Fotoğraflarını rüzgara bıraktım





Gün çoktan batmıştı, vakit gece yarısına yaklaşırken ardında bırakmak üzere olduğu günü düşünmeye başlamıştı. İstanbul'un Kadıköy'ünde, boğa heykeliyle Söğütlüçeşme arasında bir yerlerde, beş katlı bir apartmanın ikinci katında hala ailesiyle birlikte yaşayan bir adamdı. Yaşadığı sokaktan sürekli Rıhtım'a giden minibüsler geçiyordu ve doğrusu bu ev için araba gürültüsü doğal bir ses haline gelmişti. Onun düşündükleri ise artık rutin haline gelmiş tüm sorunlardan uzaktı. Ne otuz yaşında ailesinin yanında yaşamaktı bügün düşündükleri ne de dakika başı sokaktan bir hışımla geçen mavi renkli minibüsler. Aslında uzun süre önce düşünmeyi bırakması gerekenler aklının bir köşesindeydi. Hani aklına gelmemişti bugün, son beş aydır hayatını baştan aşağı değiştiren kadın. Artık düşünmemeyi öğrenmişti sanki. Ama yok o fotoğrafı görmemesi gerekiyordu. Gerçi bir şey olduğundan değil ama düşünmek istemiyordu artık onu. 

Odasına çekilmiş, yatağına uzanmıştı. Şöyle bir yaşadığı gün gözünün önünden geçmeye başladı. Öğlene doğru uyanmıştı. Günün yarısı neredeyse boşa geçmişti yani. İstanbul'da ise gökyüzü bir açıyor bir kapanıyordu. Hani sanki akşama doğru gireceği ruh halini anlıyordu bu şehir. Bir süre sonra akrabaları geldi adamın. Keyfi akşama kadar yerindeydi aslında. Akşama kadar gülüp eğlenmişlerdi. Gün akşama dönmeye başlamıştı. Daha akrabaları gitmemişti. Bilgisayarın başına oturdu adam. Facebook'u pek sevmezdi ama yine de şöyle bir bakayım demişti. Keşke bakmasaydım diyecekti akşam yatağında düşünürken. Görmüştü bir kere sevdiğini kadının sevdiği adamla nişan fotoğrafını. Hani mutlu olmuştu aslında. O kadını öyle mutlu ve gülerken görmek kadar istediği bir şey yoktu. Ama işte o fotoğrafı görünce kalbi bir anda sızladı. Şimdiye kadar çok kadın sevdim dedi kendi kendine ama hiçbirinde kalbim böyle sızlamadı. O kadının işi bırakacağını öğrendiğinde de kalbi böyle sıkışmıştı. Sanki nefes alamıyordu. Birisi havadaki tüm oksijeni çekmişti sanki. Fotoğrafa bir süre baktıktan sonra, bilgisayarı kapattı ve balkona çıktı. 

Biraz nefes alması gerekiyordu. Bir süre sonra kendine geldi ama çokta iyi değildi hani. Gece olmuş, yatağa uzanmış tüm bunları düşünüyordu. Kalbi ise hala sızlıyordu. Birisi sanki kalbini avucuna almış sıkıyordu. Ne yapacaktı böyle, düşünmemesi gerekiyordu onu. Hayatına devam etmeliydi tıpkı yazılarında söylediği gibi. Rüzgar esiyordu bugün, hiç bir şeyi umursamadan. O da hiç umursamadan yaşamalıydı tıpkı rüzgar gibi. Esmeliydi her gün başka bir limanda. Kendine yelken açmayan kadınlardan vazgeçmeliydi artık. Hep aynı yerden esen bir rüzgar olmamalıydı artık. Her seferinde o kadının hayatında değişen her şey bu kadar savurmamalıydı onu. Şimdi ne olacak diye düşünmeye başladı, dışarıda gürül gürül eserken rüzgar. Ne olacak diye cevap verdi sorusuna, uyuyacağız, uyanacağız ve gün doğacak. O başka bir güneş görecek ben ise başka bir güneş diye cevapladı. Hani aynı güneşe bakacaklardı ama ikisi de başka bir şey görecekti o güneşte. Onun ne düşündüğünü düşünmemeliydi artık. Artık dedi bu gece kafamı yastığa koyduktan sonra sabah uyandığımda en azından onsuz bir hayata uyanmayalım dedi. Dedi ve kafasını çevirip uyumaya çalıştı. Ama kalbi sıkışmaya devam ediyordu. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski