Mükemmel topluma dair notlar



Önce Malatya Sürgü'de Alevi ve Kürt kökenli bir aileye yapılan saldırı şimdi ise Şişli Ayazağa'da bir inşaatta çalışan Kürt işçilere yapılan ırkçı saldırı. Hani bu ülkede hep bu tür saldırılar sonrası, bu ülkede ırkçılık yoktur, yok efendim bu insanlar hep bir arada yaşamaktadır onun için bunlar "münferit" olaydır diye geçiştirilir. Bu tür linç girişimlerine karşı tepki koyduğunda da tepki bellidir, yok efendim toplumu ayrıştırmaya yönelik provokasyon. Neymiş bizi milletimiz yaratılış itibariyle böyle bir anlayışa sahip değilmiş. Keşke dünyada sizin dediğiniz, tarif ettiğiniz gibi kimsenin etlisine, sütlüsüne karışmayan "mükemmel" toplumlar yaşasa. 

Ama hepimiz insanız öz olarak. Orada bir yerde geçmişimizde birileri elimizden almış saflığımızı ve insanlığa dair olan her şeyimizi. Yaşadığımız toplumsal sistemler, hani o çok övdüğümüz milli kültürler sürekli olarak farklı olanı yadırgayan, kötüleyen bir değer yargısı empoze etmiş bize. Bu değer yargılarının tuzağından kurtulabilenler bir şekilde tam aradığı gibi olmasa da insanlığına kavuşabiliyor. Ama işte o kavuşma beklediğimiz gibi bize mutluluk vermiyor. 

Hani birçok doğu inanışında hatta birçok semavi dinde insanın özüne dönmesi işlenen temel temalardandır. Hani o özünüze dönmek size mutlu ve mesut bir gelecek vadetmiyor. Hiç bir zamanda vadetmeyecektir. Sebebi ise açık, insan olmaya tekrar karar verdiğinizde tüm acılara da gönlünüzü açmaya başlarsınız. Size dayatılan kültürün tüm ön yargılarından kurtulmaya, insanları olduğu gibi kabullenmeye başlarsınız. Sonra bir bakarsınız ki etrafınızda farklılığına saygı duyduğunuz insanlar size saygı duymuyor hatta sizi zayıf bir kişilik olarak görmeye başlıyor. Sizin böyle herkese yardım etmeye, gönlünüzü açmaya dönük kalbi duygularınız başkalarının alay konusu olmaya başlamış. 

İşte insan dediğimiz varlık böyle bir şey. Hani Türk denen ırksal ya da milletsel adlandırmada bunu değiştirmez. Sonuçta Türklük dediğimiz şeyde insana bağlı olduğu için onun mükemmel olmasını beklemek ya ahmaklık ya da kendini kandırmaktır. Onun için toplumda yaşanan bu tür kırılgan çatışmalara karşı tepki koymak önemlidir. Milletvekillerinin anında olaya müdahale etmesi ve halkla olana görüş alışverişi belli ki olası büyük bir olayın önüne set çekti. Evet bu olaylar önemli ama burada kime tepki göstereceğimizi iyi belirlemek gerekir. Kalkıp bu Sünniler hep böyle, bizde karşılığını alalım şeklindeki rövanşist tavırlar sorunun çözümüne değil büyümesine neden olur. Bu olaylar ne yazık ki münferit değil ve belli ki birileri bu ülkede gergin havayı kaşıyarak çatışmaya çevirmeninin peşinde. Uzun süredir Aleviler ve Kürtler üzerinde yaratılan baskılar, medya eliyle topluma empoze edilen görüşler bugün bu duruma gelmemize neden oldu.Suriye'de yaşananları Alevi toplumuna mal etmeye çalışanlar, akit üzerinden Sivas olayında bile Alevilerin birbirlerini vurduğunu söyleyecek kadar gözü dönmüş bir propagandayı devreye soktular. Bu kirli oyunun son halkası ise önce Eyüp'teki müzik festivaline yapılan baskı ve şimdide ülke genelinde Alevi ve Kürtlere saldırılara varan girişimler olarak karşımıza çıkıyor. 

Yani demem o ki birilerinin bu ülke üzerinde planları var. Daha önce söylemiştim, Suriye rejimine yönelik operasyonlar sonrası Türkiye içinde yapılan bu sözde münferit saldırıların ortaya çıkması tesadüf değil. Ortadoğu'yu yeniden planlama girişiminde Türkiye'nin etkilenmeyeceğini düşünmek, bölgenin tarihi ve politik sürecinden bihaber olmakla açıklanabilir. Suriye'de yaşananla sonrası PKK'nın Şemdinli'de köyleri işgal etmesi, Türk ordusunun bombardımanları ve medyanın tüm bu operasyonun ayrıntıları karşısında susması. Bunlarda ne yazık ki yeniden şekillendirmenin parçası. PKK bölgede güç edinmenin peşinde ve bu gücü edinmek adına saldırılarını hiç yapmadığı boyutlarda genişletecek gibi görünüyor. Bu süreçte Türk Ordusunun sivil, PKK'lı demeden bombardıman yaptığına dair haberlerde terör sorunun Türkiye için dönülmez bir viraja gittiğinin işareti. KCK adı altında tüm siyasi özgürlüklerine el konulan Kürtler, kendilerini PKK kucağına iten bu operasyon sonrası şimdi devletin yumruğu altında eziliyorlar. Peki ama amaç ne, Kürtleri bölgeden göndermek mi? İstanbul'da Kürt işçilere arşı yapılan saldırıda Polisin göstericilere destek vermesi, beraber sahur sofrasına oturmaları bunlar nasıl mesajlar veriyor bize. Bu Kürtleri ülkeden sürme operasyonu için düğmeye basmak mıdır? Değilse nedir bunun açıklaması. Belli ki ülkede birileri istediği gibi at koşturuyor. Ama o birileri at koştururken güya ülkedeki tüm derin devlet adamları hapiste. Madem öyle şimdi bu iç karışıklık olaylarında kimin parmağı var? Madem derin devlet tasfiye oldu neden hala aynı devletsel baskı devam ediyor. Hani şu meşhur devletin devamlılığı esastır ilkesi mi devrededir. 

Her neyse yazı biraz uzadı ama işte bu ülkede devlete ve insana dair bir şeyler yazmak istediğinde yazacak şey bulmakta zorluk çekmiyorsunuz. Bilgisayarın başına oturmanızla birlikte sayfalarca devlete dair bir makale kaleme almanız bir oluyor. Ne diyelim umarım öyle günler gelir ki biz yazı yazmak için hiç bir malzeme bulamayız. Devletin sorunları yazmak yerine halkın dertlerini anlatmak zorunda kalırız. Haberin siyasetten meydana gelmediğini çözmeyi öğretir umarım hayat bize.Ama öyle bir ülkeye ve öyle bir gazeteciliğe ulaşmak benim için hayal. Dileğim o hayaller gerçek olsun ve güneşli günler görelim. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski