Yetmez ama bu düzene hayır



Gazeteciliğin ne olduğu, nasıl yapılması gerektiği, neyin haber neyin olmadığı gibi kriterlerin yargı tarafından, ÖYM denen mahkemeler tarafından belirlendiği bir ülkede demokrasiden bahsetmek ancak ahmaklık olabilir. Buna olsa olsa "ileri demokrasi" denilen büyük Türk yalanıyla tanımlayabiliriz. Evet bugün Müyesser Yıldız tahliye edildi. Tamam da zaten sadece fikirlerinden dolayı, gazeteci olduğu için, düşündüğü, yazdığı için içeri tıkılan bu insanlar her serbest kaldığında birileri bizden padişahım çok yaşa nidaları mı bekliyor? 

Ne ala memleket, sen Oda TV davasında gazeteciliği, Ergenekon'da muhalif kimlikleri, Balyoz'da komutanları yani kısaca bu ülkede hoşuna gitmeyen ne varsa bir dava uydurup al içeri. Çık önce 12 Eylül ile hesaplaşacağız diye konuş. Ama 12 Eylül davasında daha bir arpa boyu yol gidilmesin. Hani o meşhur sabahın köründe evden almalar yerine Paşalar evlerinde ziyaret edilsin. Yazık tabii ki onlar da işkence yaptıkları insanlara tıpkı böyle nazik davranmışlardı zaten. Kenan Evren adlı şahsiyet çıksın bir daha olsa bir daha yaparım diye açıklama yapsın ama bu ülkede hala kışlalarda, okullarda bir darbecinin ismi yaşamaya devam etsin. Madem 12 Eylül ile hesaplaşıyorsunuz önce bu pisliği temizleyin. 


Ama yok, bunların hepsi göz boyama. Yetmez ama evet diyenlere lafım yok kendi fikirleri isterlerse halen bunu savunabilirler. Ama beni ve benim gibi düşünenleri halen hayır dediğimiz için 12 Eylül'le hesaplaşmaya yanaşmıyorlar diye suçladıklarında orada duracaklar. Yok efendim neymiş ne kadar statükocu varsa onlarda hayır demiş o yüzden bizde statükonun yanındaymışız. Bırakın bu Aristo mantığı ile dünyayı algılamayı. Benim neden hayır dediğim belli merak eden oturur eski yazılarımı okur, bulur ve anlar. Neyse bugün asıl mesele oda TV davasında zulmün simge isimlerinden biri haline gelmiş olan Müyesser Yıldız'ın tahliye olması. Dikkat ettiniz mi özellikle oda TV davasında kim medyada öne çıkmaya başladıysa bir sonraki davada onu tahliye edip dava üzerinde oluşan baskı ortamını kırmaya çalışıyorlar. Şimdi birde 14 Eylül'e bir sonraki duruşma için gün verilmesi de yazın da verdiği rehavetle insanların özellikle basının oda TV davasına olan ilgisini azaltmaya çalışacaklar. Nasıl olsa onları savunacak olan Ayşegül Arslan gibi cesur gazetecilerde tatile gönderildi. Tamamdır işte kimse yazın sıcağında oturup Soner Yalçın, Yalçın Küçük, Hanefi Avcı ya da Barış Terkoğlu'nun neden tutuklu olduğuna dair derin sorgulamaları okumak, dinlemek istemez. 


Ne gerek var, insanlar orada bırak tatile çıkmayı, özgürlüklerinden yoksun bir üç ay daha, 14 Eylül'e kadar özgürlükleri devletin ipoteğinde kalsın ama biz güney sahillerine inip denizimize girelim. Ramazan geliyor nasıl olsa, hemen gidip gelmek lazım. Ramazan'da da hocaları çıkarırız TV ekranlarına, yok öpüşsem orucum bozulur mu yok efendim sakız çiğnesek ne olur gibi memleketi kurtaracak aklı evvel sorularla gündemi meşgul ederiz. Bir ayda öyle geçer. Bir bakmışız oldu mu sana Eylül. Biz Oda TV filan diyene kadar dava yeniden görülür. Medyada davaya konu olan şahıslardan herhangi biri serbest bırakılacak kadar gündem oluşturamadığından davanın yeni tarihi açıklanır ve biz yine beklemeye başlarız. O sırada zaten sayın güzide Başbakan ve adamları gündemi evirip çevirmeyi becerirler. Bize de bu sayfalarda yazıp kendimizi tatmin etmek kalır. 


Ne diyelim beyler, bayanlar bizimde işimiz bu. En azından birileri seslerini bile çıkarmazken, saça göre tarak uydururken biz nerede durduğumuzu açıkça beyan etme cesaretini gösteriyoruz. Ama tabii ki bunları okuyup ya bu adam dün değil miydi askeri vesayeti eleştiren şimdi gelmiş Ergenekon'u savunuyor diye konuşanlarınız da olacak. Cevap ÖYM'lerde gizli beyler. İş çoktan askeri vesayete karşı durma sınırını aştı. Çoktan "ileri demokrasi" gerçek demokrasiyi ayaklarının altına alıp çiğnedi ve bir kenara fırlattı. İşin garip yanı bunların hepsini bizim gözümüzün önünde yaptı ve birkaçımız dışında sesini çıkaran olmadı. Sesini çıkaranlarda zaten çoğunlukla Silivri'yi ikamet etmiş durumda. Hepimiz suyu yavaş yavaş ısıtılan kurbağa misali canlı canlı haşlanmaya alıştırıldık.  Şimdi ise sıcak suyun içinden zıplayıp kaçacak enerjimiz kalmadı. Ne diyelim sonumuz hayır olsun. Tek umudumuz o tencereyi birinin devirmesi, yoksa işimiz yaş. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski