İyi geceler İstanbul


Bir anda ışıklar kapandı, kim kapatmıştı ışıkları? Elektrikler kesilmişti belki. Telefonun ekranından vuran ışıkla odaları gezmeye başladı. Dış kapıyı açtı, apartman boşluğunun ışığı da yanmıyordu. Pencereden dışarı baktı bütün şehir kararmıştı. Evin içinde dolaşmaya başladı. Belki olur ya eskilerden kalan bir mum bulurdu bir yerlerde. Sonra neden vazgeçti adam. Tekrar salona geri döndü ve oturdu kanepeye. Saate baktı gece 3'e gelmişti. Bilgisayarın başında çok kalmıştı belli ki. O zaman uyuması gerekirdi, sabah işe gidecekti. Ama adam uyumadı, oturmaya devam etti. Karanlıkta öylesine oturdu. 

Çocukluğunu hatırladı adam, elektrikler kesildiği zaman oturur kardeşleriyle birbirlerine hikayeler anlatırlardı. Şimdi hikaye anlatacak kimsede kalmamıştı etrafında. Belki uyduracak hikayeleri de. Oysa hayatla tanışmadan önce ne kadar körpe ve canlı oluyordu hayal gücü. Sonra o kadını düşündü tekrar. Düşünmekten bıkması gerekmiyor muydu? Belki de bu yüzden karanlıkta oturuyordu adam. Yerinden kalktı birden bu sefer  telefonun ışığını kullanmadan hızla kitaplığına doğru bir hamle yaptı. Hemen salonda oturduğu kanepenin solunda yer alıyordu. Ama aradığı bir kitap değildi adamın. Bir not defteri ve bir kalem aldı ve birde pille çalışan masa lambasını. Kaldırdı bilgisayarı önündeki masadan. Masa lambasını sehpanın sol tarafına yerleştirdi. Eline aldı kalemi ve yazmaya başladı adam. Uzun süredir böyle yazmamıştı. Satırlarında o kadını farketmişti. Evet kalbinin bir köşesinde kalmıştı ama ilhamı olmaya devam ediyordu. 

Evlenip çoluk çocuğa karışsa, yaşlanıp tüm fiziksel güzelliğini kaybetse bile o hep kalbindeki kadın olacaktı. Bir başka erkeğe gönül vermiş, hayatını onla birleştirmiş olsa da adam için değişen bir şey yoktu. Yazmak istiyordu, tekrar yazabilmek istiyordu ve o kadın bunu ona sağlamıştı. Bundan sonra kim ne derse desin o kadın hakkında, hayat hakkında ya da o anda aklına ne gelirse yazabileceğini biliyordu artık. Belki o kadını kazanamamıştı ama hiç yoktan büyük bir ilham kazanmıştı. Hayata yeniden tutunmak, sonuna kadar sarılmak için. Bir anda ayağa kalktı adam. Evin içi karanlıktı ama pencereden giren ışık birazda olsa içeriyi aydınlatıyordu. Pencereyi açtı adam. Bir sonbahar akşamıydı ve esiyordu tüm gücüyle İstanbul. Şimdi o kadın nerede ve ne düşünüyor diye geçirdi içinden. Hani hiçbir şey koymuyordu adama ama şu dünyada o kadını kendisinden daha çok sevebilecek bir adam olmaması kahrediyordu onu. Onunla yaşadığı her anı saatine, saniyesine kadar aklında tutmuştu. Her ayrıntısını ezbere biliyordu kadının. Gözlerinin renginin farkına varmış mıydı acaba o adam? Cevabını vermek istemedi. Evde bir yerlerde bir dal sigara olmalı diye düşündü. Sigara içtiğinden değil ama şu cevval rüzgara karşı bir duman üflemek gerekirdi. Sigarayı bulamadı adam ve tekrar yerine oturdu. Keşke dedi bir daktilom olsa ve pat küt basabilseydim tuşlarına. Yazmaya devam etti adam ve o günden sonra hiç durmadan yazdı. Belki bir gün gerçek sevginin değerini anlayacak birileri okur bu satırları diye. Ama ne yazarsa yazsın bu o kadını bir daha göremeyeceği gerçeğini değiştirmeyecekti. Hem görmek istiyordu içten içe hem de istemiyordu. Hayatı hep böyle iki arada bir derede mi kalacaktı? Kendime cevabını vermeyeceği sorular sormaktan vazgeçmeliyim diye düşündü adam. Düşündüğü anda ışıklar yandı bir anda. İşte dedi şimdi yatmanın vakti geldi İstanbul, sana da iyi geceler. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski