Hiç o günün geleceği aklına gelmemişti. Sevdiği kadına bu kadar yakın ama bu kadar uzak olabileceği. Oysa hayatındaki tek sorun bu da değildi. Otuzuna yaklaşmıştı, hani Cahit Sıtkı'nın dediği gibi ömrünün ortasına gelmesine sadece beş yılı vardı. Hayat beklediği gibi gülmemişti ona. Ne mesleğinde istediği yerdeydi ne de borçsuz, harçsız rahat bir yaşamı vardı. Ama en azından düşünebiliyorum, en azından dünyaya kapalı değil gözlerim diyordu kendi kendine. Kendini mi kandırıyordu bilinmez ama hayatındaki tüm sorunlara rağmen aklında çoğu zaman o kadın vardı.
Bazen oluyor kızıyordu ona. Hani çalıştığı yerdeki riyakar insanlar kızın yüzüne gülüyor ardından binlerce dolap çeviriyordu. Aslında ona söylemeliydi bunları en azından başkasının aracılığıyla. Çünkü kız suratına bile bakmıyordu. Hani bir şey yaptığından değil sadece çok seviyordu. Aşık olan her adamın yaptığı aptallıkları yapmıştı. Hatta çoğunu yapmamıştı bile kendini tutmuştu. Ama anlamıyordu onu belki de hiç anlamak istememişti. Onunda hayatında başka dertleri vardı belki de. Uğraşmak istemiyordu. Belki o da bir zamanlar sevmişti ama ya sevmeyi unutmuştu ya da umursamıyordu onun aşkını. Ama nedense bütün bu umursamazlığa rağmen hala onu istiyordu. Ama öyle kötü bir niyeti de yoktu hani. Hiçte olmamıştı zaten. Onu başka türlü hiç hayal etmemişti. Rüyalarında en saf ve temiz haliyle karşısındaydı. Umurunda olan göğüslerinin ölçüsü veya kalçaları değildi. Gözlerinin bal rengi umurundaydı onun. O kıvırcık saçları. İçten içe o güzel kumral saçlarını sarıya boyatmış olduğu için kızıyordu. Kızıyordu ama sarıda yakışıyordu hani. Bazen güzel o kıvır kıvır saçları düzleştiriyordu ya o zaman zıvanadan çıkıyordu. Düz saçta yakışmıyor değil ama o güzel yüzü ve masumiyeti o kıvır kıvır saçların altında daha da güzel ortaya çıkıyordu.
Tüm gün boyunca aklında hep bu anlamsız ayrıntılar dolanıp duruyordu. Hani başka işi yok muydu bu adamın derseniz olmaz mı yığınla işi vardı aslında. Aynı anda iki işte çalışıyordu mesela. Bir tanesi o güzeller güzeli bal gözlü kadınla çalıştığı iş, diğeri ise mesleğini icra ettiği asıl işi. Kızla beraber çalıştığı işi seviyor muydu, sevmiyor denemezdi hani hiç bir zaman kaytararak iş yapmazdı, kaytaranı da pek sevmezdi öyle. Ama kabul ediyordu özellikle onun yanında eli ayağı birbirine giriyordu. Ne yapacağını şaşırıyor, her şey anlamsız geliyordu. Bir taraftan da asıl mesleği gazetecilik yaptığı işi vardı. Burada nasıl kıza aşıksa orada da mesleğine aşıktı. Aslında pek kafa yormadığı bir konuda teknoloji hakkında yazıyordu. Bütün o teknolojik içeriğin o donanımsal özellikleri önemli olsa da aslında onların yarattığı kültür onun için önemliydi. Merak ettiği buydu aslında başka bir şey değil. Yoksa kimin ne kadar sattığı, yeni cihazlar filan hikayeydi onun için.
İşte bu iki aşk arasında gidip geliyordu. Aslında ikisinde de istediğine kavuşamamıştı. Eğer mesleğinde istediği maddi beklentiye ulaşabilse sevdiği kadına elveda demek ve sadece tek bir işte odaklanması gerekecekti. Yani aslında bir tarafta o kadını ve güzel bakışlarını maziye gömmesi gerekiyordu. Ama işte ona dokunan bu değildi. Sevdiği kadının ardından kuyular kazan, onu yönetime şikayet etme gibi yüzsüzlükler yapanlar onu çıldırtıyordu. Ama onu asıl çıldırtan kıza bu kötülükleri yapanlar hala onunla konuşabiliyor, gülüp eğlenebiliyorlardı. Ama o sevdiği kadının gülücüklerinden mahrum kalmıştı. Sebep neydi yok arkadaşlık sınırlarını aşıyormuş. İnsan aşık olduğu kadınla nasıl göz göre göre arkadaş olur. Bunu başarabilen bir erkek var mıdır şu dünya üzerinde. Zaten bunu yaptığını söyleyen adam aslında hiç sevmemiştir. Aşkın ne anlamını kavramıştır ne de gerçekte aşık olmuştur.
Ama tüm kızgınlıklarına, tüm kalp kırıklıklarına rağmen vazgeçememek, unutamamak onu. İşte belki de hayatını kökünden değiştirecek şey buydu. Hoşuna gidiyordu birini sevmek aslında. Her gün resmine bakacak bir kadın olması ne güzel şeydir. Tüm bunlara rağmen o da biliyordu artık vazgeçmesi gerektiğini. Evet hiç unutmayacaktı onu hep sevecekti ama şimdi kalbi mühürlemenin zamanı dedi. Kapattı tüm kapıları artık hayatına devam etmesi gerekiyordu. Bir gün tekrar birisi nasıl olsa o mührü tekrar kıracaktı. İyisi mi bir kenara çekilip onu bekleyelim dedi kendi kendine. Daha önce dediği gibi söyledi son lafını, sağlıcakla kal güzel kadın. Hayat hep o güzel yüzüne gülsün. Etrafında hep seni hak edecek kadar iyi ve hoş insanlar olsun. Ve arkasını dönüp gitti. Yine görecekti belki onu ama umut etmenin zamanı çoktan geçmişti. Kendi kendine tekrarladı, umudun bittiği yerde aşk olmaz.