Özkök'ü anlamak üzerine




Hilmi Özkök, Aytaç Yalman bir hareket tarzı olarak muhtırayı önerdi diye ifade verdi. Özden Örnek'in aldığı notlar gerçek, darbe planları yapıldı dedi ve yandaş medya birden, haykırmaya başladı: "Hani darbe planı yoktu, hani tutuklananlar masumdu" Oysa süreci takip etmekte zorlandıkları için bugün yıllardır hapiste ne için tutulduğu belli olmayanlar için itiraz edenlerin nelere itirazda bulunduklarını bile dikkate almadılar.


Bana söyleyin, Özden Örnek'in günlüklerini yayınlayan Nokta dergisi basılıp derdest edilirken, Polis tarafından bilgisayarlarına el konulurken konuşmayanlar bugün  Hilmi Özkök bunları mahkemede onaylayınca bayram ediyor. Tamam da bu bilinmeyen bir şey değildi ki? Peki ama muhtıra vermeyi hareket tarzı olarak öneren Aytaç Yalman nerede, dışarıda. E-Muhtıra veren ama hakkında soruşturma bile açılmayan Büyükanıt nerede, dışarıda. Balyoz, TSK'nın plan semineridir diye açıklama yapılmasına rağmen, hayır plan semineri değildi diye herkesi ayağa kaldıranlar şimdi de böyle plan semineri olmaz bu darbe planı diyorlar. Hani bu plan semineri değildi, Özkök bugün kendi açıkladı, Balyoz bir plan semineriydi ama arkadaşlar biraz işi abartmışlar diye ifade verdi. 


Hadi ben eskiden beri, askeriyenin bu tür operasyonel planlarını tehlikeli buluyorum. Ama yani darbe teşebbüsü dediğiniz şey sadece bir seminerdeki planlardan mı oluşur? Hem de resmi bir askeri toplantıda anlatılması hanginize mantıklı geliyor. Yıllardır süren mahkemeye rağmen, somut olarak bu planın uygulamaya geçtiğine dair adam gibi bir delil yokken ortada, darbe planının gerçekliğinden neden kimse şüphe duymaz. Burada ahlaksız olanın bir hükümete yönelik senaryo bile olsa bu tür plan toplantıları yapılması değil midir? Bu seminerin soruşturulmasına bir şey dediğimiz yok ama darbe teşebbüsü bile bir eylemdir. Bunu düşündüğünüz ve seminer düzenlediğiniz diye darbeden içeri atmak insafsızlık. Bu o komutanların darbe yanlısı olmasını engellemiyor ama onları darbeci de yapmıyor. Hani biraz kuramsal oldu ama darbe bir eylemdir ve ortada bir eylem değil, söylem var. Hatta bu resmi bir plan bile değil bir senaryo. Madem bu bir suç, bugün bu plandan haberdar olduğunu ve soruşturduğunu söyleyen Özkök neden yargılanmıyor. Ortada bir darbe girişimi varsa buna engel olmayan Özkök neden sanık değil de tanık? 


Kısacası soracak çok soru var ama cevapları belli. Ortada muhtıra verilmesine cevaz veren bir komutan ve direkt olarak TSK İnternet sitesinden hükümeti uyaran bir Genelkurmay Başkanı var. Ama nedense o dönemde Kara Kuvvetleri Komutanı olan Başbuğ içeride, Büyükanıt dışarıda. Ergenekon davasında önümüze getirilen kanıtların düzmeceliği ortaya çıkmış. Oda TV davasında aynı şekilde. Güya Türkiye'deki derin devlet oluşumunu ortaya çıkaracak olan dava 1999 öncesi olaylara ilişmiyor ya da göz ucuyla bakıyor. Davada ne 1977 1 Mayıs'ı, ne Türk Gladyosunu ortaya çıkaracağım diye seçim meydanlarında bağıran Ecevit'e yapılmaya çalışılan suikast ne de Türkiye'de bir çok diğer karanlık cinayet bu davada konu dahi edilmiyor. AKP iktidarında gerçekleşen Hrant Dink cinayetinin ardındaki örgütlenmeyi görmemek için kör olmak gerekirken, devlet tarafından güzelce üstü örtülüyor. Deniz Feneri davasında, Almanya ile Türkiye'deki dernekler arasında bağlantı yok deniliyor, dava kapanıyor. Buradan sayın Rıdvan Akar'a ya da 32. Gün ekibine sesleniyorum, ben 32. Günde çalışırken neden sonra yayınlanmayan Deniz Feneri dosyasına ne oldu. Bize Almanya'dan gelen ve iki derneğin ilişkisini kanıtlayan ses kaydı nerede? Hani diyorlar ya, Almanya'nın suçlu bulduğu dernekle bağımız yok diye. Diyorum size ben montaj sürecinde kendim duydum, Deniz Feneri'nin bir zamanlar programlarını sunan ünlü sunucu Uğur Arslan kendisi konuşuyor. Almanya'da düzenlenen bir yardım gecesinde, buradaki Deniz Feneri ile Türkiye'deki Deniz Feneri aynı, sakın bunları ayrı kurumlar sanmayın diyor. Ortada böyle bir ses kaydı var ama nedense zamanında yayınlanmadı. Ama kim, neden yayınlatmadı ve neden sonra vazgeçildi bilmiyoruz. Bu konu hakkında daha uzun bir yazıyla sizleri hazırlanan dosya hakkında bilgilendireceğim. 


