Bu ülkede yaşadığımız sürece her gün yazacak konu sıkıntısı çekmek gerçekten zor. Hani biraz gündemi peşinden koştuğunuz zaman kendinizi koca bir dünyanın içinde buluyorsunuz. Öyle bir dünya ki bu kendini bütün evrenin merkezinde sanan garip bir dünya. Sanki kendi dışında gelişen her şey ona bağlıymış gibi bir algılayışı var. Biz bu dünyaya kendi aramızda kısaca Türkiye diyoruz. Son günlerde ardı ardına gelen şehit haberleri, Şemdinli'de süren çatışmalar barışa dair tüm umutların kararmasına neden oldu. Ama öyle bir dünya ki bu işine gelmeyenleri görmezden geliyor. PKK'nın karakollara saldırı düzenlediği haberlerinde, Şemdinli'de PKK'nın direnişe geçmesinin bu saldırılarla ilişkisini nedense göz ardı ediyor. Çünkü Ulusal basın, ağır bombardıman ve günlerce süren çatışmalar hakkında haber yamamakta kararlı. Genelkurmay ve hükümetin birlikte baskısı sonucu ne yandaş ne geleneksel medya organlarında konuya dair bir habere rastlamak mümkün değil.
Şehit haberlerini, bu kadar kişi öldü diye veren, saldırıya uğrayan karakolların konumlanması, PKK'nın nasıl bu kadar ağır silahı sınırdan içeri soktuğu ya da karakolların neden bu kadar dayanıksız olduğuna dair tek bir sorgulama yok. Kabul edelim, Genelkurmay Dağlıca baskınından iyi ders almış. Basının bu tür konularda ses çıkarmaması için, hükümetle birlikte iyi bir takım oyunu sergiliyorlar. Keşke propaganda anlamında aldığı dersi, karakolları iyileştirme anlamında da alsaydı. PKK'nın Ramazan dinlemeden yaptığı bu saldırıda teröristin sorumluluğu aşikar. Peki ama dağdaki askerini korumak adına para harcamayan TSK'nın hiç mi suçu yok? Hala eski telsiz tesisatları, sacdan çatılı, briketten örülme duvarlarıyla, 1980'li yıllardan kalma G3 silahlarla terörle mücadele eden bir ordudan bahsediyoruz. Keşke Ordu Evlerini beş yıldızlı otel gibi döşemeye harcadıkları paraları, sınır karakollarında ölümle burun buruna yaşayan askerlerimize harcasalar. Subayların daha rahat konaklayıp, Uludere gibi katliamlarda karar verebilmesi için bu kadar savunma masrafı harcamak insanı biraz sarsıyor. İnsansız hava araçlarına, silahlanmaya harcanan milyonlarca dolara rağmen, sınır karakollarımız halen içler acısı durumda. Oysa il merkezlerindeki askeri kışlalarda Subayların kaldığı yerleri görseniz, herhalde TSK'yı dünyanın en modern ordusu sanarsınız.
Şemdinli'de yaşanan çatışmalar neden saklanıyor? Varsa ölen, yaralanan askerler hakkında bilgi yok. Köyler boşaltılıyor, PKK direniyor ama ne olduğuna dair halen bir haber yok. Bölge halkı her gün bombalama ve çatışma sesleriyle yaşamayı öğrendik diyor. Yolları bir PKK, bir Jandarma durduruyor. Ama birileri bu bilgiler ordunun gücünü zayıflatır diye medyada yer vermiyor. Ama bu ülkedeki gariplikler bunla da bitmiyor. Hani biraz içiniz karardı size trajikomik bir olay anlatayım, belki ağlanacak halimize gülmekten paçayı kurtarırız.
Eskiden terörist olmanında bir adabı vardı. Öyle kolay değildi terörist ilan edilmek. Hani vatan haini filan derlerdi ama teröristlik zor zanaattı. Bu insanlık dışı meslek bilirsiniz belki Nazi ordularının Polonya işgali sırasında, sivil, asker demeden bütün şehri yakıp yıkması sonrası siyasi literatüre girdi. Her neyse gelim bugüne. Türkiye'de hani şu evrenin merkezinde yer alan dünyada, 80 yaşında, yüzde 80 engelli, çalışamaz raporu bulunan, kahveci Arif Pelit, evine yapılan baskında "ele geçirilen 19 çakmak" nedeniyle terörist damgasıyla 7 yıl 6 ay hapisle cezalandırıldı. Evet beyler, bayanlar yanlış duymadınız, sadece 19 çakmak sayesinde sizde terörist olabilirsiniz. Devletimizin bize kazandırdığı bu yeni olanak için kime teşekkür etsek acaba. Neye hizmet ettiği belli olmayan Yargıtay'a mı, 3. Yargı paketi deyip işledikleri cinayetlerden pişman bile olmayan, hatta bugünde yapacağını belirten Ülkücü katilleri bırakan hükümete mi? Sonra gel bu MHP'yi affet desinler. Sen git Maraş'ta, Alevi katliamı yap, bunları araştıran üç avukatı da sırasıyla öldür sonra da bu cinayetleri işleyen katiller serbest kalınca birde bunu normal karşıla. Bunlara tepki gösterenlere, Bahçeli'nin ve MHP'nin bugün bile bu katillere sahip çıktığı düşünülürse bana bu ülkede ne değiştiğini birisi açıklayabilir mi?
Tutuklu üç bine yakın öğrencide bugünün gündeminin kreması olsun. Hani biliyorsunuz AKP parasız eğitim getirecek. Merak ettim acaba tutuklu olan öğrencilerden kaçı parasız eğitim istediği için içeride. Bir hakkı devlet isteyince padişahım çok yaşa nidaları yükselirken, aynı hakkı vatandaş istediğinde vurun kahpeye nidaları salonları dolduruyor. Hani zamanında bir devlet büyüğümüzün de dediği gibi bu ülkeye komünizm gelecekse bile bunu biz getiririz. Buradan şunu anlıyoruz bu kendine demokrat dünyada bir şey değişecekse devlet değiştirecektir. Dikkat edin bu ülkede grev hakkı, sendikal haklar mücadeleyle alınmadı, devlet eliyle verildi. Yıllarca 1 Mayıs Taksim'de kutlansın diye mücadele edildi ama devlet eliyle ancak meydan açıldı.
İşte Türkiye dünyası böyle bir yer. Kendi çevresinde dönen, delikanlı ve kesinlikle yuvarlak olmayan ve tabii ki bütün evrenin merkezine konumlanmış önemli bir gezegen. Bizde bu kendine demokrat, muhteşem, eşsiz dünyanın önemli vatandaşlarıyız. Biz böyle kendimizi kandırmaya devam ederken dünyada dönmeye devam ediyor. Hem de en yuvarlak haliyle.