AKP masalının onuncu yılı anısına-2





Topu topu bundan on yıl önce kurulan bir parti nasıl olur da kendinden önce kurulanlara bu kadar benzer ve aynı zamanda bu kadar farklı olabilir? Sanki kendi içinde çokta mantığı olmayan büyük bir çelişki gibi gelebilir bu söylediğim. Ama AKP örneğini incelediğimizde bence bu partiyi anlatmanın en kısa yolu. Peki ama nasıl bir parti hem eski bir geleneğin devamı hem de hiç eskilere benzemeyen bir yapıyı bir arada barındırabilir? Belkide şimdiye kadar hiçbir merkez sağ partinin AKP kadar uzun bir iktidar deneyimi yaşayamamasının altında bu farklılık yatıyor. 


Bir önceki yazımda belirttiğim gibi, AKP bir geleneğin Demokrat Parti geleneğinin son temsilcisi. Milli Görüşçüler şimdiye kadar tam anlamıyla bu geleneği anlayamamış ve sahip çıkmamıştı. Erbakan ve öğrencilerinin yıllarca batı medeniyetini düşman olarak görmesi ve mesela AB gibi batılaşma projelerine karşı çıkması Demokrat Parti geleneğinden gelen merkez sağ ile temel farklarıydı. Hani iki gelenek aynı kökten gelmiş olsa da belli yerlerde ayrılmış ve farklılaşmıştı. Bu yıllarca Milli Görüş hareketinin merkezin dışında kalmasına neden oldu. Her ne kadar Refah Partisinin 1994 yerel seçimleri ve 1997 genel seçimlerinde aldığı seçim zaferi önemli olsa da parti kapatılmasından sonra yaşanan hüsran Milli Görüş'ün merkez sağa kaymasına neden oldu. Bence burada 28 Şubat sürecinden çok Milli Görüşçülerin iktidar sarhoşluğunun etkisi var. Evet askerin işe el atması önemli bir kırılma yarattı ve ülkenin kaderini derinden sarstı. Ama ilk defa iktidarla tanışan Milli Görüş hareketi, 28 Şubat operasyonunu düzenleyenlerin ekmeğine fazlasıyla yağ sürdü. Erbakan'ın özellikle sekiz yıllık eğitim tasarısına da imza atmasıyla birlikte, yeni oluşturulan partide kurucular sorgulanmaya başladı. İşte tamda bu noktada liberal ekonomi ve batılaşmaya karşı durmanın iktidar yolunu tıkadığını düşünen bir kanat ortaya çıktı. Abdullah Gül, Bülent Arınç gibi isimlerin önce Fazilet içinde Erbakan'a rağmen giriştikleri liderlik yarışı istedikleri gibi gitmese de kısa süre sonra kapatılan Fazilet Partisi sonrası kurulan Saadet'e katılmak yerine AKP adıyla yeni bir parti kurdular. O zamanlar Mehmet Akif Ersoy'un bir şiirini okuduğu için hapis yatan ve cezasını çekip çıkan eski Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan'da AKP saflarına katıldı. Zaten Milli Görüş çevresinde sevilen bir isim olan Tayyip, hapse girmesiyle beraber merkez sağ seçmeninde vicdanında önemli bir yer edindi. Her ne kadar bu seçmenin vicdanı küçümsenirse küçümsensin daha önce birçok merkez sağ lideri halkın bu vicdanına seslenmeyi başardığı için iktidara gelmiştir. Hatta Ecevit'in %41'lik oy aldığı seçimde bu vicdana nasıl seslendiğine dair örneklerde incelenirse aslında işin sağ seçmenle ilgisi olmadığı anlaşılır. 

