Hükümete özel tiyatro






Tiyatrocuların ayağa kalkması sonrası AKP geri adım atmak şöyle dursun, Erdoğan'ın tiyatroların özelleştirilmesi tehditleriyle ortam daha da gerildi. Tiyatroların tamamen devlet kontrolünde olması ne kadar doğru tartışmalı. Ancak özelleştirme dediğimiz şey devletin tiyatrodan, sanattan desteğinin tamamen elini çekmesi gibi bir durum ciddi anlamda sanata ve tiyatroya kilit vurmak demektir. Tabii ki özel tiyatroların başarısı göz ardı edilemez. Ama halkın tiyatroya ulaşımı açısından Devlet ve Şehir Tiyatroların önemini anlamak gerekiyor. Bu noktada orta yolu düşünen tiyatrocular bana daha makul geldi doğrusu. 


Özelleştirme ve devlet memuriyeti yerine Özerk ve daha özgür bir tiyatro. Bu tabii ki hükümetin planladığı muhafazakar tiyatro tablosuna çok uyum sağlamıyor. Başbakan'ın kendi istedikleri tiyatro oyunlarına destek verecekleri açıklaması da, tiyatronun yeniden biçimlendirilmesi çabasının son örneği. Peki ama madem muhafazakar kesimin bu kadar tiyatro ihtiyacı var neden kendilerine ait belediyeler kendi salonlarında bu oyunları oynatmıyor? Çünkü savunduklarının aksine muhafazakar tiyatro ve sanatsal faaliyetler sınırlı ölçülerde. Ve düşünün toplumsal kabullere ve ön yargılara karşı gelen en temel gösteri sanatlarından biri, tiyatronun muhafazakar hali nasıl ve ne kadar olabilir. Eğer muhafazakar olarak tanımlanan tiyatro ciddi anlamda sorgulama ve değişim içerirse zaten o muhafazakar yapısını aşmış olacaktır. 


Ama galiba o duvarları aştığı zamanda kendi kitlesine hitap edecek çekiciliği de kalmayacak. Bu çelişkili durum karşısında muhafazakar bir sanatın oluşturulma çabası pekte başarılı olacak gibi durmuyor. Tabii ki bu Türkiye'yi muhafazakarlaştırma projesinin bir tür mazeret. Bu mazeretin çok geçerli olmadığı, Devlet Tiyatrolarının Anadolu şehirleri için tek tiyatro izleme mekanı olması gibi faktörler ise hükümet tarafından kenara itiliyor. 


Bugün hayatını kaybeden Cüneyt Türel işte tiyatroyu işgal etmeye niyetlenen bu zihniyetin yarattığı bu ortamda hayatını kaybetti. Belki hastaydı, hayat yormuştu kalbini ama bu zihniyetin tavrı daha ölmeden zaten öldürmüştü usta tiyatrocuyu. Önce Afife Jale ödüllerinde yaşanan o buruk sevinç ve bugün Türel'i kaybetmiş olmamız tiyatro dünyası belki hiç bu kadar sarsıntılı günler geçirmemişti. Ama en zifiri karanlıkların aydınlık günlere en yakın günler olduğunu düşünmeden de edemiyorum. Her şeye rağmen hükümetin bütün faşizan politikalarına rağmen umudumuzu koruyabilirsek sanki bu mücadeleyi daha kolay sürdürebiliriz. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski