Bir Pusunun anatomisi



Ahmet Şık'ın Pusu kitabını daha henüz bitirmiş ve hazmetmeye çalışırken, Oda TV davasında açıklanan TÜBİTAK raporunun açıklanması çok ilginç oldu. Pusu hakkında bir şeyler yazmak istediğim şu günlerde, tam 7 aylık süre içinde beklenen ünlü raporun ortaya çıkması, yazının şekillenmesi açısından bana çok yardımcı olacak gibi görünüyor. Daha davanın başında Üniversitelerin hazırladığı raporlarda, Oda TV davasında el konulan bilgisayarlara dışarıdan müdahale edildiği ortaya konulmuştu.Ama bu açık kanıtlar, mahkemenin işine gelmemiş olacak ki, TÜBİTAK'ın konu hakkında bir inceleme yapması beklendi. Türkiye'nin bilimsel anlamda "en üst düzey" kurumu olarak görülen TÜBİTAK, bu unvanını 7 aylık inceleme sonrası hak ettiğini herkese kanıtladı.

Pusu kitabını okuduğunuz zaman özellikle, Ahmet Şık üzerinden nasıl bir operasyon düzenlendiği ve Oda TV davasının ne kadar mesnetsiz suçlamalar üzerine inşa edildiğini anlamanız çok zamanınızı almıyor. Tabi bakışınızda bir sorun yoksa. TÜBİTAK raporu, sahte oldukları anlaşılan, word dosyalarının resmi açıdan da sahte olduğunun belgelenmesi anlamına geliyordu. Karşımıza çıkan raporda ise evet bilgisayarlara dışarıdan dosya aktarımı yapmış olan virüslere rastlandı deniliyor. Yani eylemin gerçekleştiğine dair kanıt ortada. Ama nedense Ulusal Medya Planı ve benzeri dokümanlara ilişkin, dışarıdan gönderilip gönderilmediğine ilişkin bir inceleme bulunmuyor.  Yani yapılmış olsa bile TÜBİTAK raporda bu sonuçlara yer vermemiş. Evet dışarıdan dosya gönderilmiş olma ihtimali kabul ediliyor ama gönderilip gönderilmediğine dair bir sonuç ortada yok. 

TÜBİTAK belli ki kaçak oynamayı tercih etmiş. Yinede bu daha önce Üniversitelerin yaptığı incelemelerin doğruluğunu ortaya koymak için yeterli. Doğru soru ise şu, kimin için yeterli? Hukuka ve demokrasiye inanan insanlar için fazlasıyla yeterli bir rapor. Ama işi başka yönlere çekmek isteyenler için tam bir bahane.Ancak en azından içeride bulunanların Oda TV davasından tahliye edilmesi kadarda normal bir durum yok. Pusu kitabını burada size ne kadar anlatabilirim bilmiyorum. Ahmet Şık kitabında başına gelen her şeyi kronolojik olarak ele almış ve tek tek ifadelere, belgelere dayanarak tüm iddiaları geçersiz hale getirmiş. Özellikle kitabı okuduğunuzda, Ahmet Şık'ın kendine karşı tavır alan ve onu savunmaktan aciz köşecilere, sözde gazetecilere hiç acımadan ders verdiğine de şahit oluyorsunuz. Eğer konuya biraz aşina ve biraz da merakınız varsa kitabı trajikomik bir macera romanı gibi bir çırpıda okumak mümkün. Her ne kadar Sakıncalı Piyade daha edebi ve içinde bulunduğu durumun acı mizahını fazlasıyla ortaya koyan bir kitap olsa da Pusu'da bir nevi bu devrin Sakıncalı Piyade'si. 

Özellikle TÜBİTAK raporu sonrası kitabı okumak çok daha ilginç olacaktır. Ben daha yeni okuduğum için, raporla kitap arasındaki bağı iyi kurabildiğimi düşünüyorum. Ahmet Şık'ta rapordan pek umutlu değildi ve topu taca atacağını sezmişti. Buna rağmen en azından virüs var demesi bile çok önemli bir gelişme. Bir ömür kadar uzun gelen anlamsız tutukluluklar bakalım sona erecek mi? Sanki bana işi zamana yayıp, kimsenin tepkisini çok çekmemeye çalışacaklar gibi geliyor. Yani ne şiş yansın ne kebap hesabı. Ama işte şimdiye kadar bu tarafsız gibi görünen ama taraflı görünen ÖYM'lerin bu işi yine eline yüzüne bulaştıracağını görmek için falcı olmaya gerek yok. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski