Sıra sana da gelecek





Geçen sene Temmuz ayından beri futbolla yatıp futbolla kalkıyoruz. Ama bu sefer söz konusu olan maçlar değil şike davası. Ergenekon'dan, Balyoz'a, Oda TV davasına kadar ne kadar gerçek olduğu tartışılan davalar sonrası aynı özel yetkili savcılar bu sefer futbolun içindeki kirli ellere müdahalede bulundu. Bu noktada şöyle bir avantajı vardı durumun. Ergenekon, Balyoz ve Oda TV gibi davalarda bir süre sonra muhalif seslerin yükselme ihtimali vardı. Ama işin içinde şike olunca insanların Fenerbahçeli bile olsa susması bekleniyordu. Ama kazın ayağı öyle değildi. Evet birileri sustu hatta Fenerbahçeli taraftar bu şikeyi yapmış gibi taraftarın bile suçlu durumuna sokulduğu bir saldırı başladı. 


Fenerbahçe taraftarı ise belki o an duygusal bir tepki gösterdi ve Yıldırım'a sahip çıktı. İtiraf ediyorum ben o sahip çıkanlardan değildim. Bende ne yazık ki bu ülkedeki pek çok insan gibi önceleri şike davasının gerçekliğine inandım ve Yıldırım'a tepki gösterdim. Ama çok kısa sürede NATO ihalesi hakkında bazı bilgiler önümüze gelmeye başladı. Başkan Yıldırım NATO ihalesine Serdar Adalı ile birlikte katılmış ve Başbakan damadı olan Çalıkların lehine Yıldırım'dan ihaleden çekilmesini istemişti. Evet bunlar iddiaydı ama gerçekler ortadaydı Yıldırım gerçekten o ihaleye Serdar Adalı ile katılmış ve ihaleden de çekilmemişti. Hatırlayın daha sonraki dönemde ne olduysa Serdar Adalı içeriden çıktı. Bu noktada Adalı'nın ihale ortaklığından çekilmesi de acaba bir tesadüf mü? Yıldırım şöyledir, böyledir antipatik bir adamdır belki şike olayını da gerçekleştirmiştir. Ama hiç mi insafımız yok bu adam şu anda şikeden değil çete davasından yargılanıyor. Önce silahlı olan çete, sadece Yıldırım'ın beylik tabancası ortada olunca silahsız bir hal aldı. 


Peki benim Galatasaray ve Trabzonlu arkadaşlarım size sorarım madem ortada "gizli" bir soruşturma var daha davanın ilk gününden itibaren dosyada yer alan bazı delillerin medyaya servis edilmesi, Fenerbahçe ve Yıldırım aleyhine bir kamuoyu oluşturulması size hiç mi  garip gelmedi? Ama işte bu ülkede yaşayan bir çok insanın daha Oda TV davasında ve diğer birçok davada oynanan aynı senaryoya inandığı düşünüldüğünde bu soruda anlamsızlaşıyor. Önümüze konulan telefon görüşmeleri, video görüntüleri madem şikeyi ele veriyor, madem suç sabit neredeyse bir yıldır mahkemenin bu konuda karar vermesini engelleyen nedir? 


Peki Şampiyonluk maçındaki görüntüler. Nedense herkes bir ağızdan Fenerbahçeli taraftar sahaya inip Galatasaraylı futbolcuları kovalamış gibi bir hava yaratıyor. Oysa işin rengi hiç öyle değil. Polis ile kale arkası arasında yaşanan bir gerginlik, Polis'in uzun demir sopalarla taraftara müdahalesi. Baktı taraftar her şeye rağmen azmıyor, biber gazı atıp stattan çıkmaya çalışan taraftarı duman altında bırakması. Biber gazı nedeniyle Fenerbahçeli taraftarlar eziyet çekerken hala Şampiyonluğu çekemediler zihniyetini anlamak mümkün değil. Galatasaraylı futbolculara bir saldırı yok ama nedense Polis orta sahada futbolcuları kordona almış. Galatasaraylı futbolcular soyunma odasına gidiyor, bizim taraftar kendi futbolcusunu alkışlıyor, tebrik ediyor mücadelesini ama oradan Polis taraftarın üzerine biber gazı sıkıyor. Taraftar bunun üzerine eline ne geçtiyse Polis'e fırlatıyor hatta sahaya inip Polisleri kovalamaya başlıyor. Hani ben bunu cemaate filan bağlamayacağım. Dün Radikal yazarı Ezgi Başaran'ın cemaatin değil devletin polisi tanımı çok doğru. 


Orada Fenerbahçe taraftarı isyan ettiği için, hırçın davrandığı için, iktidara, boyunduruk altına alma girişimlerine karşı direndiği için Polis şiddetine maruz kaldı. Karşılığında Polis'e saldırmak, o sahaya girmek, Polis araçlarına zarar vermek savunulabilir mi hayır. Ama sen bu kadar bilenmiş, üzgün ama gururlu, başkanı içeride, her yerden baskı altına alınmış bir takımın taraftarına böyle davranırsan olacağı ne yazık ki bu. İnsanoğlunun bir sabır eşiği vardır. Şimdi gelmiş Galatasaray ve Trabzonlular devletin Polis'ine saldırıyorsunuz  diye birde eleştiri yapıyor. Ne yazık ki memleketimin insanı bu Polis ve Askeri o kadar yüce ve dokunulmaz bir yere koyuyor ki, devletin halk için olduğu gerçeği hep unutuluyor. Çünkü bizim ülkemiz kendi gerçeklerini yaratmış, devlet halk için değil sanki halk devlet için hizmet ediyor. Ne güzel memleket bana dokunmadıktan sonra çok yaşa Polis, çok yaşa Asker, çok yaşa Yargı, çok yaşa AKP. Ne zaman zararı dokunsa her birimiz muhalif kesiliyoruz. 


Ama işte muhalif olmak için kendimize, sevdiklerimize, değerlerimize dokunulmasını beklersek eğer bir bakmışız sıra bize geldiğinde ardımızda duracak kimse kalmadığını fark ederiz. Onun için her haksızlığa karşı birlikte göğüs germeyi öğrenmeliyiz. Unutmayalım, susma sustukça sıra sana gelecek sloganı bu ülkenin dünden bugüne en temel özetidir. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski