Devletin yargısı iş başında


Türk siyasi tarihine biraz meraklı biriyseniz bugünlerde yargının aldığı kararlar karşısında, "nasıl bir ülke haline geldik" tepkisini vermeyi düşünmezsiniz. Çünkü siz de bilirsiniz ki bu ülkede hiç bir dönemde yargı ne bağımsız ne de adaletin temsilcisi olmuştur. Hani o ünlü adaleti temsil eden heykelde olduğu gibi gözü kapalı değildir bir kere. Elindeki terazinin kefeleri de hiç eşit değildir. Kimin ağır basması işine geliyorsa o ağır basar. O elindeki kılıçta haksızın değil çoğunlukla davasında haklı olanın canına kast eder. Hani böyle gudubet ve ne olduğu belirsiz, devlet-i Aliyeyi korumak adına kendi halkını, milletini ve haklı olanı gözünü  kırpmadan harcayabilen bir sistem. Canım hiç mi cezasını çeken adam yok bu memlekette? Tabii ki var. Eğer ardınızda bir dayınız yoksa ve ya şöyle kanunlardaki boşlukları dolduran sağlam bir avukatınız yoksa o zaman paşa paşa cezanızı çekersiniz bu ülkede.


Mesela adınız Mehmet Ağar'sa, bu ülkede zamanında işlenen bir çok faili meçhul cinayette hemde devlet yetkilisi olarak parmağınız var ama her seferinde bunlar devlet sırrı diye paçayı yırtarsanız böyle 2 sene paşalar gibi beş yıldızlı ceza evlerinde yatma hakkı da kazanabilirsiniz. Oysa siz çıkıp Başbakan "yüce" konuşmalarından birini yaparken kalkıp, parasız eğitim pankartı açarsanız mahkemenin Erdoğan zihniyetiyle sizi "terörist" ilan etmesine şaşmamalısınız mesela. Şaşmayın çünkü bu ülkede zaten hiçbir zaman iktidara,  statükoya, düzene yani devletin korumaya çalıştığı her hangi bir şeye karşı çıkarsanız bu ülke tarihinde her zaman cezasını çekersiniz. Hani bu ülkeye komünizm gelecekse bile bunu devlet getirecektir. Devletin onayı olmadan aldığımız her nefes aleyhimizde delil olarak kullanılmak üzere saklanıyor. Cihan Kırmızıgül'ün sadece puşi taktığı  için "terörist" yaftasıyla ceza alması sonrası, sadece parasız eğitimi savunan pankartı yüzünden Berna Yılmaz ile Ferhat Tuzer ise 8,5 yıl hapis cezası aldılar. 


Yine bu hafta İstanbul ve Marmara Üniversitesi'nde kavgalar yaşandı. Göztepe kampüsünde bu tür olaylara pek rastlanmazdı ama diyorum ya birileri bu ülkede terörden nemalanmaya ve bunun üzerinden söylem geliştirmeye devam ettiği sürece bu tür gerginlikler sürpriz değil. Ama işte adaletini seveyim, satırla kampüse girip sol görüşlü öğrencileri yarala, elini kolunu sallayarak dolaş. Puşi tak, parasız eğitim iste ömrünün 8-10 yılını senden alsınlar. Tamam şaşırmıyorum bunlara ama isyan etmemek mümkün mü? Hadi İstanbul Üniversitesi'ni az çok biliriz. Orada bu tür olaylar hep oluyor ne yazık ki. Ancak Marmara hem de Göztepe kampüsü pekte bu tür olayların yaşanmadığı bir yerdi. Mesela yine bu hafta bizim İletişim'de de bir ideolojik kavga yaşanmış. Doğrusu bu tür ideolojik çatışmalara hep karşı oldum. Benim okuduğum dönemde okulda değil ama AÖS (Atatürk Öğrenci Sitesi) yurdunda çok büyük bir kavga yaşanmıştı. Nasıl olduysa kapıda görevliler olmasına karşın ülkü ocaklarından gelen büyük bir grup daha önceden belirlenen solcu öğrencilerin odalarını basmış ve çok büyük bir kavga yaşanmıştı. O kavgaya karışan ülkücü öğrenciler yurtta kalmaya devam ederken, saldırıya uğrayan solcu öğrenciler yurttan atılmıştı. İşte bu yüzden karşıyım bu tür kavgalara. İdeolojik olarak tartışmak varken bu tür adamlarla kavgaya tutuşmak onlara değil solculara zarar verir. Hem de bu tür kavgalarda hep solcular nedense PKK'lı ve terörist olarak yaftalanır. Oysa ben bizim yurtta çıkan kavgada hiçte PKK sempatizanı olmayan solcuların da baya odalarının basıldığını biliyorum. Biz o zamanlarda pek yurtta rengimizi belli etmiyorduk. Etmiyorduk çünkü şimdi nasıl Yurt-Kur cemaatin elindeyse o zamanlar da MHP ve ülkü ocaklarının elindeydi. 


Neyse konuyu çok dallandırıp budaklandırmanın alemi yok. Bu Cumartesi günü Kadıköy Tepe Nautilus alışveriş merkezi  önünde saat 14'te tutuklu öğrenciler için eylem yapılacak. Yine bizim dönemde ders aldığım için kendimi şanslı hissettiğim Yasemin İnceoğlu hocamızın da orada olacak olması önemli. Hani ben o gün eyleme iş nedeniyle katılamasam da gönlüm orada olacak. Aslında fiziki olarak çokta uzak değilim ama dur bakalım Cumartesi günü ne olacak göreceğiz. Tabii ki şimdi bu eylemler, gösteriler ne sonuç verecek diyecek olanlar vardır. En azından birileri sesimizi duyacaktır. Hiç kimse duymasa bile devletin "birliğini" korumak adına ceza evlerinde okuma hakları, en temel insan hakları  ve özgürlükleri ellerinden alınan, çalınan arkadaşlarımız sesimizi duyacaktır. En azından bu düzen böyle devam etmez demek için orada olmak lazım. 


Son paragraf çok ilgili değil ama yazmazsam içimde kalacak. Marmara Göztepe kampüsünde kavga çıktı, yaralılar var dediklerinde bir an aklım yerinden çıktı. Çünkü sevdiğim kadında o gün o saatte oradaydı. Hani biliyorum o böyle şeylere karışmaz ama eli  satırlı bir adamdan mantıklı olması beklenmez. Her halde o an telefonunu bilsem arar, bir şeyin var mı diye sorardım. Tabii ki o da benim suratıma çarpardı telefonu. Ama en sonunda ona bir şey olmadığını öğrendim. Yine de zormuş. Okula çocuklarını gönderenleri şimdi daha iyi anlıyorum. Gerçekten böyle bir olayda insan sevdiği için endişeleniyor. Kalbi yerinden çıkacak gibi oluyor. 


Bu olayların üzerinden zaman geçecek, yine benzer şeyler yaşanacak. Bu ülkede yine düzene direnenler ceza evinde yatmaya, düzeni savunan katiller ise sokaklarda elleri kollarını sallayarak gezmeye devam edecek. Biz yine bu ülke iyi bir yerlere gidecek diye ümit edeceğiz ve yine dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına geri döneceğiz. Hadi bakalım dünya dönmeye devam etsin böylece. Umarız bu korku çemberi bir gün kırılır ve hepimiz huzura kavuşuruz. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski