Enternasyonal değil nasyonal bir Türk solu



Bugünlerde E.J. Hobsbawn'ın, Milletler ve Milliyetçilik adlı kitabımı okuyorum. Kitabı okuyunca ve bugün doğan Che Guevara'nın mücadelesine tanık oldukça günümüz devrimcilerinin neden tüm bu örneklere rağmen, milliyetçi tuzaklara bu kadar kolay kapıldığına aklım ermiyor. Evet Marksist ideoloji, milliyetçiliği çoğu zaman gereksiz, sonradan uydurulmuş ve halkların intiharı olarak görür. Bu konuda haksız da değildir hani. Che Guevara'nın mücadelesinde mesela bugün ezilmiş halkların mücadelesinde kullanılan hiçbir milliyetçi vurguyu göremezsiniz. 


Belki Marksistlerin milliyetçiliğe bu kadar uzak ve anlamsız olarak yaklaşması buna sebep oldu. Bugünün devrimcilerinin özellikle 89'da SSCB'nin yıkılması sonrası bu milliyetçi kimliğe bürünmesi de tesadüf değildir. Eskiden sırtını dayadığı o büyük enternasyonal devlet yapısı sona eriyor sonuçta. Milliyetçi ideolojilerin tekrar yükselişe geçmeye başladığı bu dönemde en marksist örgütlenmeler bile  yurtseverlik sınırını aşarak yurdun ve milletin, millete ait olan değerlerin kutsallığına vurgu yapmaya başlıyor. Ama tabii ki bu ülkede Türkiye'de bu milliyetçi bakış hep vardı solda. Halkın desteğini arkasına almak adına hiç bu ülkedeki milliyetçi öğelerle kavgaya girişmeye, onları sorgulamaya yanaşmadı. Türkiye'de solun en büyük çıkmazı bu noktada Kemalizm'de yaşandı. Atatürk'ün emperyalizme olan savaşımına saygı duymak adına Cumhuriyet döneminde yaşanan büyük hatalar, katliamlar, muhalefetin sorgusuz sualsiz susturulması gibi tarihimize kara leke olarak yansıyan bütün olumsuzluklar sol tarafından sürekli görmezden gelindi. Bunları görmezden gelmeyenler ise hep solun dışına itilmeye, susturulmaya çalışıldı. İnönü döneminde yaşananlar ise Menderes'in döneminde yaşananlarla kapatılmaya çalışıldı. Özellikle 27 Mayıs gibi bir darbe 61 Anayasası gibi demokratik bir sonuç ortaya çıkardığı için ve tabii ki Menderes gibi diktatörleşmeye başlayan bir lideri bertaraf ettiği için sol tarafından ne yazık ki alkışlandı. Yani bu ülkede sol ne militarizmle ne Kemalizmle arasına mesafe koyamadığı gibi demokrasiye inanmadığını da 27 Mayıs ile ortaya koymuştu. 


Her ne kadar bu demokrasi sınavlarından daha sonra geçen solcular olsa da Sovyetlerin dağılması sonrası sol hiç görmediği büyük bir milliyetçi dalgayla boğuldu. Dünün Maocu İşçi Partisi 90'ların ortalarına doğru  neredeyse MHP ile benzer görüşleri dile getiriyordu mesela. Doğu Perinçek bütün sağ partilerden daha çok ulusal fikirleri savunmaya başlamıştı. Bugün mesela Türk Solu adlı bir derginin ülkücülerin en aşırı yayınlarından bile daha faşizan bir üslubu marksist söylemle bir araya getirme çabası da yadsınamaz bir gerçek. Bugün Türkiye'de her ne kadar insan haklarına, ezilen halklara destek veren, hakkı yenilen her kesime kim olduğuna bakmadan el uzatan gerçek solcular olsa da içimizdeki çürük elmalardan kurtulmadan gerçek bir sola sahip olamayacağız. Bugün 14 Haziran ve büyük bir devrimci Ernesto Che Guevara'nın doğum günü. Solun hangi fraksiyonunu savunursa savunsun bütün solcuların hatta solcu olmasa da öyle görünmek isteyen herkesin Che'yi savunması da manidardır. Mesela Che Yurtseverdir, milliyetçi değildir. Ama tabii ki Güney Amerika gibi kendi köklerini kaybetmiş, İspanyol ve Portekiz dilleri ana dilleri olan halkların bu milliyetçi etkiden arınması daha kolay olabilir. Ama hiçte öyle değildir. Güney Amerika kıt'asında belki dilsel bir ayrım çok yoktur ama bilen bilir her devlet arasında büyük bir ulusal çekişme vardır. Yıllarca kıt'ada yaşanan savaşların ve toprak kavgasının temeli de bu büyük ulusal çekişmelere dayanır. 


