Büyüklere masallar desek yeridir Erdoğan'ın her konuşmasına. Erdoğan'ın şiir okuduğu, şarkılar söylenen, gözyaşlarının sel olup aktığı destansı kocaman bir masal. Hani zamanında bizim ecdadımızdan emperyalist çıkmaz diyenler şöyle dönüp tekrar baksın Erdoğan ve benzeri politikacıların tavırlarına. Belki başka milletleri sömürmek konusunda pek başarılı değiliz ama bu toprağın insanını herhalde bizden iyi sömüren de olmamıştır. Son genel seçimlerde hedefi 2023 olarak çizen Erdoğan ve adamları şimdi kendilerine 2071'i hedef olarak çizmiş. Hani Anadolu'nun Türkleşmesinin bininci yılı. Herhalde Alparslan, şimdi bu ülkeyi Erdoğan gibi adamların yöneteceğini bilse hiç girmezdi bu Anadolu topraklarına ya o da işin başka bir yönü.
Ben şimdiye kadar hiç bu Erdoğan denen adamın konuşmalarından etkilenmedim nedense. Hayır yani bazen benimde etkilenebileceğim konulara parmak basmasına rağmen bir kere bile gözlerim dolmadı. Hani kolay gözlerim dolmaz ama öyle damarına rast geldiği zamanda kendimi tutamam. Erdoğan her seferinde o damarı bulmuş olsa da yok, ben demek ki bu adamın samimiyetine hiç inanmadım. O yüzden bana insanların gözyaşları yapay ve anlamsız geliyor. Yoksa gözyaşlarına saygım vardır ama nedense Erdoğan'ın karşısında ağlayanları görünce midem bulanıyor. Galiba bende alerji yapıyor. Zaten yarım saatten fazla Erdoğan yalanları dinlemekte baş ağrısına neden oluyor. Olmadı bir doktora görünmek lazım, belki bir tedavisi vardır.
Barzani'nin, "Türkiye seninle gurur duyuyor" nidalarıyla kürsüye çıkması da manidar. Hani bu söylemi daha çok katiller için kullanırlar bu ülkede. Ama işte Barzani gibi kendince Kürtleri temsil eden bir aşiret ağasının da aynı şekilde karşılanması beni pek rencide etmedi. Hani bünyemiz bu tür gurur duyulacak şahsiyetlere alışkın olduğu için fazla gelmedi. Ya sabır deyip hayata devam etmek lazım. Şimdi Kürtçü arkadaşlar bozulacak Barzani'yi faşist katillerle aynı kefeye koyduğum için ama Barzani gibi bir adamı öpüp başlarına koymadan önce düşüneceklerdi onu. Hani AKP 4. Olağan Kurultayında kimse adamı boşuna şakşaklamaz. Barzani'nin neden böyle coşkuyla karşılandığını da siz düşünün artık. Hani bu konu tek başına bir yazı konusu olacak kadar geniş. Olmadı bir ara kaleme alırız.
Erdoğan neler anlattı peki. Ne anlatacak, Türkiye'nin "güçlü" ekonomisinden, "özgürlükçü" demokrasisinden, basın "özgürlüğü" gibi önemli kavramlardan bahsetti. Hani biliyorsunuz Türkiye fazlasıyla özgür ve "ileri" demokrasiye sahip bir ülke. Zaten hapiste olan bütün gazeteciler terörist, bütün paşalar darbeci, bütün Kürtler PKK'lı, hani saymaya devam edeceğim ama sinirlerim bozuldu siz gerisini biliyorsunuz. Bu ülke ileri derecede özgür bir hukuk devleti. Bunu da tamamen AKP iktidarına borçluyuz. Hani bu gidişle AKP için bir 10. yıl marşı yazmak gerekecek. Gerçi kendileri 11. yılları için bir şeyler yapmış ama olmaz, ısrar ediyorum iktidarlarının 10. yılı için Türkiye'nin önde gelen sanatçıları AKP için bir marş hazırlasın. Ayıp ama adamlar on yıldır başımızda, hani koskoca 3 Kasım boşa gitmesin. Bence 3 Kasım tarihi de bayram ilan edilsin. Adalet ve Özgürlük bayramı. Hani birde Devlet Bahçeli'yi görsem sormak istiyorum neden durup dururken 3 Kasım'da seçim olsun diye ısrar etti. Neden AKP'nin iktidar olacağı tarihi özel olarak istedi. Yoksa içine mi doğmuştu?
Neyse, ustamız kendince son viraja girdi ve üç sene sonra AKP Genel Başkanlığı'nı bırakacak. Yeni MYK seçildi ve eski kulağı kesiklerin yerine yeni vitrin süsü siyasetçiler Erdoğan adamları olmak üzere yola çıktı. Eskilerinde Belediye Başkanı olarak yeni kurulacak AKP Cumhuriyeti'nde önemli köşe taşlarına oturmaları bekleniyor. Zaten Büyükşehir Belediyeleri de 16'dan 29'a çıkacakmış. Hani kimse dışarıda kalmasın ama değil mi? Zaten iki sene sonra Başkanlık seçimleri var ve Erdoğan yeni Türkiye'nin başına geçecek. Biz böyle aval aval bakmaya devam edelim. Erdoğan kendi Cumhuriyeti'ni kurmaya hazırlanıyor. Acaba bizim Fenerbahçe Cumhuriyeti'ni versek, Türkiye Cumhuriyeti'nin peşini bırakır mı? Hani denemekte fayda var diyeceğim ama bugünlerde bizim Cumhuriyet'ten de kimseye hayır yok.
Basın öyle özgür ki Erdoğan, Sözcü ve Cumhuriyet'i Kurultayda istememiş. Burada alkışlanması gereken ise Yurt gazetesi. Akredite olmalarına rağmen Kurultaya katılmadılar. Diğer basın kuruluşları ise Yusuf ile olan münasebetleri yüzünden böyle bir eylemi yapmayı bırakın, bu akredite krizini haber bile yapmadılar. İşte diyorum ya "özgür" Türk basını. Hani Sözcü'yü sevmem ve gazetecilik yaptığını düşünmem ama AKP'nin bu yaptığına düpedüz sansür denir, bilginize. Bunu asker yapınca yeri göğü inletip andıç diye bağıran "liberal" basının nereye kaçtığını gören varsa haber versin.