Dönelim Ergenekon'a. Sürecin ilk başında acaba demiştim, Kemal Kerinçsiz, Veli Küçük gibi adamlar içeri alınınca galiba ellerinde Hrant Dink suikasti dahil bir çok suikasti ortaya çıkaracak belgeler var demiştik. Tuncay Güney'in şu meşhur bir çuval dolusu belgesi ne oldu mesela. Daha iddianame ortaya çıktığında karşımıza çıkan gazete küpürleri, Uğur Mumcu suikastına yönelik MİT'in yıllar önce yalanlanan belgeleri. Telefon konuşmaları, gazetecilerin kaynaklarıyla yaptıkları konuşmalar. Tamamdır, bende Balbay'ın attığı, "Genç subaylar rahatsız" manşetinden bir gazeteci olarak rahatsız oldum. Ama bu bir suç değil, gazetecilik etiğine aykırı bir davranış. Mesleki olarak ahlak dışı ama sonuçta kimseyi böyle bir manşet attığı için suçlayamazsınız. İşin garibi bu manşette bahsedilenlerin Özkök tarafından da doğrulanması. Bence her şeyden önce işin bu yanı önemsenmeli. Hadi her şeyi geçtik bu ülkede Polis ve yargı içinde yapılanan ve yeni derin devlet haline gelen cemaati ne yapmak lazım. Evet kimse askeri vesayetten yana değil. Ve bence Balyoz seminerini planlayanlar sırf bu tür bir darbe senaryosunu bile düşündükleri için ordudan uzaklaştırılmalılar.
Ama cemaatin kendince derin devleti temizleme operasyonu yapıp, devlet içinde bu kadar etkili pozisyona gelmesine ne demeli. MİT krizinde  Erdoğan'ı bile köşeye sıkıştırmaya çalışanlar, AKP ile barışınca yavaş yavaş eski pozisyonlara dönmeye başladı nedense. Bunlardan biriside Baransu. Daha düne kadar Başbakanı neredeyse köşesinden tehdit edenler şimdi belli ki ateşkes demişler. 


Özkök'ün açıklamaları Alper Görmüş'ün ne kadar dürüst bir gazeteci olduğunu kanıtladı. Görmüş'ün söylediği gibi ortada somut ve hatta Genel Kurmay Başkanının açıklamalarıyla kanıtlanmış bir darbe girişimi var. Girişim diyorum çünkü alınan notlar ve Kuvvet komutanlarının bu konuda hazırlıkları var. Ama Hilmi Özkök bunu ben engelledim diyor. Peki ama madem burada böyle bir girişim var neden daha somut verilere dayalı bu girişim Ergenekon dava konusu edilmedi. İddianamede neden Özden Örnek'in darbe günlükleri konu edilmiyor. Madem darbeyle hesaplaşıyoruz neden 12 Eylül davasında sadece iki komutan yargılanıyor ve onlarda tutuksuz. Suçları sabit olduğu ortada olmasına karşın, Ergenekon, Oda TV gibi davalarda suçları ortaya koyacak deliller olmamasına karşın insanlar cezaevlerinde yıllardır yatıyor. Tutukluluk, bu ülkede ceza haline getirildi ama nedense demokrasi havarisi kesilenler çıkıp bunu eleştirmeye tenezzül bile etmiyorlar. 


İşte gördüğünüz gibi bu yazıda da tıpkı diğer birçok Ergenekon yazımda olduğu gibi Araf'ta kaldım. Başbakan'ın :"Bitaraf olanlar, bertaraf olurlar" özlü sözüne rağmen biz Araf'ta kalmaya, hem nalına, hem mıhına vurmaya devam edeceğiz. Bu süreçler bir gün sona erecek ve Ahmet Şık'ın dediği gibi, bu davalarda insanları haksız yere hapislerde çürüten zihniyet o cezaevlerine dolmadan bu ülkeye adalet gelmeyecek. Ama işte görüyorsunuz, bu ülkede derin devletin pisliğini temizleyenler, örneğin Mehmet Ağar, bir şekilde iki üç yıla yakalarını kurtarabiliyorlar hem de krallar gibi ağırlanarak. Bu ülkede cinayet işleyen, itiraf eden, bugün olsa yine yaparım diyen Ülkücü katiller dışarı salınıyor. Yani bu ülkeye adalet hiç uğramayacak gibi. Siz en iyisi bu memleketten umudunuzu kesin. Benim gibi Polyana ruhlu adamlara da aldanmayın. Ben ne olursa olsun umut etmeye, kapalı gökyüzünün ardındaki güneşi beklemeye devam edeceğim. Ama siz elinizde fırsatınız varken varın gidin bu ellerden. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski