Bir terör analizi




Dağlıca'da gerçekleştirilen saldırı sonrası her şey yerli yerine oturmaya başladı. Belki Dağlıca'da yaşanan terörist saldırıya karşı bugün bir yazı kaleme almak daha iyi olacaktı. Ortada iyi analiz edilmesi gereken ve kafalarda soru işareti bırakan birkaç nokta var. Öncelikle PKK'ya silah bırak çağrısı yapıp sonra Altan Tan'ın sanki bu öneriyi getiren bir başkası gibi tamam da nereye teslim etsin, pazarda mı satsın şeklindeki anlamsız ama bir yandan da PKK'nın ne istediğine dair ipuçları barındıran cevabının incelenmesi gerekiyor. Zaten daha önce PKK'nın pekte barış yanlısı bir bakışı olmadığını söylemiştim. Peki ama PKK içinde bir ayrışma olduğu gerçek mi? Yoksa bu PKK'nın Dağlıca'da yaptığı saldırıyı masumlaştırma adına yaptığı bir tür propaganda mı? PKK'da hiç kimsenin  barış yanlısı olduğuna inanmıyorum. Bunu son Dağlıca saldırısında açıkça ortaya koydular. 


Öcalan'ın bu konuda çizdiği bir yol haritası var ve bu yol haritasına daya uyumlu ya da uyumsuz iki kanat olabilir en fazla. Öcalan aslında Kürt sorununda daha etkin bir rol üstlenmek adına kendini ev hapsine aldırmanın ve kendince Mandela rolü üstlenmenin peşinde. Ama Öcalan'a Mandela gömleği giydirmek isteyenlere, Güney Afrika ile Türkiye örneğini karşılaştırmanın sosyolojik ve tarihsel açıdan yanlış olduğunu hatırlatmak gerekir. Bir kere sosyal sınıflandırma açısından Kürtlerin alenen, Anayasa ve yasalarca ikinci sınıf vatandaş ilan edilmesi gibi bir aşağılama bu ülkede yaşanmadı. Evet bu ülkede Kürtlere karşı devlet çok büyük ölçekli baskı politikaları ortaya koydu. Güneydoğu'da yaşanan geçmiş ortada. Bunları görmeyen veya görmek istemeyen muhafazakar kesimin geçmişini bilmekten anladığı zaferler ve başarılardan ibaret bir tarihsel bakış var. Ama bu gören gözleri inkar etmeyi de gerektirmez.


Tüm bunlara karşın ben bırakın Öcalan'ın çözümünü dinlemeyi, sürecin içinde aktif rol almasını bile doğru bulmuyorum. Çünkü Öcalan'ın PKK'yı kurarken nasıl bir süreçten geçtiğini merak edenler mesela Uğur Mumcu'nun tamamlayamadığı Kürt Dosyası kitabını okuyabilirler. Daha önce bu blogda da konunun temel ayrıntılarını paylaşmıştım. Tüm bunlara karşın ya Öcalan'ın Kürt toplumu içerisinde yarattığı bu lider rolü ortadan kaldıracaksınız ya da Öcalan'ın bu lider rolünü kendine yontmasının bir şekilde önüne geçeceksiniz. BDP'nin de bu noktada hem PKK hem de Öcalan'ın Kürt halkına değil kendi iktidarlarına yönelik bu hamlelerini görüp halkın çıkarlarına yönelik bir siyasi çizgiye oturması sorunun çözümü açısından önemli. Bunu yapabilir mi? Benim hala bu konuda umudum var onların içinde de farklı bakış açıları olduğu ortada. Bu süreçte kimin eli daha fazla kuvvetlenirse o bu süreçte etkili olacaktır.


Peki ama biz böyle sorunun çözümüne ilişkin analizler ortaya koymaya çalışırken birilerinin yine Uludere'yi kastederek farklı benzetmeler yapması ne anlama geliyor. Düne kadar Uludere konusunda bilgi paylaşımı yapmayan Genel Kurmay, en yetkili ağızdan Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel'in açıklamalarıyla Uludere'de ölenlerin arasında teröristlerin olduğunu, silahların asker bölgeye gelmeden saklandığını söylüyor. Şimdi insan sormak istiyor, bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü? Hayır yani sen şimdiye kadar sus, konuşma, Dağlıca'da yaşanan çatışma sonrası kalk Uludere hakkında açıklama yapma gereği duy.Tamda hem muhafazakar hem de Ulusalcı medya Uludere üzerinden savaş borazanlarını çalarken. Kalk yok efendim biz Kandil'e operasyon düzenleriz ama yaşanacak kayıplara kamuoyunun hazır olması gerekir. Yok efendim Amerika ve hükümetin bu konuda arkamızda olması gerekir. Hadi diyelim Kandil'e operasyon düzenledik PKK son bulacak mı? PKK bir şekilde son bulsa bile bölgede daha şovenist bir terör örgütünün ortaya çıkmayacağına kim garanti verebilir. Dünyada hiçbir yerde toplumsal temeli olmayan bir terör örgütü uzun süre varlığını koruyamaz. Toplumsal bir varlık demek sorunun en azından siyasi açıdan bir boyutu olduğunu, sosyokültürel bir temeli olduğunu gösterir. Şimdiye kadar dünyada hiçbir terör sorunu sadece askeri müdahale ile çözülememiştir. Türkiye'de mevcut Kürt sorununun askeri rejim sonrası ortaya çıktığını hatırlatmaya bilmem gerek var mı.


O halde neden sorunlarımızı bütün dünyayı kendi çevremizde döndüğü gibi garip bir umursamazlıkla ele alıyoruz. Madem dış güçlerin bu işe müdahil olmasını istemiyoruz neden bu işi kendi içimizde çözmeye çalışmıyoruz. Genel Kurmay başkanı açıklamaları yapmadan bir gün önce çıkan siyah şemsiye haberine ne demeli mesela. Yok efendim PKK'lı teröristler sınırdan geçerken termal kameralara siyah şemsiyeler kullanarak yakalanmamış. Yani sen milyar dolarlık yatırım yap git ABD'den, İsrail'den insansız hava aracı getir, terörist 5 liralık şemsiyeyle milyar dolarlık yatırımı çöpe atsın. Ya bu adamlar bizimle dalga geçiyor ya da Uludere olayında yaşananları kapatmak adına kendilerine kılıf uyduruyorlar. Genel Kurmay'ın aylarca susup sonradan Uludere konusunda, 34 sivilin içinde silahlı terörist vardı açıklamasının zamanı da daha önce de dediğim gibi manidar. Bu bana Genel Kurmay ve tabii ki devletin Uludere olayında Göbels propaganda yöntemleriyle olayın üstünü kapatma çabası gibi geliyor. Yakında ayrıntılar ortaya çıkacak diyor ama madem insansız hava aracı böyle bir görüntü yakalamış neden inceleyen uzmanlardan şimdiye kadar böyle bir bilgi gelmedi. Belli ki planlanan bir şeyler var. Çok yakında yine ABD desteğiyle büyük bir sınır ötesi operasyon için düğmeye basılabilir. Peki bu bize ne kazandıracak. Bize pek bir şey kazandırmaz ama hem PKK hem de TSK'ya yeniden konumlanmak için zaman kazandıracağı kesin. Burada tek kaybeden ise yine barış için, çözüm için elini taşın altına koyanlar olacak. Çünkü birileri o taşın üzerine çok fena basıyor. Kısacası yavaş yavaş taşın altında kalan el görmezseniz hiç şaşırmayın.

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski