Bozkır tezenesini kaybetti


Tam iki gün önce bir 25 Eylül sabahı kaybettik, Yaşar Kemal'in deyimiyle Bozkır'ın tezenesini. Kırşehir'de Abdal ozan geleneğinin en büyük temsilcilerinden biri olan Muharrem Ertaş'ın oğlu olarak dünyaya gelmişti. Ama babası tüm o güçlü sesine ve ününe rağmen garibanlıktan kurtulamamıştı. Neşet Ertaş'ta aynı dertten müstaribdi. Babası Muharrem Ertaş'tan el alan ve onun yolundan köy köy dolaşan bu büyük halk ozanının kaderi İstanbul'a adım atmasıyla değişti. Ama tüm bu ün ve şöhrete rağmen ne mütevaziliğini kaybetti ne de büyüklüğünü. Her ne kadar 90'lı yıllarda tanınmış olsa da, bir süre Almanya'da yaşaması sonrası asıl yurda tekrar dönüş yaptığında değeri bilindi.

Ama işte usta benim gibi kuşakların türküyle barışmasını sağlayan önemli isimlerden biridir. Hani elinde tuttuğu sazın önemli virtüözlerinden biri olan Neşet babanın dışında bir de Ali Ekber Çiçek'i tanırım sazda. Kadere bakın ki bu iki ismi de kaybettik. Yani bağlama artık öksüz kaldı demek çokta yanlış olmaz. Neşet Ertaş ise o bizim hayatımızın büyük bir bölümünde alışkın olduğumuz Alevi-Bektaşi deyiş geleneğinden daha farklı bir yerden Orta Anadolu Abdal geleneğinden geliyordu. Çaldığı türküler bizi daha farklı bir yerden vuruyor, o tatlı şivesi içimizi eritiyordu. Öyle önemli bir adamdı ki Abdal geleneğinde saz bir eğlence çalgısı olmuş, düğünlerde çalınan oynak havaların mezesi haline gelmişti. Neşet Ertaş ise tıpkı babası gibi unutulmakta olan Bozlak geleneğini yaşatmayı tercih etti. Ama belki de dışarı açılmanın da etkisiyle sazı her seferinde farklı bir tınıyla çalardı. Bilinen bir saz çalma tekniği yoktu rahmetlinin. Her dinlediğinizde bir başka Zahide lezzeti alırdınız mesela. Hani tek başına bir orkestra gibiydi Neşet baba. Başka bir şeye ihtiyacı yoktu. Tezeneyi sazına her vurduğunda bu toprağın zenginliği yüreğimize dolardı. Bu toprakların ne kadar yüce ve ne kadar büyük bir kültürü taşıdığını her türküsünde hatırlatırdı bize.

Sizi bilmem tabi ama en azından benim için Neşet Ertaş çok önemli bir adamdı. Zahidem'i dinleyip, sevdiğim kadınları az mı düşündüm. Yalan Dünya deyip az mı hayatı ve aşkları sorguladım. Daha o kadar çok türküsü var ki dilime pelesenk olan. Daha bir gece önce kardeşimle konuşmuştuk oysa, ben daha ölmesin zamanı değil demiştim. Daha bir on sene daha lazımdı bu ülkeye. Kardeşim ise durumu çok ağır, bugün yarın ölür demişti. Demez olaydı o sabah kötü haberi tüm Türkiye ile birlikte öğrendim. Bir nesil daha tanımalıydı onu ve onun türküleriyle büyümeliydi oysa. Ve ben Neşet baba ölünce bir şey anladım ki ölüm artık benimde içimden birşeyler koparıyor. Eskiden inanamıyordum herhalde öldüklerine sevdiklerimin. İşin garibi hiç etrafımda da sevdiğim birinin ölümüne uzun süredir şahit olmadım. En son şahitliğimde de çocuk sayılırdım. Cem Karaca'yı da severdim ama hiç bu kadar etkilenmedim doğrusu. Sanki orada hep evin bir köşesinde her dertlendiğimde benimle içip efkar dağıtan bir dostu, bir ağabeyi bir babayı bir amcayı kaybetmiş gibi oldum. Hatta sıcağı sıcağına yazmak istedim ama içim elvermedi. Kaldım öyle ne yazacağım diye. Baktım saatlerce ekrana ve yazamadım. Habertürk'te bir belgeseli vardı, onu yayınlıyorlardı anısına. Tutamadım göz yaşlarımı, kalbim acıdı izlerken. Hiç Zahidem'i dinleyip böyle içlenmemiştim oysa. Onu hiç canlı dinleme zevkine kavuşamayacak olmak mı ağlattı beni yoksa ölümü çok mu içten sarsmıştı beni. Şu an  bile içim bir burkuldu, ellerim titremeye başladı. Bir insanı ne kadar sevdiğinizi onu kaybetmeden anlatıyormuşsunuz ben bugün bunu öğrendim. 

İçimi en çok yaralayan ise Neşet Ertaş'ın ardından koparılan yaygara. Alevi gelenekten gelebilir ama ailesi Cem evinde cenazesini götürmek istemiyor diye yaygara koparmanın alemi ne. Adam vasiyetinde beni Cem Evi'nden kaldırın mı demiş, hayır. O zaman neden ailesinin kararına saygı duymuyoruz. Tamam, Neşet Ertaş'ın Alevi olmadığını söylemek Orta Anadolu Abdal kültürü hakkında kara cahil olmak demektir ama kim neye inanmak istiyorsa bırakın inansın. O halkın sanatçısıydı ve bu ülkeye, halk müziğine çok büyük değerler bıraktı. Böyle büyük bir ozandan sadece bizler değil tarihte bahsedecek. O yüzden bırakın nasıl bilirlerse bilsinler. Benim açımdan Neşet Ertaş'ın Alevi-Bektaşi olması değil, çaldığı söylediği türküleri kalbime dokunduğu tınıları önemli. Bırakın kim ne derse desin, bu halk Bozkırın tezenesine ve türkülerine çoktan sahip çıktı.

Bu adamı, bu büyük sanatçıyı ağlamadan uğurlamak kolay değil. Hani birileri her gün ölüyor bu ülkede ama bir fark yaratan adamları kaybedip yerine bir şeyin gelmeyeceğini bilmek işte en çokta bu insanı üzüyor. Keşke bir Neşet Ertaş ölse ve bin tane doğsa yerine. Ama ne babası Muharrem Ertaş ne de Neşet Ertaş'ın yerini doldurabilecek kimse olmaması bile ağlamak için yeterli Ağla yürek ağla, Neşet Ertaş'ı da kaybettik, yakında kaybedecek bir şeyimizde kalmayacak. Her dönem kendi kültürünü ve sanatçısını doğurur derler ama ben yitip gidenlerin yerini alabilecek hiçbir şey göremiyorum. Ya siz.

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski