Her ne kadar bu konuda Barcelona'nın kararını beklemek gerekse de Barcelona'nın neden sadece bir futbol takımı olmadığının açık kanıtı bu tavrıdır. THY'larının 305 çalışanı grev yaptığı için işten çıkarması hatta en son Atatürk Hava Limanında gösteri yapmayı da yasaklayacak kadar düşmesi sonrası Barcelona, her emekçinin evrensel hakkı olan grev hakkını çalışanlarının elinden alan THY'nin sponsorluk anlaşmasını gözden geçirme kararı aldı.
Hani futbolda başka bir takımı tutabilir hatta Barçaya antipati duyabilirsiniz. Ama grev hakkı gibi evrensel bir hak için THY çalışanlarına destek veren başka bir futbol takımı bulamazsınız. Tamam bulursunuz ama bu kadar zenginini değil. Bu noktada önce Katalanları tanımak lazım. Katalonya tıpkı Bask bölgesi gibi İspanya'dan özerklik talepleri olan bir bölge. Hatta bazı Katalanlar bağımsızlık istese de aslında bu küçük bir milliyetçi kesim. Bask bölgesi milliyetçi bir yapıdayken, Katalanlar eskiden beri sosyalist ve Franco yönetimine karşı sürekli olarak savaşmış bir bölge. Bugün bile halen bu sosyalist kimliklerini korurlar. Tabii ki halen İspanya'nın en zengin bölgesi olduğunu da hatırlatmakta fayda var.
İşte Katalanların bu sosyalist yapısı, Katalonyanın en büyük takımı olan Barça'ya da yansımıştır. THY'ları ve hükümetin çalışanların grev hakkına saldırısı karşısında sesini yükseltmesi bundandır. Bu noktada Barça'nın sponsorluk anlaşmasını feshetme ya da çalışanların işe alınmasına yönelik baskısı işe yarar mı bilinmez ama en azından hiç yoktan iyidir. Bu tür eylemleri sadece kendine karşı girişilen operasyonlarda hukuk ve adalet aklına gelen Türk futbol takımlarına da şiddetle tavsiye ediyorum. Hani Çarşı grubundan da, Sol açıktan da, tek yumruk taraftar gruplarının da bu konuda eylem ve söylemleri var mı bilmiyorum ama onları hep beraber sokaklarda görmek istiyoruz. Halen THY çalışanları şu kadar para alıyor diye konuşanları duyuyorum. Sendikanın THY gibi büyük bir firmaya zarar verdiği gibi yorumlar oluyor mesela. Ya da neymiş efendim grev yüzünden bir sürü THY yolcusu mağdur olmuş.
Bir kere bir emekçinin çok para kazanması onun hak mücadelesine girişmesine engel değildir. Zaten para buna engel oluyorsa buna kısacası parasıyla kölelik yapmak diyebilirsiniz. Nasıl olsa parasını vermişsiniz canım alın tepe tepe kullanın host ve hosteslerinizi. Sendikaların THY gibi büyük kurumları işletmez hale getirdiği gibi bir söylem var mesela. Arkadaş sen adamların yeterince dinlenmesine, kendilerine zaman ayırmasına izin verme sonra bu noktada sendika devreye girince zaman kaybediyoruz diye ağla. Tabii ki siz alışmışsınız sarı sendikalara, THY çalışanlarının yanında yer alan bir sendika görünce şaşırıyorsunuz. Oysa insan alıştıra alıştıra grev yapar değil mi? Yazık adamların kalbine filan inmiştir şimdi. Birde neymiş THY yolcusu mağdur olmuş. Peki ama hakları elinden alınan, zor şartlar altında sürekli yüzünüze gülmek zorunda kalan bu insanları neden o mağdur yolcular hiç düşünmez. Zaten bizim millet böyledir. İş kendi hakkına gelince bağırıp çağırır ama müşteri olduğu zaman hep kendisi haklıdır. Yok arkadaş müşteri her zaman haklı saçmalığına inanmıyorum. Hizmet sektöründe çalışanlar müşteriyi memnun edebilmek adına elinden geleni yaparken müşterinin kendini köle sahibi efendi edasıyla tavır sergilemesi hakkına saygı duymuyorum. Kendi patronundan, karısından, kocasından zılgıtı yedikten sonra stresini emekçiden çıkarması bir hak değildir. Bu saçmalığı savunan, müşteri her zaman haklıdır dedikten sonra onu kazıklamanın bin bir yolunu arayan kapitalist üretim sisteminin büyük şirketlerine ise hiç güvenmiyorum. Ama tabii ki çalıştığı yerde patron edasıyla müşteriye hizmet verip onu azarlamayı kendine meziyet sanan, kendi mesleğine ihanet eden emek düşmanlarına da hak vermiyorum.
Ne kimsenin kölesi ola ne de efendisi düsturundan hareketle emeğin ve emekçinin kutsandığı bir toplum düşlüyorum. Ama ne müşterinin emekçiye, ne emekçinin müşteriye saygısı var. Ama balık baştan kokar derler, patron köle gibi çalıştığı sürece emekçiye saygılıdır, kendine para kazandırmaya devam ettiği sürece de müşteriye. Yani aslında kimseye saygısı yoktur şu patron milletinin kendinden başka. O yüzden patron emekçiye saygı duyarsa zaten hali hazırda emekçi olan müşteride diğer emekçilere saygı duyacaktır. Ama işte saygı yerimizde oturmakla kazanılmıyor. Arada sırada ayağa kalkmamız sesimizi çıkarmamız gerekiyor. Hani o uzaktan sesi hoş gelen büyük firmalar var ya, hani sürekli alışveriş yapıp paralar kazandırdığınız. Haberiniz olsun diye söylüyorum onlarında ne size ne çalışana saygısı var. Biraz para kaybetmeye başladıklarında ilk kısıntılarını çalışandan, poşetten, hediye paketlerinden yaparlar. Yani ilk gümbürtüye giden aslında müşteriye olan hizmetin kalitesidir. Çalışan az olunca sizinle ilgilenmek yerine işiyle ilgilenir. Kısacası hani diyorlar ya müşteri velinimetimiz, ilk gözden çıkardıkları müşteridir. Onun için siz siz olun birinden hizmet alırken ona köle gibi değilde adam gibi davranmayı deneyin. Göreceksiniz o da size adam gibi davranacaktır.