Dünyada işçinin ve memurun ayrım halinde olduğu, işçiye sendikal ve grev hakkı gibi haklar tanınırken memurun bu haktan mahrum bırakıldığı başka bir ülke örneği yoktur. Bu ülkede 1960 anayasasıyla çalışanlar ifadesiyle hem memur hem de işçilere grev ve sendikal haklar tanınmıştı. Aslında çalışanlar, emekçiler tarafından hiçbir zaman işçi ve memur ayrımı da olmamıştı. 1971 yılında askerin kendini ülkenin kurtarıcısı olarak sunması sonrası, kamu emekçisinin sendikal ve grev hakları bir çırpıda elinden alındı. Yine bir diğer ülkeyi kurtarma operasyonu olan 1980 darbesinde de kamu emekçisine bu hakkın tanınmamış olması pekte kimseyi şaşırtmamıştı. Ancak 1995 yılında tanınan kamu emekçisine sendika kurma hakkı KESK'in de kuruluşuna ön ayak oldu.
Ama burada KESK'in tarihi değil bizi ilgilendiren. Kamu emekçilerinin sendikal hakları, grev ve toplu sözleşme hakları için mücadele eden bu devrimci sendika bugün ÖYM'lerin son kurbanı olarak karşımıza çıkıyor. Susup kalbi kuruyanların bugün ne kadar kısmı ayağa kalkıp KESK'in hakkını savunacak bilinmez ama bu akşam Tünel'den saat 18:30'da başlayacak yürüyüş ile KESK'te yaşanan tutuklamalar protesto edilecek. Sokaklara çıkıp Taksim'de yürümekle sorunlar halledilir mi ? Belki edilmez ama bu bir adımdır. KESK'in yalnız olmadığını, tek başına kalmadığını göstermek adına o sokağa çıkmak gerekiyor.
KESK'in özellikle THY grevi sonrası hükümetin sabrını taşırdığı ortada. Daha öncede 4+4+4 saçmalığına karşı en ciddi tepkiyi veren sendikal örgütlenmeydi. Son 1 Mayıs gösterisinde KESK'in gövde gösterisi ve memurların toplu sözleşme görüşmelerine karşı aldığı sert tavır birilerine ağır gelmiş olmalı. Olur mu öyle şey. Padişahımız Recep Tayyip isterse hemen kellenizi alır valla. Örnekte de görüldüğü üzere KESK'e karşı yapılan bu operasyon tam bir kelle alma olarak karşımıza çıkıyor. KESK üyelerinin sokaklarda yedikleri dayaklar yetmiyormuş gibi şimdi de KCK adı altında göz altına alınmaları akıllara şimdi sıra kimde sorusunu getiriyor.
Hayır yani sırayı şöyle Zaman ve bilumum yandaş basında yayınlasalar bari bizde ona göre hazırlık yaparız. Yok yedek iç çamaşırı, yok işte içeride lazım olacak diğer malzemeler bir tür cezaevine hazırlık kursu filanda açılırsa daha müstesna olur mesela. Peki ama tüm bu saçmalıklar bizim umudumuzu hatta daha doğrusu, demokrasiye olan inancımızı, hukukun üstünlüğü için inat etmemizin önüne geçmeli mi?
Ve birilerinin inadına da olsa umut etmeye devam edeceğim. Her şeye rağmen seveceğim bu ülkeyi. Belki ben elmayı seviyorum diye o da beni sevmek zorunda değil ama bir gün beni sevecek kadar güzel ve mutlu olabilir diye umut edeceğim. Belki tüm güzelliğine rağmen faşizan bir sevgi besleyebilir ama olsun ben bu ülkenin iyi olabilme ihtimalini seviyorum. Benden sadece Türkleri sevmemi, diğer yurttaşlarından nefret etmemi bekleyebilir, statükocu olmalıyım belki ona göre. Başkasına yan gözle bakmamalıyım. Başka bir sevdaya yer olmamalı gönlümde. Belki böylesi kolaydır onun istediği gibi Beyaz Türk olup mutlu mesut yaşamak en kolayıdır. Ama ben zor olanı seçtim bir kere bir gün beni ve halkını kendileri olduğu için sevecek yaşanabilir ülkeye kavuşmak umuduyla.