Tayyip Erdoğan'ı cezaevinin önünde bekleyen kalabalık bir çok gözünü siyaset bürümüş sözde lider için bir şovdan ibaretti. Ama AKP projesi için beklenen lider işte kucaklara alınan adamdı. Hani, Refah Partisi'nin gençlik kollarında ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında kazandığı bu büyük hayran kitlesi, merkez sağdan toplanan önemli isimlerle birleşince ortaya yeni bir merkez sağ parti ortaya çıkıyordu. Tıpkı diğer merkez sağ partiler gibi lider sultasına dayanan yapıda, kurucu üyelerin etrafında şekillenen hatta on senelik iktidarı boyunca bakanlarını bile bu kemik kadronun pek dışına çıkarmayan bir AKP ile karşı karşıya kaldık. Bu açıdan bakıldığında kendi teknokratlarıyla çalışan Adnan Menderes, Demirel,Turgut Özal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz gibi karizmatik bir liderin ardında kurulan bir partiydi. Farklı çünkü diğer sağ partilerin aksine oturmuş bir seçim stratejisi var AKP'nin. Garip değil mi? Kendinden daha eski birçok partinin bile tam anlamıyla oturmuş bir seçim stratejisi yokken AKP hem geçmişin tecrübeleri hem de geleceğin sunduğu fırsatları bir araya getiriyor. Dikkat edin her seçimde AKP yeni bir slogan bulur, yeni bir proje üzerinden parti programı ortaya koyar ve bu yeni kurgu üzerinden tüm seçim programını yürütür. Tam on yıllık iktidarlarının en büyük sırlarından biri bu seçim şablonu aslında. 

Hani çıkıp yok hile yapmasalar bu kadar oy almazlar, yok şurada bunu yaptılar, yok öyle yok böyle diye bahaneler üretebilirsiniz. Evet belki AKP gerçekten seçimleri kendi lehine çeviriyor. Ama şunu kabul etmek lazım her şeye rağmen AKP hile bile yapmasa şimdiye kadar yapılan hiçbir seçimde iktidarı kaybetmezdi. Belkide diğer muhalif partilerin AKP neden sürekli kazanıyor sorusuna gerçek anlamda bir cevap bulmaları gerekiyor. Merkez sağ çöktü demekten vazgeçip, merkez sağda oturan koskoca AKP gerçeğini görmek gerekiyor mesela. 

Bugün AKP'ye baktığımızda ortaya koyduğu oyunun on senedir tuttuğunu gören eski vekiller şimdi de yeni bir Türkiye modeli üzerinden iktidarlarına devamlılık kazandırma yarışına girdi. Tüzükleri nedeniyle dördüncü kez meclise giremeyecek olan partinin ağır toplarına yerel yönetimlerde önemli görevler verilmek isteniyor. Büyükşehir sayısını arttıran ve Büyükşehir Belediye'sine bütün ilin kontrolünü veren yasa bir şekilde her bir eski milletvekilinin sağlam bir koltuğa oturtulmasını amaçlıyor. Tek meclisli Başkanlık sistemini de tartışmaya açan AKP, belli ki kendince yeni bir Türkiye modeli çiziyor. On senelik süre içinde kendi Türkiye'sinin temellerini atan ve bugün tüm muhalefeti susturabilme kudretine sahip olan AKP, Tayyip Erdoğan'ın Başkan olduğu yeni bir Cumhuriyet rejiminin kapılarını açıyor. Yıllarca şu Kemalistlere Cumhuriyet halk yönetimi demektir, Çin'de sözde Cumhuriyet, halkın oy vermesi tek başına özgürlük için yeterli değil, Cumhuriyet'ten çok demokrasiye sahip çıkın dedik ama dinleyen kim. Şimdi adı değişmeden içeriği değişen içi boş bir Cumhuriyet'e doğru sürükleniyoruz. Belki anayasanın değişmez üç maddesi kalacak, belki ülke sözde laik kalacak (Zaten öyle değil miydi?) ama belli ki AKP tıpkı merkez sağı ele geçirdiği gibi şimdide Türkiye Cumhuriyeti'ni kendinden sonra bile toparlanamayacak bir yapıya kavuşturmanın peşinde.

Belli ki bu yerel yönetim yasasıyla beraber AKP önce Büyükşehir Belediye Başkanları ve Valilik arasında kriz yaratacak ve seçilmiş olanı hakim kılmak adına belki de Büyükşehir Belediye Başkanları ilk seçilmiş Valiler olacak. Başkan yani Erdoğan seçildiğinde ise kimse bu Valilerin kendi kendilerine hareket edebileceği ve Başkanın emri altına girmeyeceği yalanını uydurmasın. Hani Diyarbakır gibi istisnai iller bu kurala uymayabilir. Ama ne olursa olsun ülkeyi 2023 yolunda zor bir yol bekliyor. Belli ki bu zor yolda AKP ve benzeri oluşumların ülkenin başına ördükleri çoraplardan kurtulmamız zor olacak. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski