Sussam olmuyor, susmazsam olmaz...



Şimdi bu sayfalarda yazdık yapılan açlık grevi hakkında olumsuz görüşlerimizi. Ancak bunu farklı algılayan ve yazının derinliğini çözemeyen insanlar olacaktır. Bu yüzden konuyu daha derin bir şekilde irdelemek gerekiyor. Her ne kadar açlık grevinin haklı sebepleri olsa da bunu farklı bir mecraya çekmeye, bu eylemden farklı kazançlar elde etmeye çalışanlar var. Evet bu ülkede hiç bir zaman ne dün ne de bugün cezaevi koşulları insani şartlara kavuşmadı. Belki sözde eskisine göre daha modern ama bu mahkumlara psikolojik baskı yapıldığı gerçeğini değiştirmiyor. Özellikle Ahmet Şık'ın kitabı Pusu'da, cezaevi koşullarına ilişkin çok çarpıcı detaylara rastlamak mümkün. 

Yani evet, tıpkı "Kurdun kuzu haline göndermeler" adlı yazımda belirttiğim gibi haklı bir amaç uğruna yapılan bir mücadele kuzu postu giyen kurtlar nedeniyle farklı bir algılamaya kurban gidiyor. Ülkede yapılan haksız tutuklamalar, KCK'dan, Ergenekon'a kadar geniş bir yelpazeyi hedef alan psikolojik muhalif temizleme harekatına karşı bir eylem yapmak yerine PKK'nın davasına adanan bir açlık grevinden medet ummak bana çok sahtekarca geliyor. Bunu birçok arkadaşıma söylüyorum. Kürtlerin faşizan bir zihniyetle kendi devletlerini kurma girişimini doğru bulmuyorum. Kendi ırkının üstünlüğünü savunan hiçbir ulus devlet projesini desteklemeyeceğim gibi bu projeyi de destekleyecek halim yok. Kendine solcu diyen hiç kimsede böyle bir kirli davanın ardında olmaz. 

Ama ne yazık ki bu amaçları ne olursa olsun açlık grevine giden binlerce mahkumun göz göre göre ölüme terk edileceği anlamına gelmemeli. Belli ki istedikleri bir şeyler var. Hani bana göre işin cezaevi koşullarına ilişkin boyutlarında fazlasıyla haklılar. Ancak iş Öcalan'ın serbest bırakılması gibi absürt bir isteğe gelince ister istemez çıkmaz bir yola giriyoruz. İnsanların kendi bedenlerini on binlerce insanın katili için feda etmesi midemi kaldırıyor. Ama işte insanoğlu bazı yaşlardan sonra kendi egosuna sahip çıkıp verdiği sözlerden geri dönemiyor ya da inandığı değerleri ezip geçemiyor. İşte dünyadaki hiçbir siyasi düzenin gerçek anlamda devrimci olamamasında insanoğlunun bu inatçılığı yatıyor. Her ne olursa olsun, birilerinin devreye girmesi ve bu mahkumların en azından bir çoğunun ikna edilmesi gerekiyor. Çünkü bu eylemin ölümle sonuçlanması, tavizler verilip sözde başarı elde edilmesinden daha vahim bir etki yaratacaktır. Ve samimi olarak örgütün açlık grevindeki mahkumların ölmesini istediğine inanıyorum. Ne yazık ki PKK devleti çok iyi tanıyor ve etkisi altındaki mahkumları bir nevi canlı bomba olarak devletin üstüne salıyor. Şimdi burada Türkiye devleti şimdiye kadar pek başvurmadığı uzlaşma kapılarını açmak zorunda. Gerekirse F tipi cezaevi ölüm oruçlarında olduğu gibi aydınlar, açlık grevine giden mahkumlarla görüşebilir. Ama bana bu işin sonu pek hayırlı bitecekmiş gibi gelmiyor. Sen önüne gelen herkesi PKK'lı diye hapse tıkıp terörist ilan edersen onlarda sana güveneceklerine PKK'ya güvenirler. 

Hani aslında topluma yayılmaya çalışan ve desteklenmesi gereken bir mesajda içeriyor bu eylem. Savaş değil, barış; ölüm değil müzakere diye özetlenebilecek olan bu mesaj bir şekilde terörün bu ülkeye verdiği zarara dur demeyi amaçlıyor. Ama işte bu yüce amacı birileri kendi bıçaklarını bileylemek için kullandığından bize de böyle bir yazı yazmak düşüyor. Sırf birilerinin canı sıkılacak diye savunduklarımızdan geri durmak bize yakışmaz. Biz yine hem nalına hem mıhına vurmaya devam edeceğiz. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski