Bir yarım ayın hatıraları


Ayın tam haline dolunay, çeyreğine hilal ama yarım haline ancak yarım ay diyebilmişiz diye düşündü adam. Akşam akşam düşünecek daha iyi bir şey bulamamıştı belli ki. Kadıköy sahilinde ilerliyor, bir yandan aya bakıyor bir yandan denizden gelen ağır kanalizasyon kokusuna alışmaya çalışıyordu.Hani aşk denen sarhoşluktan kurtulduğundan beri bu koku her geçen gün daha ağır gelmeye başlamıştı. Neden dedi yarım aya farklı bir ad koyulmamış diye tekrar düşündü. Sonra ayın yarım haline baktı, düşündü ve yarım olan bir şeye insan neden isim takma ihtiyacı duysun diye düşündü. Tamamlanmamış bir bütünün parçası,bir bütünün görünen yarısı neden önemli olsun. Hani hilalinde bir çekiciliği var. Ortada ayın olduğuna dair tek kanıt yuvarlak ve estetik bir ışık süzmesi. İnsan böyle bir şey için isim bulmasında ney için bulsun diye düşündü adam. Ve şöyle dedi, ya tam olacaksın şu hayatta ya da başkalarını hayran edecek kadar çeyrek. Yarım kalanlara bu dünyada yaşama şansı yok dedi adam. 

Yaşının otuz olmasına 9 günü kalmıştı adamın. Çokta bir şey değildi. Hani 35 yaşa pek bir şey kalmamıştı ama çoktan saçlar beyazlamış, tepeler açılmış ve hayattan bezmişti adam. Çok bir şey yaşamış mıydı şikayet edecek kadar.Aslında çokta değildi ama adamı içten içe eriten de buydu zaten. Ne yaşanmaya değer bir hayatı vardı ne de ah vah çekecek kadar kötü bir hayatı. Hayatı boyunca her şeyin ortasında kalmaktan, başkalarının yaşadıklarına gıptayla bakmaktan başka hiç bir şey yapmamıştı. En ufak bir aşk acısında ne yapmıştı peki, o kadına ithaf edilmiş onlarca yazı yazmıştı. Belkide yaşayamadığı bütün aşkları o kadında bulmak istiyordu. Ne olmuştu hayat dönüp dolaşıp yine aynı tekerrürü yaşatmıştı adama. 

Kendine şöyle bir baktı adam, hayatta yaptığı her şey yarım kalmıştı. Ne tam olarak vakıf olduğu bir konu vardı adamın ne de az bildiği bir konuda bile herkese uzmanlık taslayacak kadar cüretkarlığı. Sizin anlayacağınız dedi adam, ben ne bir hilalim ne bir dolunay. Ben hayatta hep karşınıza çıkan, gökyüzüne her baktığınızda görmenize rağmen hiç farketmediğiniz o yarım ayım dedi. Bunun için bana isim takmakla uğraşmıyorsunuz ama işte ne yazık ki ben olmadan da o ayın döngüsü tamamlanmaz diye düşündü. Haklıydı adam, aslında çok önemli bir görevi vardı. Sonra şöyle baktı hayatının geri kalanına, bu saatten sonra kendimizi değiştirip hilal olma şansımız kalmadığına göre, dolunay olmak adına harcamak lazım hayatı dedi. Belki o zaman bu hayat yaşamaya değer olacaktı adam için. 

Böyle düşünürken sabahın köründe şahit olduğu yeni uyanmış İstanbul'u hatırladı. İnsanlar olmadan ne kadar güzeldi bu şehir. Madem dedi adam hayatımızın geri kalanını bu şehre adayacağız, bu şehre yakışan bir adam olmak lazım diye düşündü. Sonra hep böyle düşünmekten daha otuzuna gelmeden saçlarına ak düştüğünü hatırladı. Ama olsun dedi adam, eğer gözlerimi kapadığımda hayatta yapmak istediğim şeylerden en az birini tam olarak yapabilmiş olursam mutlu öleceğim dedi. Dedi ve rıhtımdan yukarı eve doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Akşam rüzgarı adamın kafasında kalan üç tel saçı bir o o yana bir bu yana savuruyordu. Adam ise her geçen saniye otuz yaşına daha fazla yaklaştığını hissediyordu. Otuz yaş psikolojisi denen şey bu olsa gerek dedi ve gitti adam. Dönüp ardına baksa belki Kadıköy sahilinin ardından el salladığını görebilirdi. Ama o yürümeye devam etmeyi seçmişti. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski