Parsellenen Ortadoğu ve bir Türkiye masalı


Son aylardır sürekli gündemi takip edip sıcağı sıcağı yazı yazdığımı düşündüğümde uzun süredir yazmıyorum aslında. Yeni nesil çok hatırlamaz ama 90'lı yıllar bu ülke için çok sıkıntılı ve zor geçmişti. Hem terör saldırıları  hem de siyasi açıdan çok karışık bir dönemdeydik. O dönemde 1993 yılı kritik bir dönemeç olmuştu bu ülke için. Türkiye için son on yıllık dönemde kritik bir dönem oldu. Ancak özellikle 2012 yılı terörün yeniden yükseldiği yıl oldu maalesef. Bu açıdan baktığımda 2013 yılının tıpkı 1993 yılı gibi bu ülkede yeni bir siyasi ve toplumsal kriz yılı olacağı belirtileri ortaya çıkıyor. En azından birileri bu ülkede ırksal ve etnik açıdan yeniden bir iç çatışmanın fitilini ateşleme çabasında. 

Ne yazık ki bu dönemde Suriye'de yaşanan veya yaşatılan iç çatışma bir şekilde iktidarında eliyle Türkiye'ye taşınmaya çalışılıyor. İktidarın eliyle çünkü kendini Ortadoğu'nun hamisi gibi gören Erdoğan ve adamları Suriye'nin içinde yaşanan bu çatışmaya sadece insani değil askeri düzeyde de taraf olmuş durumda. Esad'ın kendi halkına zulüm etmesi kabul edilemez ama Özgür Suriye adı altındaki adamların da Esad yanlısı tezi üzerinden yaptığı katliamlarda nedense göz ardı ediliyor. Zaten bu ülkede herkes Suriye olayında da görüldüğü gibi kendi tarafına göre olayı yorumluyor. Şu ülkede herhangi bir ulusal ya da uluslararası olay yorumlanırken insani boyut ön plana çıksa dişimi kıracağım. 

Türkiye'de ne zaman terör saldırıları yükselişe geçse ne yazık ki terörle mücadele adına ırkçı söylemler öne geçmeye başlıyor. Nasıl 1993 bu ülke için böyle bir dönem yarattıysa şimdi de böyle bir döneme doğru giriyor gibiyiz. Tabii ortada farklar var. 1993 yılı Çiller'in başa geçtiği ve militarizmin bir şekilde iktidara geldiği dönem olarak tarihin kara sayfalarına geçmiştir. Şu anda ise belkide askerin iktidara en az etkide bulunduğu dönemlerden birini yaşıyoruz. 28 Şubat sonrası askere karşı bilenen Milli Görüş cephesi bugün askerin etkisini iktidar gücüyle alt üst etmiş bulunuyor. Evet askerin iktidara etkisi olmaması çok iyi olabilir ama iktidarın tek partili CHP dönemi iktidarlarıyla yarışacak düzeydeki devletin erklerini bir araya getirmiş olması belkide bu militarizmden daha tehlikeli. 

Tehlikeli çünkü o dönemde Çiller askeri arkasına alıp, yasama ve yargı üzerinde baskı kurmaya aslında bir şekilde erklerin kontrolünü eline almaya çalışıyordu. Şu anda ise tek başına iktidar olan AKP, on yıllık süreç içinde devletin erkleri üzerinde fazlasıyla kontrol altına almış durumda. Yani erkleri kontrol etmek adına askere ihtiyacı yok AKP'nin. Bu gücü elde etmek adına çok fazla efor sarf eden iktidar şimdi ise tırmanan terör karşısında muhtemelen bu gücü kullanacaktır. Zaten KCK davaları üzerinden Kürtlerin siyasi anlamda sesini çıkarmasına engel olmaya çalışan AKP, PKK saldırılarına karşı iktidarı kaybetmemek adına sert bir askeri operasyon dönemine geçebilir.Peki ama birçok Generalin içeride olduğu bu durumda nasıl PKK karşısında aşırı güç kullanımına dayalı bir askeri operasyon başarılı olabilir. Bu noktada Türk ordusunun general yetiştirme açısından sıkıntı yaşayacağını düşünmüyorum. Bir şekilde 1993 yılına göre çok daha etkin silahları elinde bulunduran bir ordumuz var. Yine bu noktada Polis Özel Hareket'inin daha etkin kılınacağını da görmek için falcı olmaya gerek yok. 

AKP iktidarı muhtemelen bu sert politikası sayesinde belki bir dönem daha iktidarda kalacaktır. Ama muhtemelen ülkeyi karışıklığa sürükleyecek bu sert politik tutum AKP'nin de sonu olacak. Evet belki bir dönem daha iktidarda kalacaklar. Ancak bu iktidarı elde tutma hırsı bazı güçlerin ülke üzerinde iç karışıklık yaratmak için yeni bir fırsat yaratmasını sağlayacak. PKK'nın ne zaman bu ülke böyle bir iç karışıklık yaratılma döneminde terörün şiddetini arttırması tesadüf müdür? Hala birileri PKK'nın kendilerini özgür kılma arayışında olduğunu zannetsin. Asker, Polis şehit ederek ülkede iç çatışma ortamını körükleyen örgütün özellikle Suriye'deki iç çatışma sonrası çok daha cüretkar saldırılar yapması tesadüf olamaz. Bu ülkeyi 19 yıl önce karıştırmaya çalışan güçlerin Ortadoğu'da o zamanlarda yeniden yapılanma çabası içinde olduğunu hatırlayın. Bugünde aynı çaba çok daha kararlı bir şekilde devam ediyor. Ve yine Türkiye bu planın en önemli parçalarından biri. İşin kötü yanı ise dün nasıl Özal döneminde Türkiye Ortadoğu'da yaratılan bu yeni pastadan pay alma yarışına girdiyse bugünde AKP aynı yanlışın içinde. 

Yüzyıllardır, en güçlü olduğu dönemlerde bile denge politikasından vazgeçmeyen bir devlet geleneğini siz alıp saldırgan bir dış politik politikaya çevirmeye kalkarsanız karşılığında alacağınız bundan fazlası değil. Evet belki saldırgan politikalar bu ülke insanının hoşuna gidebilir. Ancak Türkiye'nin bölge içinde güç olabilmesi yaşadığı üç kritik bölgede barışın korunmasıyla mümkün. Bölgede yaşanan savaş ve çatışmalarda güce tapan bir Türkiye'nin bölgede barışı koruması mümkün değil. Ama işte nerede saldıracağını nerede duracağını bilmeyen bir iktidara ne anlatıyorsunuz. Bugün Suriye kimin eline geçerse geçsin bir şekilde Ortadoğu'yu karıştırmaya çalışan güçlerin istediği olacak. Belkide bu yaratılmaya çalışılan Suriye bir şekilde Ortadoğu'da çıkarılmaya çalışılan savaşında kilit noktası olacak. 

Kısacası 2013 yılı çok kritik bir dönemeç olabilir. Muhtemelen bu yıl hem bizim hem de Ortadoğu için önemli gelişmelerin gerçekleştiği bir yıl olacak. Umalım ki Türkiye bu çatışma döneminden de tek parça halinde çıksın. Umalım ki 1993 gibi aydınlarımızın yakıldığı, öldürüldüğü bir yıl yaşamayalım. Umut etmek yetmez ama ne yazık ki bizim pozisyonumuzda elimizde daha güçlü bir silahta yok maalesef. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski