Cezaevi, Türk toplumu açısından ceza çekilen ve aslında başlarına ne gelirse hak etmiş olan insanların yeri. Hiç kimse oraya düşen insanların yaşam şartlarını ya da şöyle diyeyim onların insan olabileceği gerçeğini hesaba katmaz. Suçlu damgasını yiyen bu insanlar, cezaevinden çıktıktan sonra bile toplum tarafından dışlanma gibi büyük bir sorunla da karşı karşıya kalır. Ama şu anda bu ülkenin sorunu, her önüne geleni hapse tıkan ve cezaevlerinin doluluk oranlarını haddinden fazla aşmasına neden olan AKP yönetimi. Öyle ki Urfa Cezaevinde çıkan olaylar sonrası, Gaziantep, Adana ve en son Karaman'da çıkan isyanlar Türkiye'de cezaevi koşullarını ortaya koyması açısından önemli. Urfa'da isyan sonrası Ertuğrul Kürkçü ve BDP'lilerin olaya müdahalesi belli ki birilerini rahatsız etmiş. Hemen bunlar PKK'nın oyunu tekerlemesi dillere pelesenk olmaya başladı.
Oysa her ne olursa olsun, klima takılmayan, yatak sıkıntısı nedeniyle sırayla yatak alınan, 8 kişilik bir koğuşta 15, 20 kişinin kaldığı, kısacası insani yaşam şartlarını bırakın bugün bir ahırda bile daha yaşamsal şartlar sunulduğu düşünüldüğünde pekte isyanın sebebini başka şeylerde aramaya gerek yok. Özellikle Urfa'da en son çocukların isyan etmesi de herhalde birilerinin meseleyi kavramasını sağlamıştır. Kendine muhalif olanları hapse tıkan, hapse tıktığı insanlara hayvan muamelesi yapan ve şimdi de yeni hapishaneler kurma "müjdesiyle" hepimizin yüreğine su serpen bir iktidar. Bizde daha ne kadar bu sorun gündemde kalacak, isyan sırasında 13 insan ölmesi sonrası "yüce" devletimiz bu soruna nasıl bir çözüm bulacak diye çırpınıp duruyorduk. Bu kadar basit değil mi? Yani önüne gelen herkesi tutuklu yargılayan bu yargı sisteminde değil zaten sorun. Kapasite yetersiz, hemen yeni hapishaneler açmak lazım. Hayır yani daha içeri alınacak birçok muhalif var. Yerele seçimler öncesi KCK adı altında bütün BDP'liler içeri alınacak bir kere. Yer lazım bunlara değil mi ama.
Baksanıza Grup Yorum'a da Savcı Berk terörist suçlaması getirmiş. Peki buna şaşıran var mı? Zaten bu ülkede Grup Yorum gibi muhalif sesler her zaman düzen ve düzenin koruyucuları tarafından terörist olarak görülmüyor mu? Düzene karşı gelen, statüko karşısında dik duran Grup Yorum'a böyle bir iktidar döneminde şimdiye kadar dokunulmamış olması bile mucize. Daha geçenlerde Fransa'dan Erasmus programıyla Eskişehir'de eğitim görmek için gelen 19 yaşındaki Üniversite öğrencisi Sevil Sevimli, 1 Mayıs gösterilerine katılmak, Grup Yorum konserine gitmek ve afiş asmak yüzünden DHKP/C davasından tutuklu bulunması bunun kanıtı değilde nedir. Grup Yorum konserine katılmak suç sayılıyorsa, herhalde Grup Yorum'un kendisinin de suç örgütü sayılmaması için bir sebep yok. Peki suç ne? Tabii ki hükümeti, devleti ve devletin bölünmez bütünlüğünü sarsıcı eylem ve söylemleri şarkı adı altında propaganda malzemesi olarak kullanmak.Grup Yorum üyeleri daha öncede saçma sapan mesnetsiz suçlamalarla hapislerde yattıkları için onlar için pekte alışılmadık bir durum değil. Ama şimdi sorun onlara yer bulmakta. Memlekette bütün hapishaneleri doldurdular. Olmadı artık onları da Silivri'ye gönderirler.
Hani arada diyorum ya hala umudum var diye aslında neden umudum olduğunu ben de bilmiyorum. Yaşadığım memleketin şirazesi çoktan kaymış. Karayolları Genel Müdürü bile çıkmış halka Boğaz Köprüsündeki çalışmalar için özür dileyeceğine, İstanbul'u terk edin diyebiliyor. Bir taraftan yaz, sıcak ve birbirini anlamaktan, başkasına saygı duymaktan aciz insanlarla yüz yüze gelmek zorunda olmanın verdiği dayanılmaz ıstırap. Başka bir yerde memleket elden gidiyor diye savaş naraları atıp yine yerine oturan yani boş konuşan büyük kalabalıklar. Bir tarafta sevdiğin kadına bile kavuşamamanın verdiği boşluk duygusu. Memleketi yöneten adamların her gün durmaksızın üstümüze pislediği, her gün gündemin değiştiği, değiştirildiği ve düne dair aklımızda hiç bir şeyin kalmadığı bir ülke. Memlekette yarın seçim olsa baraj saçmalığı yüzünden oy vermek isteyeceğin hiç bir partinin olmaması mesela. Daha sayacak bunun gibi yüzlerce sebebe rağmen, rüzgarsız okyanusun ortasında kalmış, güneşin altında kavrulan bir yelkenlinin kaptanı gibi halen o gelmeyen rüzgarı beklemek gibi bu memlekette bir şeylerin değişeceğine dair halen umutlu olabilmek. Umudumu kaybettim artık dediğimde bile umut edecek bir şey bulmak şu hayatta. Bazen şaşırıyorum kendime tüm bu hayatın adaletsizliğine, yaşadığım memleketin gün geçtikçe daha beter bataklığa batmasına rağmen nasıl halen bu kadar umutlu olabiliyorum. Hayır, hiç bir şeyi takmayan ve akşam eve gidip televizyonu açıp dünyanın tüm dertlerini düşünmeden rahatça uyuyabilen bir adam olsam anlarım. Ama ne kendi dertlerimi ne de şu dünyanın dertlerini boş ver deyip bir kenara atamıyorum. Peki ama nedir bu umudun sebebi?