Bugün herkesin kendine devrimci olarak örnek aldığı Che işte, büyük emperyal güçler tarafından zorla halklara dayatılan bu ulusal kimlikler yerine bütün Güney Amerika'yı bir arada tutacak enternasyonal bir birlikteliğin hayalini kuruyordu. Bugün yaşasa acaba bugünün devrimcilerinin düştüğü şovenist tuzaklara yakalanır mıydı? O gün de aynı tuzaklar mevcuttu ama buna rağmen milliyetçi çizginin tüm baskısına rağmen Che hiç bir zaman milliyetçi vurguyu devrimin temeline koymamıştır. Evet bu işin kolay yolu. Ezilen halkı uyandırmak ve harekete geçirmek için bu tür milliyetçi ögeleri kullanabilirsiniz. Ama işin tehlikesi yaşadığınız topraklarda devrim yapmak yerine ezilen halklara verdiğiniz bu şovenist ayaklandırmanın faşizan bir halk hareketine dönüşmesi olacaktır. Halkların kardeşliği vurgusu yerine bugün nedense Kürtlerin birçoğunun bilinçaltına işleyen Kürtlerin üstünlüğü fikri nedense bana pek yabancı gelmiyor. PKK'nın da SSCB'nin yıkılması sonrası Kürt devleti fikrine daha sıkıca sarılması bu tezi güçlendiriyor. Evet bu ülkede Kürtlere ve Kürt hareketini destekleyenlere büyük darbeler vuruldu. Ama bu solun Wilson ilkelerini ya da milliyetçiliği sanki marksist ideolojinin temeli gibi ortaya koymasını savunmamızı gerektirir mi? 


Evet, marksizm tüm her şeye rağmen milliyetçiliği çok hafife aldı. Büyük halk kitlelerini emek üzerinden seslenmeyi beceremeyen bütün sol hareketlerin aynı milliyetçi tuzaklara düşmesi de ilginç bir tesadüftür. Ernesto'yu savunup onun Batista'nın askerleriyle mücadele ederken bile askerleri öldürmek yerine öncelikle yaralamaya çalışmasını görmezden gelebilen büyük bir sol kesim var mesela. Meselenin adam öldürmek değil, davanın bütün halka yayılmasını sağlamak olduğunu anlamayanlar var. Evet Che, devrimin yolunun silahlı mücadele olduğunu savunur. Ama silah bir araçtır amaç değil. Sonuçta siz bir halkı- bakın halkı diyorum sayın şovenist solcular milleti demiyorum. - özgürleştirmek için yola çıkıyorsunuz. Bu halka silah çekmekle, onların yaşamlarını tehdit etmekle, sivil halka yönelik şiddet kullanarak kaos yaratarak devrim gerçekleşmez. Bu ancak karşınızda daha faşizan bir düşman bulmanıza yol açar. Güya savunduğunuz o ezilmiş halk sizin şiddetinizin ceremesini çeker ve siz devrimin peşinde koşmak adına savunduğunuz halkın faşizanlaşmasına, milliyetçileşmesine neden olursunuz. Oysa sosyalizm enternasyonaldir. Siz bir devlet fikri hem de bir millete ait devlet fikri savunmakla bu enternasyonal hedefe darbe vuruyorsunuz. Nasıl Stalin Sovyetlerin başına geçip Troçki ve arkadaşlarının enternasyonal fikirlerini bertaraf etmişse siz de aynı faşizan tavrı sergiliyorsunuz. Yani Stalin ne kadar sosyalistse sizde o kadar sosyalistsiniz. 


Bu konu uzayıp gider. Biz ne dersek diyelim bu ülke topraklarında milliyetçiliği cebine koymayan siyasi bir kitlesel hareket oluşturmaya kimsenin cesaret edemediği gerçeği değişmez. Bu gerçek değişmedikçe bırakın bu ülkede ırksal ayrımı, iller arasında hemşericiliğe dayanan ayrımın bile var olduğu düşünüldüğünde kimsenin bu gerçeği değiştirmeye cesaret etmesini de beklememek gerekiyor. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski