Türkiye'den Balyoz gerçekleri


Bundan iki yıl önce 22 Şubat 2010 tarihinde başlayan gözaltılarla başladı Balyoz operasyonu. Ama aslında ilk  olarak 20 Ocak 2010 tarihli bir Taraf haberiyle başlamıştı her şey. Haberin yapıldığı tarihten tam 9 yıl önce gerçekleştirilen, Genel Kurmay Başkanı'nın Hilmi Özkök olduğu bir zamandan bahsediyoruz. Daha AKP iktidara geleli bir yıl olmuş ve Taraf haberine göre asker, Balyoz semineriyle hükümeti devirme planları yapmaya başlamıştı. 

İşin ilginç yanı ise darbe planı yapan askerin büyük bir cesaret örneği göstererek bunu resmi bir plan seminerinde bütün ayrıntılarıyla ortaya dökmüş olması. İşin daha ilginç yanı tam 9 yıl boyunca bu "korkunç" darbe planı nedense kimsenin dikkatini çekmemiş. Ne zaman birileri Taraf'a ve Mehmet Baransu'ya bu "darbe girişimi" ile ilgili belgeler sunuyor o zaman bütün Türkiye bu plandan haberdar oluyor. Hayır yani demek ki 80 darbesi sonrası paşalar o kadar beceriksiz olmuş ki resmi bir seminerde olmasına karşın kimsenin haberdar olmadığı darbe planı nedense 9 yıl boyunca hiç ilerleme kaydedilmeden öyle kenarda kalmış. Hani teşebbüs deniyor ama ortada teşebbüs bile yok.

Peki ama bu paşaları masum mu yapıyor? Bana göre hayır. Zaten bir plan seminerinde olsa bile ülkenin Başbakanı ve Bakanları hakkında eleştiri sınırlarını aşan yorumların, darbe olursa kimin ne görev alacağına ilişkin bir seminerin normal karşılamak demokrasiyle bağdaşmaz. Ama bunu darbe teşebbüsü olarak görmekte saçma geliyor. Özden Örnek'in defterinden çıkan ve Nokta dergisinde yayınlanan darbe günlükleri mesela daha üstüne gidilmesi gereken bir olaydı. Nedense cemaatin ürettiği darbe teşebbüsü davaları gerçeklerden daha önemli bu ülkede. Özden Örnek'in bile bir yerden sonra kabul ettiği, kendi el yazısıyla kaleme alınmış notların üzerine gidilmesi gerekirken, resmi bir seminerde ulu orta konuşulan senaryolar daha fazla ilgi topluyor. Evet Paşalar adil yargılanmadı ama bu onları masum yapar mı, darbe yapmaya dair fikirleri var mıydı ve oldu mu bunları bilmiyoruz. Ama ne yazık ki TSK'nın yetiştirdiği subayların böyle bir sorunu var. Askere gidenler bilir, Harbiye'den yeni çıkmış Teğmenlerin küçük dağları ben yarattım havası gerçekten rahatsız edici. Peki ama darbe düşünmek, plan yapmak ama uygulamamak suç mudur?

Hukuksal açıdan birçok hukukçu bunun teşebbüs bile olmadığını söylüyor. Yani düşünmek suç değil. Ama işte bu tür düşüncelerin askeriye içinden temizlenmesi gerekiyor. Birileri bu ülkede darbe düşüncesinden artık kurtulmalı. TSK'nın da bir şekilde eğitim sisteminin özellikle Harbiye'nin darbeci subay yetiştirme geleneğinden vazgeçmesi gerekiyor. Kısacası ortada yapılan akla zarar bir plan semineri var. Her nedense bu seminerden herkesin haberi olmasına karşın ancak 2010 yılında dava konusu oluyor. Peki ama 27 Nisan e-muhtırası ne oldu? 

Hatırlayın, Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde, TSK İnternet sitesi üzerinden AKP hükümetine asker uyarıda bulunmuştu. Her ne kadar 71 muhtırası gibi ya da 28 Şubat gibi hükümetin devrilmesine yol açacak bir tehdit olmasa da, askerin hükümeti kendine hizmet eden bir kurum gibi uyarması pekte demokrasinin gereklerine uymuyordu. Kısacası ortada Balyoz planının aksine teşebbüs hatta bir eylem var. Nedense bir şekilde bu süreç sorgulanmıyor bile. O dönemde çıkıp bir iki bakanın askeri azarlamasıyla olay çözülmüş gibi görülüyor. Ama işte madem askeri vesayetin ülkede etkin olmasını istemiyoruz, bu muhtıranın da soruşturulması gerekiyor. 

Her ne dersek diyelim, Balyoz davasının sonucunda tam 330 kişiye darbeye teşebbüsten ceza verildi. Teşebbüs olabilmesi için eyleme geçilmesi ama başarılamaması gerekiyor. Yani gerekçeli kararda aslında Balyoz sanıklarının nasıl bir eyleme geçtiklerini göreceğiz. Hani bize Cumhuriyet mitinglerini örnek gösterenler bana bu mitinglerin hangisinin ülkede karışıklığa neden olduğunu söylemesini isterim. Yani insanların iktidara muhalif gösteriler için sokağa çıkması nedense halen darbenin bir parçası gibi gösteriliyor. Hani Menderes dönemi Üniversite hoca ve öğrencilerinin yürüyüşleri de, 27 Mart darbesinin sebebi gösteriliyordu. Biz buna sokağa dökülüp hakkını arayan halktan korkan iktidar gücü diyoruz. Evet birileri bu gücü kullanabilir ama insanlar da herhalde babasının hayrına çıkmaz güneşin anlında sokaklara. Hatırlayın Cumhuriyet mitingleri Temmuz, Ağustos gibi aylarda yapılmıştı. Evet bu mitingleri beğenmeyebilirsiniz, oradaki insanlarla aynı fikirde olmayabilirsiniz ama bunları darbe teşebbüsünün kanıtı diye sunarsanız size ancak gülebilirim çünkü daha fazlasına terbiyem müsaade etmez.  

Dediğim gibi Balyoz'da yargılanan Paşaların darbeye dair fikirleri olması beni şaşırtmaz. Hatta askeriye içinde bu fikirleri olan çok komutan var haberiniz olsun. Ama önemli olan darbe girişimi olup olmaması. Girişim yoksa eğer sadece düşünce varsa ve o komutanlardan bundan ceza aldıysa bu haksızlığa son verilmesi gerekir. Evet askeriyeden uzaklaştırılmaları ve askeriye içinde ceza almaları gerekir. Çünkü eylem düşüncede kalmış. Hatta bu askeri cezaların çok ağır olması ve başkalarının cesaret etmesini engellemesi gerekir. Ama sırf darbe düşündü diye 20 yıl hapis yatmanın mantığını kimse bana anlatamaz. Bu ülkede yıllarca sırf düşündüğü için insanlar hapis yattı, işkence gördü. Artık düşüncenin tehdit olarak görüldüğü bir ülke olmaktan kurtulmalıyız. 

Ve bence önemli olan askeriyenin kendisinin içindeki bu çürükleri temizlemesi ve darbe düşüncelerinden arınması gerekir. İktidardan memnun olmayabilirsiniz, ben de memnun değilim. Ama bu iktidarın askerin eliyle değişmesi için bir sebep değil. Hiç bir zaman olmadı. Siz kendi yakın tarihinizden bir haber yaşarsanız, Türkiye'nin tarihinin Erdoğan gibi birçok muhafazakar liderle dolu olduğu gerçeğini bilmezsiniz. Bilmezsiniz ve yaşadığınız bu dönemi Türkiye'nin en karanlık çağı sanırsınız. Ama işte yakın siyasi tarihi bilenler için bu aynı masalın başka versiyonu olmaktan daha fazlası değil. Ne yazık ki bu durum geçmişi bilenler açısından tarifi imkansız bir işkencedir. Düşünün yaşadığınız ülkenin bütün siyasi tarihi birbirini tekrarlayan siyasi tablolardan oluşuyor. Bunun umudumu kırması gerekiyor ama nedense ben hala bu döngünün kırılacağını düşünenlerdenim. Ama işte döngü askerin eliyle kırılmaz. Tam tersine askerin işin içine girmesi demek döngünün devam ettiğinin kanıtıdır. Bence ne olursa olsun biz yine de şu demokrasiye bir şans verelim. Tamam bende çok inanmıyorum ama şu anda elimizde olan tek adil sistem. Böyle bir şansımız varken bunu daha iyi kullanmanın yollarını aramak varken halen militarist yollar aramak boşa kürek çekmektir. Gerekçeli karar çıktıktan sonra bu konuda daha kapsamlı bir yazı yazmak gerekiyor o da işin başka bir yanı. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski