Seni bu kadar sevmek yeter





Bugünde bitmişti adam için, kalmamıştı geride hiç bir şey. Sevgisini bir kontak anahtarına, bir tapuya ya da sahile bakan bir yazlığa endeksleyenleri istemiyordu hayatında. Hayat bu kadar basit olmamalıydı. Adam boş ver dedi. En yakın arkadaşı olan not defterini aldı ve bir şeyler karalamaya başladı. Zaten bu hayatta bir defterler anlamıştı onu birde en yakın dostu. Ama o yoktu şimdi yanında ve adam çizmeye devam etti. Sabah olmak üzereydi. Düşünüyordu adam hangi kadın böyle büyük bir sevgiye layık olabilirdi? Hayır dedi bu sevginin karşılığını verebilecek bir kadın yok. Artık bu kadar sevmeyeceğim dedi adam. Nasıl olsa dedi sevdiğim kadınlar bir gün benim onları ne kadar sevdiğimi anlayacak. Ama işte o zaman dönülmez bir yola girmiş olacaklar. O zaman dedi adam kendi yolumuzda yürümeye devam edelim.


Madem kader ikisini birbirine uygun görmüş, hayat demek ki onları bir araya getirmiş demek ki yukarıdakinin planları arasında ben yokum dedi adam. Dedi ve arkasına yaslandı. Aman dedi, kim ne yaparsa yapsın bir kadın için kendi varlığımı unutmanın anlamı yok. Sevmek bir kadını ve içmek ona sahip olmadın diye. Neden dedi adam. Oysa hiç o kadına sahip olamadı diye içmemişti. Çünkü öyle içse bilirdi o masadan kalkamaz. Hiç öyle aşktan derbeder olmamıştı adam. En fazla yazmıştı, sağa sola bir yerlere. Yazmaktı onun için efkarı atmanın yolu. Ancak keyif için, mutluluk için içerdi adam. Bir kere o kadına kör kütük aşık olduğu ama daha söylemediği zamanlarda içmişti adam. Daha bilmiyordu o kadının ne cevap vereceğini. Dertli olduğundan değil mutluluktan içiyordu. İçi kıpır kıpırdı adamın. İçmiş ve neredeyse sarhoş olmuştu. Hiç o kadar hızlı içmezdi rakıyı. Hani rakı dediğin ağır içilirdi. Saygılı olmak lazımdı rakıya, adabıyla içmek lazımdı. O zaman edebi bozmuştu adam rakıda şamarı patlatmıştı suratında. Ne günlerdi onlar diye geçirdi adam içinden. Keşke, hep öyle mutlu kalsaydım dedi. Hep kalbim yerinden çıkacak gibi atsaydı. Bir daha birileri için öyle atacak olsa bile bu kadar değer vermemeye söz verdi adam. En azından o değeri hak ettiğini görmeden böyle sevmeyecekti. 

O kadına ne olacak dedi içinden. Hani dedi kendi kendine hatırladın mı gideceğini öğrendiğin gece kendini tutamamış ağlamıştın ya dedi, işte o kadın o gözyaşlarıyla birlikte aktı gitti dedi. Hava yine rüzgarlıydı. Üstüne bir şey almadan çıkmıştı ve güneş doğmak üzereydi. Hava en çok bu saatlerde soğuk olurmuş diye düşündü adam. Güneşin o en güzel saatlerinde vururmuş soğuk adamı. Tekrar düşündü  bu kadın için ben bu şehri terk etmem, İstanbul'u hiç bir kadın için bırakmam dedi adam. Ama, çalıştığım alış veriş merkezini bırakmam gerekecek galiba dedi. Burada çok hatırası vardı. Sonra tekrar düşündü aman be hayat devam ediyor dedi, bu kadar arabesk düşünmeye gerek yok. Biliyordu o kadını şimdi görse suratına bakmazdı. Zaten onun için yalvarıyordu ya Tanrı'ya görmesin o kadını diye. En sonunda tekrar düşündü adam bu sayfayı o kadına ayırmalı mıydı, onun için yazdıklarına değer miydi? Belki değmezdi ama o sayfalarda o kadını değil aşkını anlatıyordu adam. O zaman gerek yoktu, yazmaya devam edecekti. Güzelliğin on para etmez şu bendeki aşk olmasa dedi adam, Aşık Veysel'i anarak ve yoluna devam etti. Şimdi kendini bu kadar kaptırmadan yeni aşklara yelken açmanın zamanıydı. Yaşı otuza dayansa da ruhu halen çok gençti adamın. Daha bu gencecik kalbinde sevgiye çok yer vardı. Şimdi eve dönmeliydi adam, uykusu gelmişti bu kadar düşünmek yeterliydi. Uykusuzluk iyi gelmiyordu adama. Hem artık söz vermişti kimse için uykusuz kalmayacağına. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski