Kendi suretinden dünyayı görmek


Günler geçiyor üstümüzden, hiç umursamadan kimlerin altta kaldığına bakmadan. Düşünmüyoruz geleceğe doğru adım atarken kimler kalmış arkamızda. İnsanoğlu sürekli kendini gösteren bir aynaya bakıyor. Ve başkaları ona bakmadan göremiyor çevresindekileri. Bütün hayatı kendi etrafında dönen bir insan ne kadar mutludur. Sadece akşam eve gidince ne yapacağını düşünen. Başkalarını bile kendi üzerinden anlamaya çalışmak nasıl bir zavallılıktır. İnsanoğlu doğuştan bu lanetle doğar oysa. Daha bir bebekken, bütün dünyayı kendi gördüğü gibi algılamak zorunda kalmıştır. Büyüdüğünde de farklı değildir. Gördükleri üzerinden dünyayı ve çevresini tanımlayan aciz bir yaratık. Yani bu acizlikten kurtulmanın yolu, başkalarının gözleriyle de görmesini öğrenmek. Bilimse çalışmalar bize kadının, empati yoluyla başka insanların yerine koyabilme yeteneğine sahip olduklarını gösteriyor. Onların bu yeteneği daha çok doğuştan ve annelik ile birlikte bu yetenek daha da gelişiyor. Çünkü yavrusuna önem vermesi gereken dişinin, yavrusunun neler hissettiğini anlaması gerekir. 

Erkekler için ise durum böyle değil. Bu başkalarının düşündüklerini anlamaya çalışma özelliğini biz öğrenmek zorundayız. İşin ilginç tarafı, öğrenilen bir özellik, doğuştan gelen bir empatiden bazı noktalarda daha yararlı olabilir. Kadın doğuştan gelen bu özelliği geliştirmeye çalışmadığı sürece sadece, evladı için kullandığı bir özelik haline gelir. Oysa bunu zamanla öğrenen erkek, bu özelliği kaybetmemek adına sürekli geliştirdiğinde sadece kendi çevresindekilere değil, tanımadığı insanlara karşıda bu özelliği kullanabilir. Belki bugünün toplumunda kadınla erkek arasında bu farkın doğmasında, kadının doğuştan gelen özellikleri üzerine kafa yormamış olması etkilidir. Oysa empati modern çağın tüm karanlığına karşı, insanoğlunun medeniyeti korumasına yardımcı olacak en güçlü araçtır. Bunu geliştiren kadınlar yok mu? Var ve bence toplumda başarılı olan, empatiyi zekasıyla bir araya getiren kadınlardır. Empati bir anlamda aslında karşınızdaki insanın düşüncelerini okumak gibi bir şeydir. Karşınızdaki insanın içini okumak gibi bir şey. Ama işte empati denilen özelliği kazanmak adına bazı erkeksi özelliklerden de ödün vermek gerekir. 

Aslında bu erkeksi özellikler doğuştan gelen şeyler değildir. Daha çok toplumun dayatması sonucu, erkeğe biçilen rol icabı giyilen bir tür kılıftır. Mesela en temellerinden biri erkeklerin ağlamayacağı inancıdır. Ama işte bizimde göz yaşı bezlerimiz var ve ağlamamızı engelleyen fizyolojik bir neden yok. Kendini topluma ve tabii ki kadına güçlü göstermeye çalışan erkek, ağlamayarak duygularını gizlemeyi tercih etmiştir. Başka insanların dertlerini anlamak için ise o göz pınarlarının vanalarını açmak gerekiyor. Duygularını kullanması gerekir erkeğin bu noktada. Ama işte bu noktada dengeyi kurmak önemli. Her ne kadar duygusallık önemli olsa da bütün dünyayı empati çevresinde ele almamak gerekir. Başkalarını anlamak adına tuzaklara düşmemek gerekir. Ne yazık ki insanoğlu bu dengeyi yakalamaktan korktuğu için empatiyi hayatından çıkarmaya çalışıyor. Kadınlar ise bir süre sonra artık çocukları için bile kullanamaz oluyor bu işlevi. 

Yani ne kadar uğraşırsak uğraşalım, hayatı kendimizi gördüğümüz aynadan izliyoruz. Kendi suretimize bakıp insanları anlamaya çalışıyoruz. Hani şu ünlü, herkesi kendin gibi sanma hali de aslında dünyaya böyle bakmamızdan ileri geliyor. Hem de öyle böyle değil, bütün insanlık bu hastalığa kapılmış durumda. Şanslı bir azınlık belki o aynadan kafasını kaldırıp dünyayı görmenin peşinde. Ama ne olursa olsun kendi başımıza kaldığımız o aynaya tekrar dönüyoruz. Tüm bu savaşlar, çatışmalar, anlaşmazlıklar, ırksal ayrımlar ve bilumum  insan hataları da işte bu bencilce dünyayı izlememizden ileri geliyor. Ama ne yapalım kabul etmek istemesek de biz dünyayı kendi çöplüğü gibi kullanan bencil yaratıklarız. Belki Tanrı tarafından akıllı kılınmış olsak da bu akılın lanetini bencillik olarak almışız. Ve bu bencilliği en asgari düzeye çekip, çekmemek insan medeniyetinin devam edip etmeyeceğini belirleyecek. Şu an için bile dünyada kaynaklar tükeniyor. Biz bu aynalara bakmaya devam ettiğimiz sürece yakında ne içecek suyumuz, ne yaşayacak bir dünya kalacak. Kısacası sınırlı kaynakları ya paylaşmayı öğreneceğiz ya da bencil aynalarımıza dönüp kendi sonumuzu hazırlayacağız. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski