Sorunun adı çok, çözümü yok



Terör sorununu nasıl çözmek isterseniz isteyin, dağdaki terörist silah bırakmadığı sürece çözüm ortaya çıkmaz. Bu İrlanda'da da hatta ETA'da bile böyle oldu. Peki onların terör sorunu çözüldü mü? IRA çoktan silahını bıraktı ve politik bir çözümün peşine düştü. ETA ise hala sürüncemede olmasına karşın uzun süredir faal eylemde bulunmuyor. Aslında başta sunduğum tespiti uzun süredir savunmuş olsam da buna son zamanlarda vurgu yapmadığımı hatırladım. Bunu hatırlamamı ise gariptir ama Yılmaz Özdil sağladı. Doğrusu kendisini ve görüşlerini çok benimsemem ama bugün Medya Mahallesi'nde çok yerinde bir ifade kullandı. Lafı dolandırmadan CHP, ne istediğini, ne talepte bulunduğunu söylemeli. Ve bu konuda muhatabın BDP ve PKK olduğunu söylemesi de bana göre cesurdu en azından onun baktığı pencere açısından. 


Uzun süredir bu blogda ve daha önce Onpunto'da, bölgede yaşanan soruna ne ad verirseniz verin daha bütüncül bir bakışla sorunun ele alınması gerektiğini savunuyorum. Gerçi soruna verdiğiniz ad, nasıl bir çözüm istediğinizi de gösteriyor. MHP'nin mesela sorun terör sorunu demesi, askeri operasyon ve mali  desteklerin kesilmesine yönelik uluslararası  yaptırımların yeterli olduğunu savunmasını açıklıyor. Bunu dün Şirin Payzın'ın programında eski TTK başkanı şimdinin MHP milletvekili Hallaçoğlu'nun söyleminde açıkça görmek mümkün. Daha önce Tarih Kurumunun başındayken Alevilere yönelik yaptığı açıklamalarla gündeme gelmişti. Kendisinin nasıl bir faşizan olduğu ortadayken MHP'nin milletvekili olması nasıl bir şeydir bilmiyorum. Hayır sonra MHP'liler faşist deyince kızıyorlar. 


Kürt sorunu deyince ise nedense, Kürtlerin bölgede bağımsızlık istemesini normal karşılayanlar yaftası yiyorsunuz. Oysa ben kişisel olarak Ulus devlet modelli bir bağımsızlık modelini hiç bir zaman hak olarak görmüyorum. Bu yaklaşım milliyetçi ve ayrılıkçı bir bakış. Ayrılıkçı derken o yüce ulus devletin bölünmez bütünlüğü filandan bahsetmiyorum. Bölgede savaşa neden olacak, iki milletin bir arada yaşama tecrübesini yok sayan şovenist bir adım olarak görüyorum. Kürtler ezilmiş hatta sömürülmüş olabilir. Ancak yaşanan bu coğrafya ne bize ne de onlara ait. Nasıl biz buraya göç ederek geldiysek onlarda Ortadoğu'dan Anadolu coğrafyasına göç etti. Bu coğrafyada beraber yaşama şansı varken bunu milliyetçi, şovenist gerekçelerle suni sonlandırma çabaları hiç bir zaman haklı değildir. Bugün kendini sosyalist olarak gösteren kesimlerin hala dili ve milliyeti aynı kefeye koyması, yüzyılın başında kalan milliyetçi okumalar yapmaları bana hiçte samimi gelmiyor. Solcu adı altında yaşayıp, kendi devletini kurma hayalleri nasıl bir özgürlük isteği olabilir. 


Herkesin tabii ki anadilini konuşma özgürlüğü var. Ama bu konuşma özgürlüğünü alıp, Kürtler kendisini yönetsin diye yorumlarsanız, Türk milliyetçilerin bakış açısından çokta uzağa gitmiyorsunuz demektir. Siz bu ülkede Türk, Kürt, Ermeni v.b. etnik unsurlar demeden bir arada yaşamak yerine kendi ulus devletinizi kurmaya çalışıyorsunuz. Evet, kimsenin farklı düşünüyor diye hapislere atılmasını, faşizan saldırılara uğramasını istemiyoruz. Ama madem sosyalist bir bakışınız var öncelikle Kürtler ve Türkler arasında yaşanan gerilimi sonlandırmanın yollarını arasanız. Bu şiddetin bitmesi için PKK'nın silah bırakması şart. Ama tabii ki devletin bu konuda ne kadar ciddi olduğu da görülmeli. İş askerin operasyon düzenlemesine gelince, şiddete son diye bağırabiliyoruz. Peki ama PKK'nın terörist saldırılar sonucu aldığı canlara ne demeli? Bunların hepsi can değil mi? Bana söyleyin PKK bugüne kadar siyasetin başaramadığı neyi başardı?


1999 yılında Abdullah Öcalan'ın yakalanması sonrası PKK'nın saldırılara son verdiği süreçte bölgede yaşanan huzur ortamı neden kimsenin dikkatini çekmiyor. Evet o dönemde devlet bu ortamı kullanıp vatandaşıyla barışma şansını elinin tersiyle itti. Ama PKK saldırısı olmadığı o dönemde Kürt sorununa ilişkin daha samimi konuşmalar yaptığımız neden unutuluyor? PKK elindeki silahı bırakmadan sorunlar çözülmez. Artık örgütün kurulduğu 80'li yılların darbe dönemlerinde değiliz. Tamam başımızdaki parti de çok demokrasi yanlısı değil ama en azından müzakereye açık. Kimse kusura bakmasın ama dağda eli silahlı teröristler gezerken askerin görevini yapmamasını istemek fazlasıyla ahmakça. Türk ordusuna güya işgal ordusu muamelesi yapmak çözüme değil daha büyük sorunlara neden olur. Tamam devletin ulusalcı bakıştan kaynaklanan Kürtlere karşı büyük bir ön yargısı var.  Ama çözüm bana göre hiç bir zaman silahta değil. 


Karşılıklı olarak silah bırakma isteği de komik geliyor. Tamam PKK dağdan iner ya da Kuzey Irak'a çekilir. Devlet kamuoyundan gizli olarak BDP ve PKK ile görüşür ve o dönemde askerde sınır ötesi bir operasyona girişmez. Herkes eteğindeki taşları döker ve bir müzakere süreci başlar. Bu süreç kamuoyu önünde yapılmamalı ve işin içine başka ülkeler girmemeli. Bu Türkiye'nin sorunu ve bu sorunun çözümü için bütün siyasi hareketlerin ön yargısız desteği gerekiyor. Bu işi hiç kimse oy kazanma savaşına döndürmemeli. Ve tabii ki bu sorunun çözümüne yönelik politikalar bir partinin değil devletin politikası olmalı. Belki anlatınca çok kolay bir süreç gibi gelebilir. Ama bu ülkeyi tanıyorsam böyle bir görüşme masasının kurulması çok zor. Burada BDP tarafının askerin bu ülkeyi korumakla görevli olduğu gerçeğini kabullenmesi gerekiyor. Bu gerçek sadece Türkiye için değil bütün dünya için geçerli. Askerin bölgeden çekilmesini istemek bu ülke gerçeklerinden bir haber olmak demektir. Askerin ve devletinde bölge halkının PKK'ya karşı artan desteği karşısında, Kürtleri suçlamak yerine nasıl oldu da insanlar eli silahlı bir yapıya destek veriyor sorusuna samimi yanıt bulmaları gerekiyor? Sorun sadece ekonomik değil ve çok karmaşık. Kimse yani en azından ben on yıl öncesinde bölgede yaşanan Kürt sorununun çözülmesini beklemiyor. Ama işte acaba bölge insanında ya da Türkiye'nin batısında bu uzun süreli çözüm sürecini atlatacak sabır kaldı mı? Belki de gelecekte bizi nelerin beklediğini bu soru belirleyecek. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski