Ne zaman kalplerimiz yumuşasa, ne zaman tekrar umutlansak bu ülke için yeniden kalplerimizi karartıyor birileri. Güneşi her gördüğümüzde bulutsuz bir gökyüzü beklerken yine güneşi bulutlarla kapamaya çalışan zihinlerle uğraşıyoruz. Başbakan denen zatın son açıklamaları ya da Fazıl Say'ın twitter'da paylaştığı Hayyam rubaileri nedeniyle hakkında sorunlu bir zihniyetin açtığı dava gerçekten endişelenmemiz için yetecek malzemeyi veriyor bize. Başka zaman gelince biz Milli Görüş gömleğini çıkardık diyen bir Başbakan çıkıp kürtaj cinayettir diye açıklama yapıyor. Daha önce siyaseti kadının saçı üzerinden yürüten zihniyet şimdi de kadının cinsel mahremiyetini kendine siyaset malzemesi yapma arayışında.
Hayır yani bunu tartışmaya bile gerek yok ama bu çıkış sonrası sözde AKP karşıtı olan MHP gibi partilerinde aynı meseleye dokunmaları çok zaman almayacaktır. Sanki memlekette kürtajı yasakladığın zaman kimse gidip çocuk aldırmaya çalışmayacak. Kürtajın yasal olmasının en büyük nedeninin uygunsuz koşullarda gerçekleşen operasyonlarda kadınların çocuk yapmasını engelleyecek sağlıksal sorunlar yaşamaması. Ama bunları düşünmeden faşizan Macar hükümetini örnek alıp böyle bir açıklama yapmak ancak gündem değiştirme çabası olabilir. Zaten kürtajı cinayet olarak gören bir insan gidip böyle bir operasyon yaptırmaz. Ama kürtaj yaptıran insanı da yargılamak ne Başbakan'a ne de başkalarına düşmez. Aynı zihniyetle AKP bu ülkede zinayı tekrar suç haline getirme çabasına girişmedi mi? Bunları dini söylemi bulunan bir parti genellemesiyle söylemiyorum. Ne yazık ki bizim ülkemizdeki muhafazakar partiler nedense ülkenin önemli meseleleri yerine kadınların bacak arasıyla ilgileniyor. Ne demişler dervişin fikri neyse zikri de o olur. Senin toplumunda kadın deyince erkeklerin çoğunun aklına önce bacak araları geliyorsa, bu toplumu yönetenlerin siyasi anlayışının bel altında odaklanması hiçte anormal değil. Bu kadar kadının kendini ilgilendiren, kendi vicdani ve ahlaki anlayışını ilgilendiren bir konunun bir ülkenini Başbakanı tarafından siyasete alet olması gerçekten bu ülkeye dair umutlarımı alıp götürüyor. Çok mu kötümser bakıyorum hayata bilmiyorum ama artık ışığı görmeye de umudum kalmadı.
Baksanıza ülke demokratikleşiyor diyorlar ama bir taraftan kendine Cumhuriyet Savcısı diyen bir zat, başka işi gücü yokmuş gibi Hayyam'ın rübailerini twitter'da paylaştı diye ateizm propagandası yapıp halkın yüce değerlerini aşağıladığına kanaat getirmiş. Bu ülkede daha önce düşünce özgürlüğü var diyenler vardı ya onlar nedense şimdi susuyorlar. Mutlaka düşünüyorlardır nasıl olsa da bunu düşünce özgürlüğü kalıbına soksak. Acaba yargı bağımsızlığından girsek kurtarır mıyız filan diye planlıyorlardır şimdi. Kurtarırsınız tabii ki amaç kurtarmak olunca pekte uğraşmanıza gerek kalmaz zaten. Ama bu nereden tutmaya kalksan elinde kalacak bir rezalet olmasını engellemiyor. Düşün bir kere arkadaş Hayyam yüzyıllar önce mantığını çalıştırmış ve şöyle demiş; "Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, cennet-i ala meyhane midir? Her mümine iki huri diyorsun cennet-i ala kerhane midir?"
Bu rubainin manasını çözebilmek ne yazık ki bizim savcıların devlet adamlarının ye da kafası duvarlarla örülü muhafazakarlarımızın işi değil. Çünkü işin manasına değil zarfa baktıkları için, bakmalarına rağmen görmedikleri için göremezler o sorgulamanın gittiği yeri. Çünkü onlar meyhane ve kerhane sözüne takılmıştır bütüne bakmak yerine tek bir ağaca saplanıp kalmışlardır. Tamam ormana bakarken ağacı görmemek olmaz ama o koca ormanı da yok sayınca ağacında anlamı kalmıyor. Bu ülkede Uğur Mumcu'yu salla bayrağı soldan sağa, sağdan sola diye yargılayan zihniyet şimdi de Fazıl Say'ı Hayyam'ın rubaisi yüzünden yargılamanın peşinde. Demek ki zaman değişse de, kişiler değişse de bu ülkede zihniyetler hep aynı. Bana bu ülkeye güven daha iyiye gidiyor diyenler, sizin bir ülkenin iyiye gitmesinden kastınız cebinizin daha çok para görmesi oldukça biz sizinle aynı şeyleri konuşamayız. Ne diyelim şu kalbimizin de artık her boş kaldığında, her güneşi gördüğünde umutlanmaya bir son vermeye başlaması lazım. Çünkü her doğan güneş ardından kapkara bulutları getiriyor. Bu güneşlere aldırmamak lazım hani hep umutsuz ve karamsar olalım demiyorum ama hep hazır olmak lazım hayallerin yıkılmasına.
Baksanıza ülke demokratikleşiyor diyorlar ama bir taraftan kendine Cumhuriyet Savcısı diyen bir zat, başka işi gücü yokmuş gibi Hayyam'ın rübailerini twitter'da paylaştı diye ateizm propagandası yapıp halkın yüce değerlerini aşağıladığına kanaat getirmiş. Bu ülkede daha önce düşünce özgürlüğü var diyenler vardı ya onlar nedense şimdi susuyorlar. Mutlaka düşünüyorlardır nasıl olsa da bunu düşünce özgürlüğü kalıbına soksak. Acaba yargı bağımsızlığından girsek kurtarır mıyız filan diye planlıyorlardır şimdi. Kurtarırsınız tabii ki amaç kurtarmak olunca pekte uğraşmanıza gerek kalmaz zaten. Ama bu nereden tutmaya kalksan elinde kalacak bir rezalet olmasını engellemiyor. Düşün bir kere arkadaş Hayyam yüzyıllar önce mantığını çalıştırmış ve şöyle demiş; "Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, cennet-i ala meyhane midir? Her mümine iki huri diyorsun cennet-i ala kerhane midir?"
Bu rubainin manasını çözebilmek ne yazık ki bizim savcıların devlet adamlarının ye da kafası duvarlarla örülü muhafazakarlarımızın işi değil. Çünkü işin manasına değil zarfa baktıkları için, bakmalarına rağmen görmedikleri için göremezler o sorgulamanın gittiği yeri. Çünkü onlar meyhane ve kerhane sözüne takılmıştır bütüne bakmak yerine tek bir ağaca saplanıp kalmışlardır. Tamam ormana bakarken ağacı görmemek olmaz ama o koca ormanı da yok sayınca ağacında anlamı kalmıyor. Bu ülkede Uğur Mumcu'yu salla bayrağı soldan sağa, sağdan sola diye yargılayan zihniyet şimdi de Fazıl Say'ı Hayyam'ın rubaisi yüzünden yargılamanın peşinde. Demek ki zaman değişse de, kişiler değişse de bu ülkede zihniyetler hep aynı. Bana bu ülkeye güven daha iyiye gidiyor diyenler, sizin bir ülkenin iyiye gitmesinden kastınız cebinizin daha çok para görmesi oldukça biz sizinle aynı şeyleri konuşamayız. Ne diyelim şu kalbimizin de artık her boş kaldığında, her güneşi gördüğünde umutlanmaya bir son vermeye başlaması lazım. Çünkü her doğan güneş ardından kapkara bulutları getiriyor. Bu güneşlere aldırmamak lazım hani hep umutsuz ve karamsar olalım demiyorum ama hep hazır olmak lazım hayallerin yıkılmasına.