Hak ettiğimiz Başbakan





Bu sabah yağmur vardı İstanbul'da. Gök bile isyan etmişti hani Erdoğan'ın nefretle karışık salvolarına. Hemde öyle böyle değil gök delinmiş üstümüze boşalıyordu bütün nefretiyle. Hani nefret, asabiyet bir şeylere karşı durabilmek, isyan etmek bunlar insanı duygulardır aslında. Ama o açıklamayı yapan adam insaniyeti çoktan aşmıştı. Hani bir kulp bulmaya çalışırsın katliama ama bunu tutup kürtajın yanına koymak ve içinden çıkılamaz bir söylem yaratmak ahmakça bir yaratıcılıktır. 


Ahmakçadır çünkü aslında uzun süredir kendi İçişleri bakanınızın bile kabullenmediği aslında devletin kabullenmediği katliamı en yetkili ağızdan onaylıyorsunuz. Aslında ahmakça olan onaylamak değil bunu kürtaj söylemini desteklemek adına yapmanız. Hayır demek ki bu muhafazakarların en büyük meselesi bacak arasında saklıymış. Bir kadının kürtaj olup olmama hakkını nasıl elinden alabilirsiniz? Varsa ortada bir cinayet bu kadınla vicdanı arasındadır. Sanki bunu yasaklayınca her şey son bulacak, memlekette sorun kalmayacak. 


Zihniyet normal değil bir kere. Bir taraftan kalk Uludere katliamdır, sorumluları ortaya çıksın diyenleri Uluslararası oyunun parçaları diye suçla. Öbür taraftan aynı açıklamada her kürtaj bir Uludere'dir diye açıklama yap. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Siz değil misiniz kaç aydır, yanlışlık oldu diye açıklama yapanlar. Ne oldu Washington Post gerçekleri açığa çıkarınca etekleriniz tutuştu galiba. Güya gündemi değiştirmek adına kürtajı devreye sokuyorsun ama onu da yüzüne gözüne bulaştırıyorsun. Zaten işin yaratıcılığı burada elma ve armudu bir arada sunabilen büyük bir "zihniyet devrimi". Oysa bize yıllarca aman bunları karıştırmayın diye tembih etmişlerdi. Bir kere vazgeçin arkadaş bacak arası üzerinden siyaset yapmaktan. Hem baksanıza adam sezaryana bile karşı çıkıyor. Önce kadının ne giyeceğine karışırlardı şimdi de nasıl doğurduğuna kafayı taktılar. Yarın öbür gün her vajinanın başına bir nöbetçi de dikin olsun bitsin. Hayır yani sayın Erdoğan siz tek başınıza ne kadar namus koruyabilirsiniz. Zaten bu memlekette başımıza ne geliyorsa namus bekçilerinden geliyor. Sanki kadının namusunu korumak onlara kaldı. Bırakın şu meseleyi siyasi malzeme yapmayı. İnsanlara ahlak kazandıran devlet değil ailesidir, çevresidir. Siz sistemi daha dayatmacı yapınca daha namuslu bir toplum olmazsınız. Sadece görünürde namuslu vatandaşlarınız olur o kadar. Neyse bu konu çok çetrefilli ve ben çok doluyum bu konuda. Memleketin en büyük sorunu kadının bacak arası olduğu sürecede dolu olmaya devam edeceğim. 


Bir diğer açıklaması da sayın Başbakan'ın gazeteciler üzerine. Neymiş gazetecileri tasmalarından kurtarmışlar. Şimdi de bu ulusal tasma yerine Uluslararası tasmalar edinenler varmış. Tabii ki canım memlekete özgürlük ve barış geldi ama biz bu mutluluğu ve refahı ters anlıyoruz. Hani halkın içinden değiliz ya, hani hiç emekçi olmamışız, hiç görmemişiz ya hayatı. Başbakan'a göre köşe yazıp milyonları cebe atanlar ya bir gazeteciler. Diğerlerini saymaya gerek yok. KCK'dan, Ergenekon'dan, Oda TV'den içeride olan yüzlerce gazeteci hep birilerinin maşasıydı zaten. Hepsini de polis gidip lüks villasından alıp getirdi.  Oysa yandaş basın olup o tasmadan kurtulmak varken değil mi nedir bu tasma merakı. Hayır yani günde iki kere mütemadiyen Başbakan yalakalığı yapmak gibi güzide bir meslek varken neden gazetecilik yapıyoruz zaten. Baksanıza bu meslekte üç kuruşa talim edip iki yakayı sürekli bir araya getirmeye çalışıyoruz. Sabahın akşamın olmadan emek verip sonra tasmalı olarak adlandırılmakta garip. Nedense Başbakan yanında gezen salyalıları hiç görmüyor. Ve üzülmeyin onların tasmaya ihtiyacı yok. Siz kovsanız bile yüzünüzü yalamaya devam ederler. 


Ne diyelim her dönemde böyle hasta ruhlu bir muhafazakar başbakana denk geliyoruz. Belki memleketin haleti ruhiyesi böyledir bilemeyiz. Hani şöyle bir laf vardır Churchill'in söylediği her toplum hak ettiği şekilde yönetilir.İşte demokrasi denen şeyde bu ne yazık ki çoğunluk nasıl yönetilmeyi hak ediyorsa sizde öyle yönetiliyorsunuz. Yok ben çoğunluktan değilim deme hakkına sahip değilsiniz. Bizim milletimiz böyle riyakar ve saça göre tarak uydurduğu sürece böyle dünyada eşi benzeri olmayan kendine münhasır Başbakanlar tarafından yönetilmeye devam ederiz. Nazım'ın dediği gibi; 


...ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek
ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin.
demeye de dilim varmıyor ama 
kabahatin çoğu senin canım kardeşim!





Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski