Havalarda düzelmişti oysa, güneş tepemizde parlamaya, insanlar neşeyle tatil planları yapmaya başlamıştı. Şimdiden rezervasyonlar yapılmıştı belki. Alışverişler yapılmaya başlanmış, mayolar, bikiniler, havlular, parmak arası terlikler alınıp yakında çıkılacak yolculuk için bavula yerleştirilmişti. Ama işte sokaktaki adam için tek gündem tatil olmasına karşın, bu ülke nereye gidiyor diye sorabilenler için güneşi görmenin bile imkanı yok. Biz burada tatil planları yaparken, hapishanede bırakın denizi ve güneşi o duvarların ardındaki yaşamı bile görmeden yaşayan yüzlerce siyasi tutuklu ancak hayalini kuruyor o tatilin. Tutuklu öğrencilerden, Ergenekon sanıklarına, KCK'dan, Oda TV'den yargılananlara ve tabii ki tutuklu gazetecilere kadar hiç birini ayırmadan hepsinin yanında olan Ayşenur Arslan ve Medya Mahallesi'de bizimle birlikte tatile yollandı.
Bunun anlamı belli. İktidar odaklarının içine sindiremediği muhalif bir ses daha susturuldu. Geçen sene aynı operasyon NTV için yapılmıştı. Ruşen Çakır ve Mirgün Cabas'ın Medya Mahallesine göre daha az yağlı medya eleştirisi yaptıkları Yazı İşleri, Banu Güven'in sözünü sakınmadan söylediği Artı programı ve Canlı Ana Haber ile haberciliğin ezberini bozup yansız ama muhalif habercilik yapan Can Dündar. İşte bu isimlerden Mirgün Cabas dışında hepsiyle yollar ayrıldı ve bu programlar sanki hiç yapılmamış bir kenara fırlatılıp atıldı. Sebep belliydi, hükümete yakın kesimler bu muhalefetten hiç haz etmiyordu. Bugün ise hani hep toplumun erkek adamdan beklediği yürekli ve eğilmeden duruşu sonuna kadar sergileyen Ayşenur Arslan, belkide sektörde hiçbir erkek meslektaşının sergileyemediği bir muhalif portre çizdi. Ben daha önce Kanal D binasında kendisine rastlamış ve meşhur çıldırma krizlerine şahit olmuştum. O zaman için biraz beni korkutan bu kadın gazeteci Medya Mahallesi'ndeki bu çizgisi sonrası hayatımda örnek aldığım birkaç iyi gazeteciden biri haline gelmiştir. Ama şimdi bu cesur gazetecide birileri tarafından susturuldu.
Sadece cesur bir gazeteci değildi. Mesela KCK davasında da tutuklu olanları savunuyor, hükümetin bu konudaki faşizan tutumunu eleştiriyordu. Ama bir bakmışsınız Tuncay Özkan, Mustafa Balbay gibi Ergenekon sanıklarını da savunmaktan kaçmıyordu. Hani öyle tatlı su solcusu değildi başkaları gibi. Korkmuyordu büyük denizlerde boğulmaktan. Bir akvaryum içinde huzur içinde yaşayacağına büyük bir denizde her şeye karşı mücadele ederken can vermenin daha onurlu olduğuna inananlardandı. Evet belki Ayşe tatile çıktı, belki gerçekten Medya Mahallesi son buldu. Ama ben inanıyorum Ayşenur Arslan tekrar Medya Mahallesi'ndeki yerini alacak. Belki bu CNN Türk'te olmaz ama ona kapılarını açacak mecra çok.
Ama siz düşünmeyin efendim. Bu ülkede 100'ü aşkın gazetecinin içeride olması, öğrencilere puşi taktı diye, parasız eğitim istedi diye, grup yorum konserine gitti diye ceza versinler siz güneyde deniz, kum ve denizin keyfini çıkarın. Siz bu yazı yine nasıl daha fazla bronzlaşabilirim, diyet yapayım da şu bikiniye sığayım diye düşünmeye devam edin. Bu ülkede birileri bedel öderken, bazıları o bedellerin hesabını sorarken diğerlerinin de o denizlere girmesi, o kulaçları atması ve o hiç bir dert tasa yok gibi mutlu mesut sevişmesi gerekiyor. Hadi siz bırakın benim anlattığım dertleri düşünmeyi. Nasıl olsa sizin yerinize düşünen, bu ülke için kederlenen birileri var. Hani olur ya yarın bir gün o tatillere belki istediğiniz gibi gidemediğiniz zaman sizinde aklınıza gelir nasıl bir ülke haline geldiğimiz. Ama galiba o zaman çok geç olacak.