Aslında ben Arap Baharı olarak adlandırılan bu isyan hareketlerinde ABD parmağı olduğunu düşünmüyorum. Ancak ABD buradaki fırsatı görmüş olacak ki, yaşanan isyan hareketlerinde ne kadar etkin rol alırsa gelecekte kurulacak yeni yapılar o kadar kontrol altında olacaktır stratejisiyle yola çıkmış görünüyor. Özellikle BAE ve Katar gibi Amerikan destekli ya da Yemen gibi Suudi destekli yönetimlere karşı gerçekleşen isyan hareketlerine karşı önlem almış olması da bu açıdan manidar. Suriye'de yaşanan muhalif güçlerin isyanında da ABD'nin rolünü böyle okumak lazım. Rusya'nın bile destek verdiği Suriye'nin halkına karşı gösterdiği katliama yönelik şiddet eylemlerini benimsemediği ortada. Ama ABD ve ardındaki ülkelerin askeri müdahalesine halen Çin ve Rusya veto koymaya devam ediyor. Son yaşanan Türk jetinin düşürülmesi de Suriye açısından iplerin koptuğu noktalardan biri. Özellikle savaş isteyen kesimlerin manşetlerden haykırması sonrası Erdoğan ve kurmaylarının nasıl bir tepki vereceği beklenmeye başlamıştı. Son aylarda Suriye'ye karşı askeri müdahale tezini destekleyen Erdoğan'ın, Suriye'nin son ortaya çıkan ayrıntılara göre kendi kaşınarak yaptığı bu ahmakça saldırganlığa savaşla karşılık verip vermeyeceği en büyük merak konusu. Ama galiba şu an için ABD bile Rusya ve Çin'i karşısına alıp Türkiye'nin ardından Suriye'ye müdahale etme cesaretine sahip değil. Bu Suriye'nin gücünden çok arkasındaki Çin ve Rusya gibi stratejik güçlerin etkisi. Türkiye belki askeri güç olarak Suriye'yi tek başına alt edebilir ama Rusya ve Çin destekli bir Suriye ile politik açıdan baş etmesi pek mümkün değil.
Tabii ki insani açıdan da savaş hiç bir zaman çözüm getirmemiştir. Özellikle Ortadoğu gibi kanlı bir coğrafyada Milliyetçi çözümlerin bölgede barış getirmediği şimdiye kadar bir çok kez görüldü. Peki ama ne yapmak lazım? Suriye'nin Türkiye'ye yaptığı bu küstahça saldırının ben sadece Esad yönetiminin fikri olduğunu düşünmüyorum. Her ne kadar bölgede çıkacak bir savaş kimse için çözüm sağlamasa da Esad risk aldı ve Türkiye'nin boş mu konuştuğunu yoksa gerçekten Suriye'ye müdahale hayalleri mi kurduğunu görmek istedi. Tabii ki şunu da sormak lazım, Türk uçağı kısa bir süreliğine de olsa neden Suriye'nin hava sahasını ihlal etti. Hava Kuvvetlerinin daha çok subay eğitimi için kullandığı F-4 gibi bir uçakla hemde. Uçağın görev tanımı neydi, neden Suriye hava sahasında uçuş yapıyordu? Bu soruların cevabı ortaya çıkmadan yani aslında Türkiye'nin amacı belli olmadan Suriye'nin amacını sorgulamakta anlamsız geliyor.
Hükümetin son açıklamalarına bakılırsa Suriye'ye savaş açmak gibi bir seçenek yok. Türk basının bu kadar faşizan ve şovenist bir şekilde neredeyse tek bir ağızdan savaş naraları atması da tez konusu olacak kadar ilginç. Hükümete muhalif olan Ulusalcı basının da savaş borazanlarını üflediği düşünüldüğünde insani açıdan nasıl bir hale düştüğümüzün göstergesi. Demek ki neymiş bu ülkede her muhalifim diyene hoş geldin dememek gerekiyormuş. Biz bunu daha önce defalarca söyledik ama AKP karşıtı olsun da çamurdan olsun anlayışının bizi nerelere getirdiği ortada. Koskoca Ulusal gazetelerin günlük politik hesaplar peşinde koşması, daha çok gazete satmak adına bulvar gazeteleri gibi sloganvari manşetlerle ortaya çıkmaları da habercilik açısından nasıl bir duruma düştüğümüzün göstergesi.
Suriye mezhepsel çatışma, siyasi durum, ABD ve Avrupa basınının dezenformasyonu gibi farklı değişkenler nedeniyle her seferinde bize farklı bir matematiksel kurgu sunuyor. Hem muhaliflerin hem Esad rejiminin ülke içinde yaptığı katliamlar bize gelecek açısından pekte parlak bir Suriye tablosu sunmuyor. Özellikle Esad'ın tüm sözde demokrasi hamleleri ve af girişimleri de hesaba katılırsa iki tarafında askeri destek aldıkları sürece pes etmeye pek niyetleri yok. Burada Türkiye'nin nasıl bir tavır alacağı ve Başabakan'ın savaş yok ama Suriye bunun bedelini ödeyecek mealindeki açıklamalarının somut göstergesinin ne olacağı ve önümüzdeki dönemde Suriye'deki siyasi terazinin kefelerinde yaratacağı etkiyi hep beraber göreceğiz.