İçişlerinden hallice




Akıllara zarar bir İçişleri Bakanına sahibiyiz. Hani bu zamanda her memlekete böylesi nasip olmaz. Aslında yanlış partiden Milletvekili olmuş, MHP'den seçilmesi gerekirdi oysa. Ama işte seçim şartları, MHP'de bir iktidara gelemiyor ki garibim, İdris Naim'de içindeki bütün pisliği kusma imkanına sahip olsun. Hani Uludere açıklamaları sonrası, Bahçeli ile bir flört yaşamışlardı, bu ilişki nasıl sonuçlanır bilmiyoruz ama birbirlerinden elektrik almış gibiler. Gerçi Bahçeli'nin iltifatlarına karşılık vermemişti Şahin ama gözlerinde üç hilali görmek mümkün. 

Geçenlerde yine Şahin açmış ağzını yummuş gözünü. Neymiş efendim:
“Ülkenin olağanüstü gündemi sadece çatışma alanı ile ilgili değildir. Bu çatışma, İstanbul’da kalemle, kitapla devam ediyor. Geçimli’de atılan havan mermisiyle Ankara’da yazılan yazıların farkı yoktur.”

Acaba Kanadalı bilim adamları haklı olabilir mi? Biliyorsunuz son araştırmalarda ırkçıların gerizekalı olduğu ortaya çıkmış. Ama yani nasıl bir insan zekası, ırkların üstünlüğü tezini hem de bu çağda hala savunabilir. Gerçi twitter üzerinde böylesi bol ama yok canım onlarınki anık zeka geriliğidir. Hiddetleri geçtikten sonra normal zekalarına dönüp, ben ne yaptım diyorlardır. Hayır yani aksi takdirde memleket zeka açısından baya bir alt seviyelerde o benim moralimi bozuyor. İşte bu noktada İdris Naim Şahin'e ne demek düşer bilmiyorum. Kitapları, düşünceyi, fikriyatı silah kadar tehlikeli gören bir zihniyet zekaya sahip olsa ne olur. Yazık değil mi o zekaya. Bırakın başkaları yararlansın. Yok yani siz bu zekayı böyle zavallı açıklamalarda kullanacaksanız gerçekten bizi Allah kurtarsın.

Can Dündar'ın hatırlattığı gibi, fikriyatı silahla bir tutan zihniyet daha önce 80 darbesinde karşımıza çıkmıştı. O dönemde insanlar evlerindeki en zararsız kitapları bile yaktılar. Babam da anlatır, ilkokul emeklisi bir işçi olmasına karşın evimizde, Savaş ve Barış gibi, Ana gibi önemli Rus ve dünya klasikleri varmış. Peki ne oldu o kitaplara, hani bir çocuk tekerlemesinde olduğu gibi, yandı, bitti, kül oldu. Şimdi de bu Bakan ne istiyor anlamadım. Hani evlere gidip kitapları yakmaya başlasak mı? Hayır arkadaş bunun başka yolu yok mu acaba? Çünkü eskiden her evde odun sobaları vardı, şimdi en azından İstanbul'da her yerde doğalgaz var. Biz nerede yakacağız o kadar kitabı.

Neyse bu korkularla kendimize çile çektirmenin alemi yok. Gerçi zamanında Başbakan, Ahmet Şık'ın kitabı için, bazen kitaplar bombalardan daha tehlikeli olabilir demişti. Ben boşuna demiyorum kitap okumak iyidir diye. Bakın işte okumadığınız zaman, bomba ve kitap arasında ayrım yapamayacak kadar beyniniz sulanabilir. Hayır yani adama sorarlar, Başbakan sen o bahsettiğin bomba kitabı açıp hiç okudun mu? Yok. Peki hayatında adama gibi kitap okudu mu acaba? Aslında bu Milli Gençlik ve Milliyetçiler özellikle Dünya Klasiklerini filan su gibi yalayıp yutmuş olurlar. İşte benim anlamadığım da bu. Madem konuya bu kadar hakimsiniz nasıl oluyor da hala dünyayı kendi etrafınızda döndüğü hissine kapılıyorsunuz. Yani bir insan nasıl olur da basılı bir neşriyattan korkar. Yoksa Başbakan bize bırakın kağıdı, elektronik ortama mı geçin demek istiyor. Tabi ya, koskoca Başbakan kitapların yasaklanmasından yana olacak değil ya. Tamamen çevreyi düşünüyor. Hem o zaman kitapları yakmaya filanda gerek kalmayacak. Tek tuşla hop, kayboldu gitti işte. Neyse belli ki bu konu daha çok su götürür.

Bildiğim bir şey var, bugün askeri vesayeti ortadan kaldırdık diyenler kendi sivil vesayetlerini devletin merkezine yerleştirdi. Düne kadar Kürt meselesinde güya çözüm odaklı olan hükümet, güvenlik güçleri şehit olmak için görev yaparlar diyecek kadar insanlıktan uzak bir adama İçişleri'ni teslim etmiş. Halep'te her gün katliamlar işleniyor, bir taraftan sivil, muhalif demeden bombalayan Esad, bir yanda ise rejim yanlısı olduğuna inandığı herkesi infaz eden Özgür Suriye Ordusu. Komşumuzda kan gövdeyi götürüyor ama biz taraf tutup, bahis yatırıp, olan biten her şeyi izliyoruz. Biz izlerken Suriye'nin içini karıştıran ajanlar yavaş yavaş Türkiye sınırlarından içeri giriyor. Suriye'de Kürtlerin kuzeyde denetimi ele geçirmesi sonrası PKK,neden sonra Hakkari'de direnişe geçiyor. Kısacası olaylar, olayları izliyor ama hükümet üyeleri ağızlarını her açtığında, etrafa kin ve nefret kusuyor. Bu ülke dün nasılsa bugünde aynı statükocu devlet anlayışına teslim olmuş. Yarın ise zincirlerinden kurtulmasını beklemiyorum. Ama umudumuz var bizim. Kalbimiz nefretle dolmadığı için, hala umudumuz var. Çünkü umut olmadan bu ülkeye katlanmak gerçekten mümkün değil. Hani İstanbul'un yüzü suyu hürmetine, umut etmeye devam ediyorum. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski