu aşamayı çoktan geçtik. Artık tek dileğimiz bir daha Sivas katliamı gibi katliamlar yaşanmasın. Gerçi bu da boş bir teselli, Zirve yayınevi, Hrant Dink cinayeti, Rahip Santoro cinayeti gibi bir çok yakın örnek var farklı inanış ve düşüncelerin ortadan kaldırılmasına dair. İşte bu yüzden daha öncede dediğim gibi bu ülkenin insanı değişebilir ama kurumların ve devlet zihniyetinin değişeceğine dair inancım kalmadı.