Şimdi bana kaybolan haklarımı verseler




HAS Parti'de neler oluyor? Ben daha ilk ortaya çıktığında şüpheyle yaklaşmıştım bu oluşuma. Söylemleri farklıydı, kabul. Belki Türkiye'de kendine sol diyen birçok partiden daha ileri görüşleri vardı. Ama Numan Kurtulmuş daha o zamanlarda bile havadan konuşuyordu. Hiç Mehmet Bekaroğlu gibi kamera karşısına geçip namerde kafa tutamamıştı. Ezberlediği kimi politik cümleleri her ekranda tekrar eden klasik bir Milli Görüşçüydü bana göre. Bekaroğlu gibi Marksist kökenli bir siyaset adamı değildi. Bekaroğlu hem Sosyalist hem de dindarlığı bir araya getirebilen ilginç bir portre. Bu portreyi muhafazakar olarak tanımlamak ise ne kadar doğru tartışılır. Bekaroğlu bu ülkede en çok işçinin, emekçinin hakkına ve hukukuna verdiği destekle ön plana çıktı. Ama peki senin ülkende işçinin emekçinin hakkı ne durumda? Bence HAS Parti'ye dair bir yazı yazmaktansa Türkiye'de emeğin, emekçinin ne hale geldiğini analiz etmek daha doğru olacak. 


Senin ülkende her geçen gün bir başka sektörde insanların kazanılmış grev hakları ellerinden alınıyor. İşin garibi ise çalışanlar en önemli güçlerinden biri olan grev ellerinden alınırken ses çıkarmıyorlar. Oysa yarın grev yapmak istediğinde, kanunsuz grev yaptığı için iş hakkı feshedilebilecek. Grev yapmamak demek ise işverenin sana verdiği her şeyi kabullenmek anlamına geliyor. Ne yazık ki özellikle yeni neslin bu konuda hiç bilinci yok. Hatta bu öğreniş nereden kazanıldıysa grev ve iş yavaşlatma gibi eylemler, ekmek yediğin yere ihanet gibi algılanıyor. Bu ne yazık ki işçi bilinci anlamında ortaçağa geri dönüşün işareti. İşveren ne diyorsa haklıdır. Birde işverenin küstahlığı var ki o da en çekilmezi. Ama seninle beraber çalışan arkadaşlarının bir fazla mesai hakkını istemeyi ihanete yorması tek başına kalmana neden oluyor. Acaba diyorum korkuyorlar mı? İşsiz kalmaktansa öyle böyle bir işe sahip olmak işlerine geliyor belkide. İşin acı tarafı insanlar çalıştıkları işlerde daha iyi haklara sahiplerse bunun yeterli olup olmadığına bakmadan kabulleniyorlar. Mesela bir işçinin yolunu ve yemek parasını karşılamak en temel görevidir. Bu bir işçi için en temel haklardan biri. Kendi cebinden yol ve yemek parası karşılamak demek bir çalışanın sömürüldüğünün en açık kanıtlarından. Ama Türkiye'de en sağlam dediğiniz bir çok firma bile çalışanlarına bu hakkı tanımıyor. 


Yemek için günlük verilen rakamlar ise komedi. Bir öğünlük yemek masrafının 10-12 TL arasında seyrettiği bir zamanda 7-8 liralık günlük yemek yardımları ile çalışanını avutan büyük firmalar. Hemde buna karşı çıktığınızda bunun yemek parası değil, yemek yardımı olduğu söyleniyor, alay edercesine. Öyle bir şey ki sizin prim ve aldığınız toplam ücret üzerinden sigorta ödedikleri için bunu bir lütufmuş gibi sunup, yemek yardımının düşüklüğü ve yol parası verilmemesine itiraz etmeniz engellenmeye çalışılıyor. Yani asgari ücret üzerinden çalışmamanıza rağmen sigortayı asgari ücretten ödemek normal bir şeymiş gibi, çalıştığın para üzerinden sigorta yatırdıklarını sürekli kafanıza vuruyorlar. Çalışma şartlarına gelince, yemek ve çay sigara molası şeklinde ayarlanan 1,5 saatlik aranın bedelsiz olması ise başka bir çarpıklık. Bakın size kurumun adını vermiyorum. Ama tabii ki şunu da söyleyeyim, Türkiye'de ne yazık ki bu kurumun verdiği imkanları veren pekte firma yok. Daha çok para, yol yardımı ama asgari ücret ve uzun çalışma vakitleri. Ne yazık ki piyasadaki en iyi şartlar bu bahsettiklerim. Ve bunlar şahit olduklarımız. Ya iş güvencesiz Alışveriş Merkezi inşaatlarında hayatlarını kaybeden işçiler. Sigortasız ve üç kuruşa, kaçak madenlerde hayatını kaybeden maden işçileri. Sigortaları olmadıkları için ne tazminat nede ailelerine para kalmaması nasıl bir Türkiye çıkarıyor karşımıza. Yaşanılmaz bir Türkiye. Artık hakkını istediğinde kapının gösterildiği, grev yapmak istediğinde en yakın arkadaşlarının bile hain ilan ettiği yeni bir çalışma hayatı. Grevin, toplu sözleşmenin, lokavtın yasal hak olmaktan çıkarıldığı bir Türkiye.


İşte Türkiye'de tüm bunlara karşı çıkan, çalışanın, emekçinin yanında, insanın yanında yer alan önemli bir siyasetçi, Ankara'nın acımasız çarkları altında can verdi. AKP'nin HAS Parti ile ittifakı, Numan'ın kendini kurtarma planı ve Mehmet Bekaroğlu'nun bu siyasi yozlaşma oyununda can vermesi. Umarız sayın Bekaroğlu, insana, emeğe dair fikir ve projelerini gerçekleştirebileceği bir siyasi mecra bulur. Benim bu konuda hiç umudum yok ama muhafazakarlıkla, solun barışması açısından Bekaroğlu gibi bir şansı kaybetmemek gerekiyor. Muhafaza ederken gelişmenin, muhafaza ederken insan olduğunu unutmamanın mümkün olduğunu gösterdi tüm Türkiye'ye. Ama Türkiye insanı onu anladı mı o işin meçhul tarafı. Numan Kurtulmış'a ise diyecek bir lafımız yok. Milli Görüş hareketinden gelen, Erbakan'ın öğrencisinden ne bekleniyorsa onu yaptı. Namerde boyun eğmeyeceğiz diye yola çıkan HAS Parti, namerdin sofrasına kuruldu. Tıpkı Hızır Paşa'nın Pir Sultan'a yaptığı oyun gibi. Bekaroğlu ise tavrını koydu, Hızır Paşalardan değil, Pir Sultanların tarafında olduğunu gösterdi. Ne diyelim yolu açık olsun.  

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski